"Petrolden sonra hayat" Türk varlıkları mı?..

Sesli Dinle
A -
A +

Yazılarımda ve yorumlarımda sıkça bahsettiğim gibi, kaynak bulma arayışları tamamen Körfez ülkelerine odaklanmış şekilde gidiyor. AB ya da ABD sermayesinin gelmesini beklemek bu aşamada hayalperestlik olacak diye düşünüyorum. Türkiye'nin sosyal, demokratik ve ekonomik parametreleri yapısal reformlar konusunda fazla beklentisi olmayan ülkeleri rahatsız etmiyor. Bunların başında Körfez ülkeleri gelmekte. Tabii Rusya ve Çin de bu parametrelere bakmıyor ancak Batı'yla yürütülen hassas diplomasi sebebiyle büyük adımlar atılmıyor.

 

Akla şu soru geliyor: Türkiye Körfez ülkelerine ne sunabilir ve karşılığında ne alabilir? Elbette aklımıza ilk gelen Varlık Fonunda bulunan kamu iştirakleri. Belki de bunların içinde en fazla ilgi çeken ama en çekinceli yaklaşılan THY. Doğrudan doğruya BAE'nin Emirates Havayoluna rakip olan, bağlantılı uçuşlar ile yolcu çeken Türk Hava Yolları aynı zamanda yer hizmetleri ve ikram gibi hizmetlerle de dev bir firma hüviyetinde. Kâr/zarar hesabının kolayca yapılamayacağı böyle bir şirketi satarak ciddi kaynak elde edebilmek mümkün ancak, "altın hisse" prensibiyle kamunun söz hakkı devam edecek ise cazip olmayabilir. Bana göre Hükûmetin böyle bir karar alması zor. 

 

PTT ve İzmir Alsancak Limanı yine Fonda bulunan varlıklar içinde. Lojistik ile ilgili rekabetin tekrar başladığı bir anda İzmir Limanının düşünülmesi satılması daha doğru olur, PTT ise çok çekici değil. 

 

Yine Varlık Fonunda bulunan Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank, Borsa İstanbul, Türkiye Sigorta, Türkiye Hayat Emeklilik, Türkiye Katılım Sigorta ile ilgili hisse satışı yapılabilir ancak halka açık olanların hisselerini borsadan zaten almak mümkün. Kalan kısmı için pek fazla manevra alanı yok diyebilirim. Bir de bazı kurumların kamuya kaynak desteği verdiği ya da bazı görevleri üstlendiği biliniyor. Dolayısıyla hükûmet bazı önceliklerinden vazgeçmek zorunda kalabilir. 

 

Enerji tarafında Botaş, Türkiye Petrolleri, TVF Enerji, TVF Rafineri ve Petrokimya Varlık Fonunun portföyünde bulunuyor. Botaş'ı ancak borçlarından azade şekilde satabilmek mümkün olabilir. TPAO 1950'lerde hayata geçen ama özel sektörün güçlü olduğu alanda petrol faaliyeti yapıyor. Belki de yatırımcıları heyecanlandırmak için Petrol arama faaliyetlerine hız verildi ve sürekli tanıtımı yapılıyor. Diğer iştirakler ise 2020 yılında kurulmuş, belki de bunlara alınmış izin ve lisanslar üzerinden değerleme yapılabilir. 

 

At yarışı ve diğer şans oyunlarıyla alakalı lisanslar da Varlık Fonunun elinde bulunmakta. Bunlar ilgi çekici lisanslar ama, yurt içindeki satış noktalarını kurmak kolay değil. Hâlihazırda çalışan lisans sahibi olanlara son zamanlarda ciddi bir alıcı geldiğini pek duymadım. 

 

Tabii bir "yatırım holding" çatısı altında seçilmiş kurumlardan bir fon oluşturmak ve yatırımcıları buna ortak etmek olabilir. Böyle yapınca da sabit sermaye yatırımı için değil portföy sermayesine hizmet edilmiş olacak. Hâlbuki sabit sermaye yatırımı yapanlar Ar-Ge, istihdam, yeni teknolojiler üzerine sürekli yatırım yapmaktalar. Dolayısıyla hükûmetin bu tercihin peşinde olacağını düşünmüyorum. En kolay yol gayrimenkul projeleri elbette. Bu da "Kanal İstanbul" kampanyasının tekrar hareketlenmesini sağlarken, eski tartışmaları da diriltecek doğal olarak... 

 

Bu kadar uğraşmak yerine adalet reformu, özel mülkiyet ve fikrî mülkiyet hakları konusunda ciddi adımlar atsak, kaynak kendiliğinden gelecek. Ancak Türkiye bir süre daha "güvenlikçi politikalar" üzerine yürüyeceği için bu ihtimali göz ardı etmek zorunda kalıyorum. 

 

Özetle, Körfez ülkelerine yapılan ziyaretlerde kamunun elinde bulunan varlıklardan büyük bir kaynak gelmesi için Hükûmet bazı uygulamalardan vazgeçmek zorunda. Eğer bu olmayacak ise özel sektörün elinde bulunan bazı varlıkların satışı da gündeme gelebilir. Birçok sermayedarın büyük borçlarla yürüttüğü ya da devraldığı tesisleri, firmaları veya lisansları değerinde satmak için fırsat kolladığını biliyoruz. Dolayısıyla bana göre Varlık Fonundaki değerlerden tamamına değil ama finans kurumlarımıza ve özel sektörün elinde bulunanlara talep geleceğini düşünüyorum.

 

2000'li yılların başından beri "petrolden sonra hayat" üzerine çalışmalar yapan Arap Yarımadası için Türkiye'nin başlatacağı temaslar ilgi çekici olabilir diye düşünüyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.