Geçen haftaki yazımda, öğrencileri sırayla ayağa kaldırıp “Baban ne iş yapıyor?” diye soran öğretmenlerin şiddeti meşrulaştırdığından bahsetmiştim. Yazının bu bölümünü sosyal medyada paylaştım. Meğer ne kadar büyük bir yaraya tuz basmışım! Yorumlar ardı ardına dizildi.
Gelen yorumları okudukça çok üzüldüm. Sonra da “Bazen kalemi, derdin asıl sahibine vermek gerekiyor” diye düşündüm. Çok yapmadığım bir şey ama bu yazımda paylaşıma gelen bazı yorumları isimsiz olarak yayınlayacağım.Ben de öğretmenim ve üniversite derslerinde “Çocukların aileleriyle ilgili soruları sınıf ortamında sormayın!” diye bir cümle hatırlamıyorum. Bu yüzden ben de aynı hataları yaptım sınıfta. Hâlbuki ilk dersin, ilk konusu olacak kadar önemli bir mevzuymuş. “Abartma be hocam!” diyorsanız, buyurun sosyal medyadaki paylaşımıma gelen yorumları okuyun;
***
Geçenlerde müdür bir öğretmenle çocuğumun sınıfına girmiş. "Başta öksüz ve yetimler olmak üzere, durumu olmayan çocuklar adını yazdırsın. Bot ve mont yardımı yapılacak" demiş. Sınıfta babadan ayrı büyüyen bir tek benim kızım olduğu için "Öğretmenim, ben yetim miyim?" diye sormuş hocasına sessizce. Küçücük çocukların o toplum içinde eksik yanlarını deşifre ederek erkenden büyümeye mecbur bıraktınız!
***
İlkokul 3. sınıfta babasını kaybeden bir çocuk olarak, okul hayatım boyunca nefret ettiğim o soru… Sıra bana geldiğinde yaşadığım üzüntü, nedense utanç, meraklı ve acıyan bakışlar ve bunu asla anlayamayıp seneye yine aynı soruyu soran ruhsuz hocalar! Ne çok şey hatırlattı bana yazınız. Eğitimci olmak başka bir şey, karşındaki evladı her yönüyle tanımak, hassasiyetlerini bilmek ve öyle davranmaya çalışmak başka.
***
Benim kızım lise 3. sınıfa gidiyor. Öğretmen aynen sizin anlattığınız şekilde yapmış. (Baban ne iş yapıyor diye sormuş yani.) Kızım “Cevap veremedim ve ağladım” dedi. Çünkü babası da bir öğretmendi ve vefat etti.
***
Sevgili öğretmenlerimizden bir kısmı hâlâ bu soruyu sormaya devam ediyor. Ve çocuk akşam gelip bunu üzülerek, babasından biraz daha nefret ettiğini anlatarak ve biraz daha öfkeyle beslenen bir çocuk olarak sabahlıyor. Sonra aylarca bir eğitimcinin vermiş olduğu zararı toparlayamıyorsunuz.
***
Bu konuyla alakalı unutamadığım bir anım var. İlkokul öğretmenim bir gün derste yurt dışında çalışanları kötüleyip, “Memleketimiz dururken neden başka ülkelere giderler?” diye ders boyunca anlattı durdu. Sonraki derste “Babalarınız ne iş yapıyor?” sorusuna cevap vermekte o kadar zorlandım ki… O anımı hiç unutamıyorum. Babam Almanya'da çalışıyordu ve ben Türkiye’de en basit mesleği yapmasını yeğlerdim.
***
Benzer olaydan dolayı geçen gün öğretmenimiz ile tartışma yaşadık. Sınıfta “Anneniz ne mezunu?” diye soru sormuş. Herkes teker teker kalkıp cevaplamış. Kızım eve gelince kendisini kötü hissettiğini söyledi. Öğretmenimiz de yaptığının asla yanlış olmadığını söyledi ve bir türlü kabul etmedi. Eğitimli eğitimsiz ayrımı yapıyorlar devamlı.
***
Sınıf arkadaşım, “Benim babam yok öğretmenim” dediğinde benim boğazım düğümlenmişti. Yutkunamadığımı hatırlıyorum. Çocuk olarak biz bu kadar duyarlıyken merak ediyorum neden öğretmenler böyleydi?
***
Eskiden “Okumayıp çöpçü mü olacaksın!” diye ayar verilirdi ders çalışmayan çocuklara. Arkadaşımın babası da belediyede temizlik görevlisiydi. Halk dilinde, kaba tabirle çöpçüydü. Müfettiş falan geldiğinde tanışma faslında arkadaşım tir tir titrer, masaya kapanıp ağlardı. Hâlbuki namusuyla, helal rızık kazanan babacan, gariban bir adamdı babası.
***
Ben de öğretmenim. Her şey okulda öğretilmiyor. Bazen bir olay geliyor ve çığ gibi ezdikten sonra öğretiyor. Ben zorunlu tutmuyordum bu bilgiyi sınıfta. Söylemek isteyen ekliyordu. Bir öğrencim babasının işini söyledi. O an bir olumsuz bir izlenim hissetmedim. Ama akşam annesi arayıp babanın vefat ettiğini söyledi. Öğrencim eve gitmiş, tanışmamı anlatmış ve anne ile birlikte uzunca ağlamışlar. Biz de telefonda ağladık. Bir daha da sınıfta meslek sormadım.