40 yıllık şerbet oldu sorbet

A -
A +

>> Hadis-i şerif * Sadaka, kabir azabından korur. Kıyamette de sahibini himayesi altına alır. * Mallarınızı zekat ile koruyun. Hastalıklarınızı sadaka ile tedavi edin. Bela dalgalarına dua ve tazarru ile karşı koyun. * Bir namazı bilerek, özürsüz kılmayan kimse, seksen hukbe cehennemde kalacaktır. (Bir hukbe seksen senedir ve bir ahıret günü, bin dünya senesi kadar uzundur. Bir farzı özürsüz kılmayan, seksen kere üç yüz altmış bin sene cehennemde yanacaktır.) [Se'âdet-i Ebediyye] ---------------------------- Sultan Dördüncü Mehmed'in annesi Hatice Sultanın Yeni Camide teravih namazlarından sonra, caminin üç kapısında Atina balından yapılmış şerbet dağıtıldığı, hatta kimi çeşmelerden su yerine bazen şerbet akıtılıp halka ihsanda bulunulduğu malum. Eski İstanbul'un bir rengi de seyyar şerbetçilerdi ki, sıcak yaz günleri İstanbulluların imdadına yetişirlerdi Hızır gibi. Sırtlarında sarı-pirinç şerbetlikleri, bellerine doladıkları bardaklıklarıyla hemen her işlek caddede geleneksel kıyafetli bir şerbetçiye mutlaka rastlanılırdı. "Şerbet var şerbet!.. / Buz gibi buz!.. / Otuz iki dişe birden keman çaldırıyor!.." diye bağırarak, caddenin başından sonuna kadar bütün gün boyunca turlarlardı. Bugün ise onlara artık tek tük rastlanıyor, o da turistik mekânlarda... Şimdi şerbetin tadından ziyade biraz artistik tarafı var tabii; tek elleriyle, küçük bir tabağı kıvrak ritimlerle bardağın dibine vurarak çevreye varlıklarını duyuran bu şerbetçilerin sırtlarında kocaman bir ibrik-güğüm bulunur, bunu hafifçe eğerek yaklaşık yarım metre mesafeden şerbeti bardağın içine ustaca akıtıyor. Envai çeşit şerbet Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'ne göre o dönem şerbetin envai çeşidi yapılıyor ki bunlardan en popüler olanları: Arnavut Kasım şerbeti, baharlı şerbet, Atina balı şerbeti, cüllâb şerbet, tarçın hacı şerbeti, imam şerbeti, karanfilli gül şerbeti, karanfilli üzüm şerbeti, tiryaki şerbeti ve menekşe şerbetiydi. Ramazan sofralarında karanfilli şerbetin pek hususi bir yeri bulunurdu o dönem. Yemek dışında kışın tarçın şerbeti sıcak olarak veriliyor, yazın ise koruk ve bal şerbeti sunuluyordu. Nar şerbeti ikramı ise kibarlık alametiydi. Balla ve sirkeyle yapılan sirkencübin şerbeti hem susuzluğu giderir, hem de hastalıklara şifa olurdu. İstanbullular için bütün bu çeşitlerin içinde en özeli demirhindi şerbetidir ki Ahmed Haşim, tadı hiçbir şeye benzetilemeyecek olan bu güzel kokulu şerbetin bilinmediği memleketlerde yaşayanlara acıdığını söylüyordu. Hatta demirhindi şerbetini bir memleketi vatan yapan, misli hiçbir yerde bulunmayan bazı tadlar ve kokular, küçük zevkler, küçük neşeler ve küçük saadetlerden biri olarak niteliyordu. Yabancıların hayranlığı İstanbul'a gelen yabancı seyyahlar Türkler'in yaptığı şerbet çeşitleri ve lezzetleri karşısında hayranlıklarını gizlemeyip seyahatnamelerine not düştüler. İstanbul'daki Avusturya sefiri Divanda yedikleri yemeklerden sitayişle şöyle bahsediyordu: "Yüzden fazla yemek çeşidinin bulunduğu sofrada meşin mahfazalı altın keseler içinde, gül suyu ve tarçınla en mükemmel şekilde hazırlanmış her türlü meşrubat vardı. Bir şerbetçi boynuna astığı pirinç kaplama ve altın yaldızlı bir deri takımdan bunları dağıtıyordu. Elinde horoz biçiminde bir kap, bir kaseye su sıkarak içmeyi arzu edene veriyordu. Fransız Ubucini de: "...pilavdan sonra misafirler önlerinde duran porselen kapların kapağını kaldırdılar. Yemek boyunca bunların içinde ne var diye merak etmiştim. Taslara şerbet doldurmuşlar. Su ve balla yapılır. Bunun içine çeşitli rayihalar, portakal, limon, menekşe, gül, ıhlamur koyarlar. Bizimkisi misktendi ve çok keskin bir kokusu vardı." diyordu. Biz sahip çıkmayınca... 1950'lere gelindiğinde 9 yüzyıllık geçmişi olan şerbetin yerini artık gazozlar almaya başladı ki bu sonun başlangıcıydı. Meşrubat sanayi biraz palazlanınca bize mahsus olan diğerleri gibi şerbet de unutulup gitti. Artık onları arada bir, o da ramazanda Feshane'de, Sultanahmet'te tadımlık değil eğlencelik görüyoruz o kadar. Diğer yandan bizim sahip çıkamadığımız şerbetin taliplileri olduğunu da hemen belirtelim. Zira bu aralar Avrupa'da bizim şerbetten bozma sorbet denen bir tatlı türedi. Adı da yapılışı da bizden ithal sorbet'in, lakin bir içecek değil dondurma kıvamında bir tatlı bu. Orada çok popüler ve görünen o ki pek yakında bizde de moda olabilir sorbet yemek kim bilir... > Haram yemeyen ordu Avrupalıların Muhteşem Süleyman adını verdikleri Kanunî Sultan Süleyman, 250 bin askeriyle Mohaç muharebesine çıkmıştı. 250 bin asker günlerce Avrupa ortalarında yol alırken çeşitli bağ ve bahçelerden de geçiyor ve Osmanlı Türk askerinin geldiğini gören köylüler evlerini ve tarlalarını bırakarak dağa kaçıyorlardı. Çünkü onlara göre, düşman girdiği yerde canlı bir insan bırakmaz, ya esir alır ya öldürürdü. Meşhur Avusturyalı tarihçi Hammer'in yazdıklarına göre, yemyeşil bağ ve bahçelerini olduğu gibi bırakıp dağa kaçan Macarlar, artık her şeylerinden vazgeçmişler ve canlarını kurtardıklarına seviniyorlardı. Onlar, 250 bin askerin geçtiği bağdan hayır beklemezken, ordu geçip gittikten sonra gelip tarlalarını gezdiklerinde hakikaten tarlalarındaki üzümlerin yendiğini, fakat her salkımın yerine bir liranın bağlanmış olduğunu hayretler içinde gördüler. Beklemedikleri bu manzara ile karşılaşan Macarlar, sanki Osmanlıların tarlalarından geçmesine sevinmişlerdi. Çünkü Osmanlı ordusu o zaferlere îmanları ile erişiyorlar, îmanları ise onlara kul hakkına tecavüze asla müsaade etmiyordu. > Kehf sûresinin fazîleti Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Kim Kehf sûresini okursa, bulunduğu yer ile Mekke arası kendisi için bu okuma nedeniyle aydınlanıp nûr olur. Kim Kehf sûresinin sonundan on âyet okursa, sonra da Deccâl çıksa, artık ona zararı dokunmaz." "Kim cum'a günü Kehf sûresini okursa, onun için ayağını bastığı yerden göğe kadar bir nûr fışkırır. Bu nûr kıyâmet günü onun yolunu aydınlatır ve o kişinin iki cuma arasında işlemiş olduğu küçük günâhlar bağışlanır." "Azamet ve büyüklüğü yer ile gök arasını dolduran sûreyi size haber vereyim mi? Bu sûreyi yazana da yine yer ile gök arasının dolusunca ecir vardır. Kim onu cuma günü okursa, iki cuma arasında işlediği küçük günâhları mağfiret olunur. Bu sûre Kehf sûresidir." "Kim Kehf sûresinin son beş âyetini okuyup yatarsa, Allahü teâlâ onu istediği saatte uyandırır." "Kehf sûresi okunan eve o gece şeytan girmez." "Kim herhangi bir gecede Kehf sûresinin 110'uncu âyetini okursa, bu okuyuş kendisi için Aden-i Ebyen'den (Yemen'de bir ada) Mekke'ye kadar olan mıntıkaları aydınlatan içi meleklerle dolu bir nûr olur." > Tavuk yahni >> Malzemeler: 4 adet tavuk but, 2 adet soğan, 2 adet domates, 4 tane kırmızı yağ biberi, 2 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 çay bardağı haşlanmış nohut, tuz, karabiber, kırmızı biber >> Hazırlanışı: Öncelikle butları yıkayıp temizledikten sonra süzdürün. Ayrı bir kapta 2 çorba kaşığı zeytinyağı koyup soğanları küp şeklinde doğrayarak soteleyin. Küp doğranmış domatesleri ilave edin. Tavuk butlarını ilave edin. Biraz daha kavurup tuz, haşlanmış nohut ve karabiber ilave edip 2 su bardağı sıcak su ilave ederek kısık ateşte pişirin. Ocaktan almaya yakın bir çay kaşığı kırmızı toz biber ilave edip sıcak olarak servise sunun. > Domates Çorbası, Tavuk Yahni, Erişte, Zerde

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.