Ve manevi COĞRAFYA

A -
A +
İrfan Özfatura MISIR'da...-5- Ve manevi COĞRAFYA

Ve manevi COĞRAFYA

SEYYİDET AİŞE 12 İmam'dan Cafer-i Sadık hazretlerinin kerimesi, Musa Kâzım Hazretlerinin kız kardeşi... Tarihe İkinci Ömer diye geçen Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz'in hanımı. "Ya Rabbi! İzzet ve celalin hakkı için... Beni cehennemine de koysan seni tevhid ederim" diyen bir Hak âşığı... Söz camilerden türbelerden açıldı mı Kahire, İstanbul ile kıyaslanır nedense.... İstanbul 567 yıllık bir İslam beldesi, Kahire ise Hazret-i Ömer devrinden beri Müslüman... Şehri Amr İbn-i As (Radıyallahu anh) fethetmiş, onun adını taşıyan Camii hâlâ ayakta, Kahireliler buraya çok hürmet ediyorlar, bilhassa Cumaları dolup dolup taşıyor. Ziyarete İmam-ı Şafii hazretlerinden başlamayı düşünüyoruz. Mübarek "önce hocama uğrayın" dediği için Kurafe kabristanının derinliklerine dalıyor, tebe-i tâbiînden Leys bin Sa'd hazretlerinin huzuruna varıyoruz. Dergâh yeni elden geçirilmiş, temiz, bakımlı, sevimli. Kim bilir kimler yetişti burada? İmam-ı Şafii hazretleri gibi bir zirvenin ders arkadaşları da doruklardadır mutlaka. İmam-ı Şafii aslen Kureyşli, soyu Efendimizle (Sallallahü aleyhi ve sellem) birleşiyor. Gazze'de dünyaya geliyor. Henüz beşikte iken babası vefat ediyor. Annesi ile Mekke-i Mükerreme'ye dönmek zorunda kalıyorlar. . ZEKÂ KÜPÜ Küçük yaşta tedrise başlıyor, 7 yaşında hafız oluyor. Sesi pürüzsüz ve berrak. Çok güzel Kur'an-ı kerim okuyor, dinleyenler göz yaşlarını tutamıyorlar. Mâlum Allahü teâlâ iki damlayı çok sever. Kendisi için dökülen gözyaşı ve kendisi için dökülen kan. Muhammed Şafii çocukluk yıllarında kağıt alacak parası olmadığı için öğrendiklerini kemik parçalarına yazıyor. Arapçanın inceliklerine vakıf olabilmek için bir süre çölde (Huzeyl Kabilesi arasında) yaşıyor. Şu hevese azme bakın ki Muvatta' kitabını birinden ödünç alıyor, 9 gün içinde ezberleyip sahibine iade ediyor. YAZIYORMUŞ O gün yine bir ilim meclisinde... Herkes kitaplarını açmış takip ediyor, onun kitabı yok, parmağı ile avucunu karıştırıp duruyor. Ders veren zat rahatsız. Nitekim dayanamayıp soruyor: "Yavrum sen niye ilgisizsiniz böyle, biz ders anlatıyoruz sen elinle oynuyorsun!" -Ben yazıyordum efendim. -Nereye?/ -Avucuma. -Anlayamadım?/ -Dilerseniz okuyabilirim. / -Oku bakayım Bir başlıyor... Ne anlatıldıysa... Kusursuz, noksansız satırı satırına! Hayret! Eli, gözü hafıza! VÂRİS Medine'de İmam-ı Malik Hazretlerinden ders alıyor. O büyük âlimin de teveccühünü kazanıyor. Sonra Bağdat'a gidiyor. Annesi, İmam-ı Muhammed ile evleniyor. Üvey babasının hem kitaplarına, hem de ilmine vâris oluyor. Çok okuyor, çok soruyor, gece gündüz delil senet topluyor. Sayısız mesele çözüp, fukahanın önünü açıyor. *** Mehmet Said Arvas Hoca "Biliyorsunuz" diyor, "selâm vermek sünnettir, almak farz. Ama verenin kazancı daha fazla... Essebebü failün... Hayra kapı açıyor zira.. Sünnet işliyor, farzı da işletiyor. İşte mezhep imamlarımız da öyledirler... İşlerimizden, ibadetlerimizden hisse var onlara." İmam-ı Şarani Şaranî Hazretleri de küçük yaşta ilim yoluna düşenlerden, Aliyy-ül-Havvâs gibi bir alimin sohbetlerinde yetişiyor. Öylesine gayretli ki kendini çene altından tavana bağlıyor, sabahlara kadar okuyor, zikrediyor. Gün geliyor önüne konan lokmayı kokusundan anlıyor. Bu helâl, bu haram diyebiliyor. Bu nasıl bir bilgi, nasıl bir gayrettir ki, Mizan-ül Kübrâ ve Tabakat-ül Kübrâ gibi 300 küsur eseri kaleme alıyor. DOĞRU AMA Bir adam hasta diyelim... Sancılar içinde kıvranıyor. Soruyorlar nasılsın? "İyiyim elhamdülillah!..." Halbuki yalan! Öbürü başlıyor anlatmaya: "Şöyle halsizim, böyle takatsizim..." Tamam, doğru ama... Birincinin yalanı, ikincinin doğrusundan daha evla! Biri sabrediyor, şükr ediyor, öteki Cenâb-ı Hakkı şikayet ediyor kullara. ÜSKÛT! Yine İmam-ı Şaranî hazretleri buyuruyor: Sorsalar ki "Allahtan korkuyor musun?" Cevap verme. Sus! "Korkuyorum" desen yalan. "Korkmuyorum" desen facia! "Allahı seviyor musun" sorusu da ona keza! "Seviyorum" desen aşıklar gibi olmalısın, "sevmiyorum" desen sümme haşa! HAYIRLISI Cenâb-ı Hakk bir kuluna buyursa ki "iste benden ne istersen!" Bir şey isteme. Neyin ne olacağını bilemeyiz zira. Sevdikleriniz sizin için şer, sevmedikleriniz hayr olabilir. Bük boynunu, sesini çıkarma. Salabe zengin olmayı diledi. Netice ortada.. ZEHİR DENENİR Mİ? "Bana kim iftira atsa belâsını buluyordu. Başına bir dert geliyordu, üzülüyordum. Hacca gittim rükn ile makâm arasında ellerimi açtım "Ya Rabbi benimle uğraşanlara musibet verme! Hakkımı helal ettim onlara!" Mehmet Said Hoca ekliyor: İslam büyüklerini imtihan etmek zehiri tecrübe etmek gibidir. Hiç "içeyim bakalım, ölecek miyim" der mi insan? Ve manevi COĞRAFYA

Ve manevi COĞRAFYA

Ve manevi COĞRAFYA

Gazetemizin okuyucularına dağıttığı Evliyalar Ansiklopedisi çok şey öğretmiş bize... Aynı sokakta oturanlar İbrahim Gülşeni hazretlerinden bihaber yaşıyor. İbrahim Gülşeni İbrahim Gülşeni Azeri asıllı bir Türk âlimi. Tebriz'de Dede Ömer Ruşenî'nin sohbetlerinde yetişiyor. Yavuz Selim'in Mısır'a yaklaştığı günlerde Tomanbay gelip kendisinden yardım, himmet istiyor. İbrahim Gülşeni Hazretleri net bir şeklide "Sakın savaşma" diyor, "git padişaha tabi ol!" Dinlese rahat edecek ama meydana çıkıyor. Ridaniye'de bozguna uğruyor. İbrahim Gülşeni Hazretleri Kanuni devrinde asitaneye davet ediliyor, uzunca bir süre İstanbul camilerinde vaaz nasihat veriyor. Daha evvel Kahire'ye gitmiş ama İbrahim Gülşeni Hazretlerinin dergâhını bulamamıştık. Halbuki zor değilmiş, bilenle yola çıkmanın rahatlığı işte... Dergâh ne yazık ki perişan, cam çerçeve kalmamış, ha yıkıldı ha yıkılacak. Türklerin buraya kafilelerle gelmesi Mısır makamlarının da dikkatini çekmiş. Restore edilecek inşaallah. * * * Biliyorum olmadı... Olamazdı da. Kahire âlimleri böyle bir sayfaya sığmaz! Zünnûn-i Mısrî, İbrahim Desûkî, İmam-ı Süyûtî, Ayderûsî... Hangi birini anlatabiliriz ki? Sadece Mehmed Said Arvas Hocadan duyduklarımı paylaşmak istedim. İçimde kalacaktı yoksa... Ve manevi COĞRAFYA

"Kerimet-üt Dareyn" Cafer-i Sadık hazretlerinin gelini... Çok zahide, çok abide... Sırlara vakıf bir gönül ehli... Kahireliler ona "Tahire" ve "Kerimet-üt Dareyn" diyorlar. Seyyidet Nefîse Seyyidet Nefise Hazretlerinin medfûn olduğu külliyeye yaklaşırken Mehmed Said Hoca ikaz ediyor: Büyüklerin hayatları ile memâtları arasında fark yoktur. Sağken yanlarına nasıl gidiyorsak yine öyle olmalıyız. Onların dirilerden daha fazla haberi var. Hayatta sadece gözlerimiz görür, vefat edeninin ufku açılır her yandan. Kabre yaklaşınca selâm vereceğiz "Esselamu aleyki ya Seyyidet Nefîse!" Bir fatiha-i şerife, 11 ihlâs okuyacağız. Adımızı babamızın adını söyleyerek kendimizi tanıtacağız. Kabirlere bakıp, ibret alacağız. Boynumuzu bükeceğiz, kırık bir kalp ile dua edeceğiz. Ene inde münkesiril kulûbi... hadisi kudsi "Ben kalbi kırık olanların yanındayım!" Süfyanı Sevri Hazretlerine biri geliyor. "Bizim ailemiz geniş, maişetimiz dar. Hani bazen un yağ bulamıyoruz da..." - Evden un yağ istedikleri zaman sen hem kendine dua et, hem bize dua et! O an kalbin kırıktır zira. Allahü teâlânın dostlarına sığınan zarar etmez, onları vesile eden kazanır. Büyükler şefkatlidir, merhametlidir, bize sahip çıkarlar. "İzâ tahayyertüm fi'l umuri, festaînu min ehli'l - kuburî!" buyurmuşlar Ve manevi COĞRAFYA

SEYYİDET SÜKEYNE Hazret-i Hüseyn'in Rebâb Hatun'dan olan kızı... Asıl adı Umeyme, ya da Emine... Kocası Abdullah Kerbela'da şehit oluyor. > BİTTİ
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.