Bataklıktan kurtuluşa

A -
A +

Her şey ablasının bir Türkle evlenmesiyle başlar. O zamanlar 16 yaşında lisede okuyan genç bir Hıristiyandır. Her hafta kiliseye gidip, evde de kimi zaman İncil okuyacak kadar dinine bağlı bir ailenin mensubudur. Maddi sıkıntılar da iyiden iyiye boy gösterince kurtuluşu ablasının yanında, yani İstanbul'da aramaya karar verir. Eski adıyla İgor Şapoşnikov, pılı pırtıyı toplayıp bin bir güçlükle Ukrayna'dan yola koyulur. O zamanlar ne iki kelime edecek çat-pat Türkçesi, ne de elinde bir mesleği vardır. Önceleri işe küçük bir dükkanda çıraklıkla başlar, ama koskoca İstanbul'da dikiş tutturmak yerlisinin bile boyunu aşıyordur. Velhasıl kader onu Bayezıd'ın arka sokaklarında küçük bir ayakkabı imalâthanesine sürükler. İşte bu küçücük mekân, onun hayatını değiştirecek kararı vereceği yerdir... Hakikâti üç ayda anladı İgor önceleri yeni işine adapte olmaya çalışırken bir yandan da Türkçe'ye vakıf olabilmek için atölye çalışanlarıyla durmadan çene egzersizleri yapar. Çat-pat tarzanca derken kısa süre sonra sohbetler koyulaşmaya, mevzularda her defasında dini meselelere kaymaya başlar. Bu zaman zarfında usta Vahit Doğan, edata bir baba şefkatiyle İgor'la ilgilenmeye, diğer yandan da İslami konularda onu işlemeye koyulur. Çok geçmeden İslamiyet ile ilgili Rusça ne varsa İgor'un elinden geçer, bu sefer sıra ustasına daha derin sorular sormaya gelir. Bu süreç çok değil, sadece üç ay sürer ve bir gün ustasına İslamı seçeceğine dair sinyaller vermeye başlar. İşte o an dünyalar Vahit ustanın olmuştur ve hemen ona, "Sakın böyle bir konuda ani karar verme, kalbini yokla" der. Bizim İgor ise net bir tavırla, "Usta vakit tamamdır, o kalp yeterince dolmuştur" cevabını verir ve oracıkta Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur. Bir gün ustasının anlattığı menkıbelerin birinde geçen Yusuf aleyhisselâmın ismi çok hoşuna gitmiştir ve çok geçmeden o ismi kendine lâyık görür. Hâlâ inanamıyorum O günlerden bahsederken hâlâ sesi titriyor Vahit ustanın. 3 yıldır Yusuf'a adeta kendi evlâdı gibi ihtimam gösteren, himaye eden Vahit usta, "Hâlâ inanamıyorum" diyor ve ekliyor, "İlk günler hayli zordu, basit bir fıkıh meselesini bile ona saatlerce anlatırdık, tekrar ederdik ve şimdi bakıyorum da her haliyle bizi çoktan geride bıraktı. O genç yaşına rağmen şimdi biz ona imrenir konuma geldik" Ustası anlattıkça kalbinin her geçen gün İslamiyet'e daha çok ısındığını kaydeden Yusuf, "O anlattıkça, sözlerinin ne kadar doğru, ne kadar mantıki olduğunu görüyordum. Artık İslam dininin en doğru din olduğuna inanmaya başlamıştım. Her şeyden evvel, daha çocuk yaştayken bile bir türlü anlayamadığım, aklımın bir türlü kabul etmediği üçlü tanrıyı Müslümanlık reddediyordu. Müslümanlığı iyice inceledikten sonra, günah çıkarmanın, papayı günah işlemez masum bir varlık olarak tanımanın, vaftiz yani günah izalesinin ve buna benzer birçok merasimin ne kadar manasız olduğunu anladım ve bütün bunları red ederek seve seve Müslüman oldum." diyor. Hıristiyan bir muhit altında uzun seneler kalıp, bu kültürle yetişmenin ardından din değiştirmenin öyle kolay bir şey olmadığının altını çizen Yusuf, "Bir insan dininden vazgeçip Müslüman olmak için evvela ikna olunmak ister. Fakat ben İslamiyet'i tetkik ettikten sonra başkası tarafından ikna edilmek lüzumunu hissetmedim. Tabii her şeyin ustam sayesinde olduğu bir gerçek ama o sadece bir vesileydi o kadar" diye konuşuyor. İslamı seçmesinin ardından beklediği kadar sert tepkiler almadığını söyleyen Yusuf, yine bunu ustasına borçlu olduğunu ifade ediyor. Müslüman olduktan kısa bir süre sonra Ukrayna'daki annesinin Türkiye'ye geldiğini söyleyen Yusuf, "Annem gelir gelmez ustam, annem ve ablamı evine davet etti, burada uzun uzun İslamiyet'i anlattı onlara, bendeki o bariz değişimden bahsetti. Önceleri biraz mesafeli yaklaşmasına rağmen annemin ilk izlenimleri hayli müspetti. Ukrayna'ya döndükten sonra bile bu meyanda mesajlar attı bana, ama kısa süre sonra fikirlerinin tamamıyla değiştiğini gördüm. Bu değişimin kilisenin baskısıyla olduğunu sanıyorum ama yine de bana karşı bu konuda hiç kırıcı olmadı" diye konuşuyor. Yusuf'un İslamı seçmesiyle adeta hayatının değiştiğini kaydeden Vahit usta, onun büyük bir bataktan kurtulduğunu da ekliyor sözlerine. Ustası onun Ukrayna'da zaman zaman uyuşturucu dahi kullandığını söylemesi üzerine bizim Yusuf söze giriyor biraz üzgün ve mahcup bir tavırla: "Türkiye'ye gelmeden bir yıl evvel artık her şey çığırından çıkmıştı. Arkadaş grubumla birlikte esrar içiyor, bu da az gelince "Traumado" denen haptan en az beş tane birden alıyorduk. İyiden iyiye kafayı bulunca diskoteğe gidiyor sabaha kadar votka içip eğleniyorduk. Bu hayat tarzı öylesine oturmuştu ki gün geldi polisle bile başımız derde girdiği oldu, kimi zaman yaptığımız taşkınlıklardan dolayı mahkemeye bile çıktım, ama o günler artık çok geride kaldı" diyor. Müslüman bir kızla evleneceğim bir zamanlar uyuşturucu kullanan, taşkınlık yapıp polisle başı derde giren Yusuf'un şimdiki hayatı imrenilecek kadar sade ve güzel... Tekrar eski hayatına döneceğinden endişelendiği için 3 yıldır Ukrayna'ya gitmeyen Yusuf, şimdileri kendine yeni bir hayat kurma peşinde. Onun hedefi ilerde Müslüman bir kızla evlenmek ve kendi değimi ile "adam gibi Müslüman olmak" Ustasının dediğine göre şu sıralar elinden ilmihâl kitaplarını hiç düşürmüyor. Cemaati kaçırmamak için de mescide ilk o iniyor. Gelelim röportajın başında adı geçen Yusuf'un ablasına... Yusuf dediğine göre onun dininden vazgeçmek gibi bir niyeti olmadığı gibi bir arayış içinde de değil. Hani hep denir ya bu bir nasip meselesi diye, evet kim ne derse desin Allahü teâlâ imanı istediğine nasip ediyor... Hadis-i Şerif Zenginlerin zekatı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teala, onlara nafaka gönderirdi. Eğer fakirler, aç kalıyorsa, zenginlerin zekat vermeyişindendir. Beyit ziyâfeti Sadık görünür kisvede erbab-ı hıyanet Mürşid sanılır vehlede ashab-i delalet (Ziya Paşa) (Candan görünür sevgide pek kurnaz olanlar İlk anda da bilgin sanılır hep ukalalar) Eşkıyayı kurtaran namaz Eşkıyalar pusuda bir kervanı bekliyorlardı. Fudayl bin İyâd, bir ağacın altında ibâdetle meşguldü. Kervancılardan biri, kervanın sarıldığını görünce kervandaki bütün altınları topladı. Kenarda birinin namaz kıldığını görüp yanına gitti. Namaz kıldığı için onu emin görüp, (bunları sana emanet ediyorum. Sonra gelir alırım.) dedi. Fudayl (şuraya koy!) dedi. Sonra kervanın yanına döndü. Eşkıyaların kervanı soyduklarını, üzerlerinde bulunan diğer malları aldıklarını gördü. Kervan yoluna devam edecekti. O şahıs, altınlarını almaya geldi. Namaz kılanı eşkıyaların yanında görünce, onların reisi olduğunu anladı. İçinden (Eyvah kuzuyu kurda emanet etmişim) diye düşünürken eşkıyaların reisi (Altınlarını koyduğun yerden al!) dedi. Adam altınlarını noksansız koyduğu yerden aldı. Gözlerine inanamadan sevinerek gitti. Eşkıyalar sordu: -Reis, altınları niye verdin? -Bu adam beni iyi bir kimse sanıp altınları bana emanet etti. Emânete hıyanet olmaz. Namazla eşkıyalık bir arada yürümez ya namaz, kötülüklerden el çektirir, yahut eşkıyalık namazdan alı koyar. Cenâb-ı Hak, doğru namazın bütün kötülüklerden alıkoyacağını Kur'an-ı kerimde haber vermektedir. Fudayl da, kıldığı namaz bereketiyle eşkıyalıktan, kötülüklerden el çekip hidâyete kavuşmuş ve evliyânın büyüklerinden olmuştur. Zekat - Fıtra... Zekatın önemi Zekat nisabına malik olan kimseye zengin denir. Zekat nisabı, 20 miskal, yani 96 g altın veya bu değerde para veya ticaret eşyasıdır. (Bugünkü değeri ile 1 milyar 800 milyon lirası olan dinen zengindir.) Nisaba malik olduktan bir yıl sonra elde kalan mal, nisabı buluyorsa, kırkta biri zekat olarak fakirlere verilir. Nisabdan aşağı ise verilmez. Zekat; kârdan değil, ticaret malının veya paranın tamamından verilir. Zekat verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve sanat değerine değil, ağırlığına itibar edilir. Mesela Reşat altını ile Aziz lira 7.2 g olarak kabul edilir. Yani 12 ayardan fazla olan bütün altınlar, tartılır. Kırkta biri zekat olarak verilir. Bilezik, küpe, yüzük gibi çeşitli ayarlarda altını olan, bunların içinden en yüksek olanının ayarından vermesi evla, ortalamasından vermesi caiz, en düşüğünden vermesi ise, mekruhtur. Zekata tabi mallar, altın liraların en düşüğünün alış fiyatına göre hesap edilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar, bir yıl sonra yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa zekatını verir. Kağıt paranın, toprak mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu da vermek şarttır. Zekat kırkta bir, uşur ise onda bir verilir. Ana babaya, dedeye, büyük anneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekat verilmez. Fakir olmak şartı ile geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekat verilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya zekat vermek daha çok sevap olur. Fıtra vermek İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak zekat nisabı kadar malı, parası bulunan Müslümanın fıtra vermesi vacip olur. Nisaba malik değilse fıtra vermesi vacip olmaz. Fıtra olarak, ya bizzat buğday, un, arpa, hurma veya kuru üzüm verilir. Yahut değeri kadar altın veya gümüş verilir. Buğday, un ve diğerlerini vermek güç olursa, bunların kıymeti kadar, ekmek veya mısır verilebilir. Fıtra miktarları ve bugünkü değerleri yaklaşık olarak şöyledir: Fıtranın cinsi Miktarı (gr) Değeri (TL) Buğday 1750 1.000.000 Un 1750 1.200.000 Un (İyi) 1750 1.500.000 Arpa 3500 1.100.000 Kuru üzüm 3500 7.000.000 K. Üzüm(İyi) 3500 9.000.000 Hurma 3500 5.000.000 Hurma (İyi) 3500 85.000.000 NüktelerŞirret-i Hayriye Eski deniz yollarının adı "Şirket-i Hayriye" idi. O devrin kaptanlarından biri, akşam olunca eve gitmez, gemide yatarmış. Bunun sebebini soranlara Hayriye adındaki karısının son derece huysuz ve geçimsiz biri olduğunu belirterek şöyle dermiş: - Şirret-i Hayriye'den Şirket-i Hayriye'ye sığınıyorum! Şifa kebabı Malzemeler: 4 adet dövülmüş tavuk budu, 400 gram haşlanmış ıspanak, 1 adet kuru soğan, 100 gram mantar, 2 çorba kaşığı sıvı yağ, 1 adet rendelenmiş havuç, limon suyu, karabiber ve tuz. Yapılışı: Bir tavaya sıvı yağ koyup kızartın. Soğanı, rende havucu, mantar ve ıspanağı ilave edip soteleyin. Tuzunu ve karabiberini ilave edip pişirin. İnce dövülmüş tavuk budunun içine hazırladığınız harcı taksim edin. Top şeklinde sarın ve yağlanmış bir tepsiye ters çevirip koyun. Üzerine bir fırça ile sosu (sosunuz; limon suyu, tuz, çiçek yağı karışımıdır) sürün. Fırında 180 derecede 40 dakika pişirip patates ile servis yapın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.