Bayram heyecanı

A -
A +

Son gecesi bize bayram sabahını vadeden ramazanın yirmisinden itibaren insanları garip bir hüzün kaplardı. Müslüman evlerinde ramazanın son günleri bir hastanın son demleri kadar hüzünlü geçer, diğer yandan gelen bayram heyecanı o hüzünlü gönüllere ışık olurdu. İşte bu ışık bayramın yaklaşmasıyla başlayan tatlı telâşın bir diğer adıydı. Ninelerin parmak hesabı ile bayrama dokuz gün kala, orta halli aile hanımlarının çoğu, çarşaflarını giyip peçelerini taktılar mı, soluğu ya Kapalıçarşı'da, ya Mahmutpaşa'da alırlardı. Zengin aileler ise bu alış-verişe dadısı ve bacısı ile birlikte gider, daha titiz, daha alafranga şeyler alacakları için Galata'daki Tring, yahut Beyoğlu'ndaki Beyker Mağazası ile Karlman Mağazası'na giderlerdi. İşte bu söz konusu yerlerden bayram için gerekli olan ihtiyaçlar tedarik edildiği gibi çocuk ve hanımların bayramlık elbiselerinin dikimi hızlanırdı. Bu arada zengin aileler kendi ev halkı için daha ağır ve pahalı bayramlıklar diktirip, çocuklarına yeni bayramlıklar aldıkları gibi konaklarında hizmet eden kahya, divan efendisi gibi hizmetçilere de hane sahibi tarafından elbiselik çukalar, şallar, hanım tarafından bütün ev halkına süslü iç çamaşırları, aşçıbaşıya bel futası diğerlerine de ipekle karışık futalar konur, hepsi bohçalara sarılarak ayrı ayrı dağıtılırdı. Ayrıca bu hizmetçilerin hanımlarına yine konaktan çıkan evlendirilmiş kalfalara da süslü bayram elbiseleri, çocuklarına çamaşırlar alınır, ve konaktaki cariyelere yine kendi arzularına göre elbiseler dikilir, çocukların ebeleri olan hanıma, konaktaki gedikli ağalara ve tüm hizmet eden hademelere de icabına göre elbiselik çukalar ve iç çamaşırları hazırlanırdı. Ev ve konaklarda bulunan cariyelerin kahya kadınlar tarafından alınan elbiseleri bayramdan önce biçilir, dikilir, hazırlanır, verilecek iç çamaşırları da herkesin kıdem ve derecesine göre ayrılır, birer bohça içine konup hazır edilirdi. Bu iç çamaşırları ve içlerine konan bahşişler bütün selamlık halkına hanım adına bayram gecesi ayrı ayrı dağıtılırdı. Bayramın habercisi Ertesi güne kadar sabredemeyip etkenden bayramlıklarını giyip sokaklarda dolaşan çocuklara 'arefe böceği' adı verilirdi. Ekseriye bayram, arefe günü akşam ezandan sonra ilan edilirdi. Ramazanın ilk gecesinde olduğu gibi bayramı müjdeleyen davul sesleri çocuklarla beraber büyükleri de ruhani bir sevinç içinde heyecana getirirdi. Bayram sabahı ortalık ışılarken minarelerde ilahim namelerle temcit verilir. Sabah ezanı okunur. Büyükler bayramlık elbiselerini giyer, süslenir, saçlar, bıyıklar, sakallar taranır, güzel kokular sürülürdü. Minarelerden temcidin tehlili ile vecd içinde camilere koşarlar. Halk bayram namazları için, omuz ve koltuklarında seccadeleri olduğu halde gecenin yarısından itibaren bu meydana akın halinde gelir ve yer alırlardı. Bayram namazları gerçekten büyük bir azamet ve ihtişam içinde kılınır namazdan sonra ilk tebrikleşmeler cami içerisinde başlar, tanıdıklar burada, el öperek, musafaha ederek bayramlaşırlar çıkışta da ulema veya meşâyihin yahut yaşça ileri olanların ellerini öpüp dualarını alırlardı. Kabir ziyaretleri Bayram namazından sonra eve dönülmeden önce mezarlığa gidilir yakınların kabri ziyaret edilir Fatiha ve Kur'an-ı Kerim okunurdu. Evlerine dönen cemaat eve girer girmez tebrikleşir ve daha sonra komşu ziyaretlerine başlardı. Memurlarda amirlerini evlerine bayram ziyaretine giderlerdi. Bu çok masraflı olan bayram ziyaretleri 1845 yılında resmen kaldırılmış, memurların çalıştıkları yerde bayramlaşmaları ve amirlerinin evlerine gitmemeleri bir kararname ile hükme bağlanmıştı. Bu tür bayram tebriklerinin haricinde evleri ilk olarak bekçiler ziyaret ederlerdi. Bekçilerin birinin elinde sırık durur; o sırık evlerden birinin penceresinden uzatılır, içeriden de sırığın ucuna basma, mendil ya da değişik hediyeler bağlanırdı. Mahalle bekçilerini İstanbul'a has tulumbacılar takip ederdi. Bayramın en ihtişamlısı tabii ki İstanbul'da yaşanırdı. İstanbul'un bir çok köşesinde bayram yerleri vardı, ancak en meşhurları Fatih, Vefa, Cinci meydanı ve Kadırga, Üsküdar'da Doğancılar, Haydarpaşa, Beşiktaş'ta Ihlamur köşkü civarı, Beyoğlu'nda Firuzağa, Kabataş meydanları, Kasımpaşa'da Tabakhane meydanlarıydı. Buralarda görülmeye değer bir hareketlilik vardı ki bu, çocuklar için bulunmaz ve unutulmaz bir nimetti. Ramazaniye Elvedâ mübârek ramazan Yine firkat nârına yandı cihan Hasretâ gitti mübârek ramazan Nuruyla buluşmuştu âlem yeni cân Firkatâ gitti mübârek ramazan İndi Kur'ân sende ey nûru güzel Leyle-i Kadrinde ey kadri güzel Gitti ey tehlîl ü tekbîri güzel Elveda gitti mübarek ramazan Gahî tesbih ü senâ vü zikr ile Gâhi tahmid ü dua vü şükr ile Can bulurdu mürde diller nûr ile Hasretâ gitti mübârek ramazan Bu ay içre bağlanır dedi Resûl Cin ü seytan etmeye asla fuzûl Hep dualar bunda olurdu kabûl Firkatâ gitti mübârek ramazan Cem olup Hakk'a münacât edelim Nûr-ı Kur'ân ile doğru gidelim Bilmedik kadrin Niyazî nidelim Pek yazık gitti mübârek ramazan kıssadan hisseler Hazreti Hasan ile Hüseyin Bir bayram günü halk toplanmış, neşeli idiler. Şeyhzâdeler (Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin) de geldiler. Resûlullah "sallalahü teâlâ aleyhi ve sellem" hazretlerinin hizmetine müşerref olup (huzur-u şeriflerine varıp), tazarru' ile arz ettiler ki, ey Seyyidi Kâinât! Kureyş ileri gelenlerin çocukları, giyindikleri yeni ve renkli elbiselerle övünürler. Bizim de yeni ve renkli elbisemiz olsa idi, giyerdik. Habîbullah hazretleri bu endişe ile, Allahü teâlânın dergahına niyaz ederken, Hazreti Cebrâîl aleyhisselâm gelip, Cennetten kâfurlu iki elbise getirdi. Birini Hazreti Hasan'a, diğerini Hazreti Hüseyin'e verdi. O şeyhzâdeler elbiselerini renksiz görüp, tazarru' ettiler ki bizim de elbiselerimiz renkli olsa idi dediler. Cebrâîl aleyhisselâm bu kolaydır; yâ Resûlullah. Emir buyur, su getirsinler. Ben elbiselerin üzerine dökeyim. Siz de ayı ikiye bölen elinizle ovalayın. Şeyhzâdeler renk beğensinler, dedi. O emir söylenince Hazreti Hasan, buyurdu, bana zümrüt renkli elbise sevimlidir. Hazreti Hüseyin buyurdu, bana lâle renkli elbise sevimlidir. Hemen istedikleri gibi mesrûr olup, elbiseleri giyip, sevindiklerinde, Hazreti Cebrâîl aleyhisselâm ağladı. Resûlullah hazretleri buyurdu ki: "Yâ kardeşim Cebrâîl! Herkesin sevindiği bir zamanda senin ağlamanın hikmeti nedir?" Cebrâîl aleyhisselâm buyurdu ki: "Ey seyyid-i mükerrem! Cennette gördüğün kasrları unuttun mu ki, Hazreti Hasan'ın kasrı yeşil, Hazreti Hüseyin'in kasrı kırmızıdır. Bu elbiselerin rengi de onlara işarettir ki, Hazreti Hasan'ın zehir içip vefat edeceği sırada mübârek rengi zümrüt gibi olur. Hazreti Hüseyin'in mübarek yüzü kana boyandığı zaman rengi kırmızı olur. tarihten Eski adetler nerede Bayramlarımızın güzel adetlerinden biri bütün bütün yok olup gitmek üzere. Bayramlarda, eskiden, bir el öpme adeti vardı. Bu bir yandan; küçüğün büyüğe en zarif şekilde saygısını gösteren bir sosyal terbiye tezahürü olmakla beraber, birazda bayramın kendisi gibi bir şeydi. Geçmiş bayramlarda genç buselerle nurlanmış ihtiyar eller, şimdi, el öpmeyi bilmeyen çocuk ve taze dudakları karşısında mahzun, iki yana sarkıyor. Edeplerini ve geleneklerini kaybetmiş bir bayramın ne bayramlığı kalır? Garplılaşma , yenileşme cereyanı içinde kaybettiğimiz böyle nice güzel törelerimiz var. Yazık oluyor. Adetler, gelenekler, bir millet yapısının temel kıymetleridir. Adetlerini, ananelerini, tarihten ve dedelerden kalma özelliklerini koruduğu, tanıdığı ve günde günde kıymetler halinde tuttuğu nispette, bir millet kuvvetli, güvenli ve medeni olur. Dış görünüşüne o denli hayran olduğumuz garp medeniyetine mensup milletlere bakınız: Bir teknik mucizesi gösteren yirminci asır ruhi ve milli farkları ısrarla ortadan kaldırmaya çalıştığı, insanları tek bir haddeden çekmeye çabaladığı halde, milletler, en küçük yüz hareketlerine, jestlerine, nidalarına kadar yine bir birinden ayırdediliyorlar. Çünkü milli ruh, medeni ruhtan daha üstün ve kuvvetli. Milletler medeniyete değil, medeniyet milletlere göredir. Ahmet Muhip Dıranas - 1950

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.