Ramazan akşamlarının renkli âlemi, her akşam gökyüzünde ışıldayan mahyalardır. Bu iş sadece ramazan ayına mahsus olduğu için, bu deyim Farsça aylık manasına "mahiye" kelimesinden gelir. Bir caminin iki minaresi arasına gerilen bir halattan küçük kandiller sarkıtılarak gece karanlığına sözcükler yazmak, bir nevi ramazanın İstanbul'a getirdiği sevinç, bolluk, ferahlık nedeniyle Allahü teâlâya duyulan şükranı vurgulamaktır. Bilindiği kadarıyla ilk mahya Sultanahmet Camii'nde kurulur. Zaman içinde öyle rağbet görür yaygınlaşır ki evvela tek minareli olan Mihrimâh Sultan Camii'ne, Üsküdar halkının "Burada da mahya isteriz!" diye ısrar etmesi üzerine bir minare daha ilave edilir. Gün gelir mahyaların ünü Osmanlı topraklarını da aşar, talep üzerine, Süleymaniye başmahyacısı Mısır'a gider, lakin minare araları açık ve kâfi derecede olmadığından istediği gibi bir mahya kuramadan geri dönerler. Günümüzde elektrikle yazılan ramazan mahyaları, eski zamanlarda son derece karmaşık ve zahmetli bir uğraştır. Bu iş yeni harflerle mahya kurmaya benzemez, zira eskiler girift olur, bir de hareler, şeddeler, noktalar ve hemzeler de varsa mahyacının işi bir o kadar zorlaşır. Şerefeler arasına gerilen kalın bir halata, şimşirden halkalar, kancalar, gevşek yedek ipleri ve sayıları yüzleri aşan kandilleri kullanarak iftar sonrasından teravih bitimine değin, en çok iki saatlik bir zamanı mahyalarla nurlandırmak; hele kışa rastlayan ramazanlarda bunun için şerefelerde soğuktan çivi kesmek, ancak meraklılarının göze alabildiği bir iştir. Bütün bu meşakkatine rağmen Mahyacıların en çok tercih ettiği hava, soğuk ve karlı olanıdır. Zira zeytinyağıyla hazırlanan kandiller karlı havada daha çok parlar, ortaya çıkan görüntü de daha gösterişli olur. Her geceye bir mahya Mahyacılar her akşam ayrı bir mahya kurmak için gün boyu çalışır; iftardan sonra da minare şerefelerinden, kandilleri teker teker gergin halata salıverir ve ışıklı kompozisyonu gerçekleştirilir. Her gece değişik mahya kurmak için yarışan ve tasarımlarını gizli tutan mahyacıların o akşam ne yazacaklarını veya tasvir edeceklerini halk da merakla bekler. Her gece yeni bir mahya kuranlar olduğu gibi, teravih namazından önceki mahyasını, teravihten sonra yeni bir mahya ile değiştirme ustalığına sahip, mesleğinin aşığı, sanat rekabetine gönül vermiş ünlü mahyacılar da vardır. Usta mahyacılar, namazdan önce gerdikleri mahyayı, herkes teravihte iken, birkaç saat içerisinde yenisiyle değiştirir. Bu diğer camilerin mahyacılarına bir bakıma tatlı bir meydan okuyuş anlamına gelir. Mahyacılık evladiyelik bir meslektir. Bu cihette her mahyacı kendi oğlunu bu yolda eğitir, yetiştirir. Mahyacı olmak da öyle kolay değildir, vakıf meclisinin imtihanından geçilir. Bir ay çalışır, 11 ay maaş alır ama bu para cüzî bir meblâğdır ki ay sonu asla gelmez. Neler yazardı Mahyacılar ramazanın ilk on beş günü boyunca "yazılı", ikinci on beşinde de "resimli" mahyalar kurar. İslam harfleriyle "sülüs" ve "celi" tarzlarında bir iki sözcüklü yazıların en çok tekrarlananları "Ya Şehr-i Ramazan", "Maşallah", "Elhamdülillah", "Ya Kerim", "Bismillah", "Allah", "Ya Rahman", "Şefaat"... iken 1921 ramazanından başlayarak "Yaşasın İstiklâliyet", "Tayyareyi Unutma", "Yaşasın Misak-ı Milli", "İsraftan Kaçın", "Yetimleri unutma", "Yerli Malı Al", "İçki Aile Düşmanıdır", "Kumar İnsanı Mahveder" sözleri yazılmaya başlanır. Resimli mahyaların ise en çok tercih edilenleri, kız kulesi, cami, köşk, köprü, kayık, yelkenli, ay-yıldız, fıskiye, kuş, güldür. Ama en çok ilgi çekeni Süleymaniye minarelerinde gerçekleştirilebilen "gezdirme mahya"lardır. Bu düzenekle, köprü görüntüsünün önünde hareketli kayık ve balıklar, köprünün üstünde yürüyen arabalar canlandırılır. Çok zahmetli olup hüner ister; bir yelkenli için 122, saltanat kayığı resmedilmesi için ise 198 kandile ihtiyaç vardır. Eski usûle devam Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in İstanbul Risaleleri'nden öğrendiğimize göre bir ara Ayasofya Camii'nde elektrikle mahya kurulur ama çok geçmeden vazgeçilir. Bunun üzerine Mebani-i Hayriye Müdürü olan Esat beyi Meclis-i Vükelâ'dan çağırarak, "Niçin zeytinyağı ile mahya kuruluyor da fennin ihtiraından istifade edip elektrikle kurmuyorsunuz?" diye sorar. Esat bey verdiği cevapta, "Bu milli bir sanattır, elektrikle olmaz. Mahya yalnız göstermelikten ibaret değildir, halka heyecan da vermektir. Halk arasında 'bugün nasıl bir mahya yapılacak' şeklinde bir heyecan, bir bekleyiş vardır. Elektrikle mahya aynı şeyi yazar" der. Fatih Camii'nde de benzer bir olay olur, bir ara elektrikle "Bismillah" yazılır, halkın pek beğenmemesi üzerine tekrar eski usule dönülür. Elektrikli mahyaların saltanatı 1923 yılında Fatih ve Ayasofya camileriyle başlar ama önceleri istenilen başarı elde edilemez. Ayasofya'ya kurulan ilk mahyanın ampullerin fazla parlamasından dolayı yazılar okunamaz, halktan da ciddi tepkileri alınır, anlayacağınız ilk elektrikli mahya girişimi tam bir fiyaskodur.. Mahya takımları çürüyor Eskiden camilerde mahyacılar için tahsis edilmiş özel odacıkların olduğu bilgisini edindikten sonra geride nelerin kaldığı ve bu odacıkların nasıl bir mekân olduğunu öğrenmek üzere Süleymaniye Camii'nin mahya odasını görmeye karar verdik. Müftülükten aldığımız izinle gittiğimiz Süleymaniye Camii'nde karşılaştığımız manzara gerçekten içler acısıydı. Cami görevlilerinin de haberdar olmadığı bu küçük oda, çürümeye terkedilmiş yığınların olduğu, bakımsız ve penceresi kırık bir mekândı. Üstelik burası zamanında en tanınmış mahyacıların hünerlerini sergilediği Süleymaniye Camii idi. Evet, yıllar önce mahya yapımında kullanılan silindir şeklindeki teneke yağ kandil kutularını, ince kalın halatları ve şamandıralar gibi malzemeleri görme şansını bulduk ama hepsi yığın halinde odanın ahşap asma katında çürümeye terkedilmişti ve bizden sonraki nesillere kadar dayanacağa da hiç benzemiyordu. Muhatabı, vakıflar veya her ne makamsa bir an evvel tarihin bu önemli hazinesine el atmaları gerekiyor. Yoksa bir sonraki nesil bunların fotoğrafını çekme şansı bile bulamayacak... Hadis-i Şerif Sadaka, kabir azabından korur. Kıyamette de sahibini himayesi altına alır. Beyit ziyâfeti Zatın görür suret-i noksan ve kusurun Ayine-i ahvaline her kim nazar eyler (Haşmet) (Kendinde görür eksiği isterse bir insan En inceyi tartan o teraziye bakarsa) Her güne bir dua Nazar duâsı Nazar haktır. İnsana, hayvana ve hatta cansıza da nazar değer. Nazar hastalık yapar, hatta öldürür. Kadınlara ve çocuklara daha çok tesir eder. Peygamberimiz, nazar ile ilgili olarak, "Nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar", "Hoşa giden bir şeyi görünce, "Maşaallah la havle vela kuvvete illa billah" denirse o şeye nazar değemez" buyurdu. Sabah-akşam, 3 defa "Bismillahillezi la yedurru maasmihi şeyün fil erdi vela fissemai ve hüvessemiulalim" okuyan, büyü, nazar ve zulümden korunur" Göz değene, Peygamber efendimizin bildirdiği şu tavizi okumalıdır: "Euzü bi-kelimatillahittammati min şerri külli şeytanin ve hammatin ve min şerri külli aynin lammetin." Nazar değen kimseye şifa için Ayet-el-kürsi, Fatiha, Muavvizeteyn (Felak ve Nas) ve Kalem suresinin son iki ayetini (ve in yekâdüllezîne keferû leyüzlikûneke biebsârihim lemmâ semi-uz- zikra ve yekûlûne innehû lemecnûnün ve mâ hüve illâ zikrun lilâlemîne) okumanın muhakkak iyi geldiği bildirilmiştir. Ayat-ı hırzı okumak ve üzerinde taşımak da çok faydalıdır. Herkes, bilhassa nazarı değen kimse, beğendiği bir şeyi görünce "Maşaallah" demeli, ondan sonra, ne söyleyecekse, o şeyi söylemelidir. Maziden Nükteler Zahmete ne gerek var! Yolun kıyısında tarlada uzanmış dinlenen birine yörenin kadısı selam verdikten sonra, "Yahu kardeşim, tembel tembel yatacağına bir şeyler yapsana!" der. "Ne yapayım?" "Mesela git çalış biraz" "Eee sonra?" "Para biriktir" "Sonra?" "Bu üzerine uzandığın tarlayı satın al" "Sonra?" "Sonrası mı var bir ev yap kendine yan gelip yat!" "Yahu zaten yan gelmiş yatıyorum, aynı şeyi yapmak için bu kadar uğraşmaya ne hacet!.." Patlıcan böreği Malzemeler: 4 adet patlıcan, 200 gram tulum peyniri, 100 gram beyaz peynir, 200 gram galeta unu, 2 adet yumurta, 2 su bardağı sıvı yağ, 1 çay kaşığı pul biber, yarım demet maydanoz. Yapılışı: Kemer patlıcanları soyduktan sonra tuzlu suda bekletin ve kurulayın. Kızgın yağda pişirdikten sonra soğutun. Bu arada bir kaba tulum peyniri, beyaz peynir, yumurta sarısı, pul biber ve maydanozu ilave ettikten sonra patlıcanın içine koyun. Yumurtaları çırpın, börekleri önce yumurtaya, sonra galeta ununa bulayıp kızgın yağda kızartın. Domates veya naneli yoğurt sos ile servis yapın.