Bekçi babanın manileri

A -
A +

>> Hadis-i şerif * Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. Hak teâlâ, onu cehennem azabından azat eder. O oruçlunun sevabı kadar, ona sevap verilir. * Oruç tutan kimse, yalan sözü terk etmezse, o kimsenin yiyip içmeyi terk etmesine Allahü teâlânın ihtiyâcı yoktur. * Bir kimse, kendisine farz yaptığım ibâdeti yapmakla bana yaklaştığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşamaz. [Se'âdet-i Ebediyye] Mahalle ve çarşı bekçileri eski İstanbul'da şehrin dirlik ve düzeninden sorumlu güvenlik görevlileri arasındaydı. Eskiden onlara "Bekçi Baba" denirdi. Bu, onların aileden sayılmasının da bir tezahürüydü aslında. Sırtlarında uzun aba, başlarına da çuhadan yapılma ucu kıvrık ve uzunca bir külah giyen bekçiler, orta yaşın üstünde ve her bakımdan güvenilir kişiler arasından seçilirdi. Bekçi babanın veya nam-ı diğer mahalle bekçisi, şehrin gündelik hayatında çarşıların ve mahallenin güvenliğini sağlarken bazı günlerde çarşı esnafının ve mahallelinin işlerine yardımcı olurlardı. Bekçiler toplumsal hizmette halk ile içli dışlı oluşları bakımından ilk sırada yer alırlardı. Bu hizmetler düğünler, cenazeler, hacı ve asker karşılama ve uğurlamaları, yangın ihbarları, yardım edeni olmayan evlerin ufak tefek işlerinin görülmesi gibi işlerdi. Bunun karşılığında mahalleli de senenin her mevsiminde onu gözetir, besler, aileden biri kabul ederdi. Onlar silah taşımasalar bile elindeki sopa ile birisini dürttüğü zaman vurulmuştan beter ederdi. Yazıya geçmemiş bir kanundur ki, bekçi babanın uzun sopasıyla dürtülmüş bir kişi haysiyetini kaybeder ve birkaç ay mahallelinin yüzüne bakamazdı. Bekçilerin mahallelerde bir başka görevi vardı ki o da sakinlere saati bildirmekti. Ucu demirli sopasını kaldırım taşlarına saat sayısı kadar vurur, böylece evlerde saatlerden haberi olmayanları uyarmış olurlardı. Hatta bunu buçukları, çeyrekleri bildirerek yapanlar bile vardı. > Mahallenin davulcusu Bekçi babanın yaptığı önemli hizmetlerden biri de ramazanlarda davul çalarak hilâlin göründüğünü haber vermekti, halkı bu gece sahura kalkılacağı hususunda uyarmak, ramazan boyunca da sahura kaldırmaktı. Sesi güzel olmayan, davul çalmasını bilmeyen bekçiler genellikle bu işten anlayan bir davulcu ile anlaşırlardı. Davulcu ağzı laf yapan, sesi güzel, hatta biraz irticalen şiir söyleme yeteneğine de sahip biri olmalıydı. Bunların çoğu ya İstanbul'un kenar semtlerinden biraz bıçkın, yoksul genç ya da orta yaşlılar arasından çıkardı. Ramazanda manilerin okunması hilâlin görünmesiyle başlar, her gün iftarda ve sahurda değişik mevzulara dair mâniler okunurdu. Abani sarılı ve poturlu bekçiler elinde muşamba fenerle kapı önlerine dikilir, uykusuz ve solgun bir sesle: Besmeleyle çıktım yola / Selam verdim sağa sola / A benim devletli beyim / Vakt-i şerif hayır ola Davul gümbürtüleri ile birlikte mânilerini okurdu. Ramazanın on beşinden sonra artık ayrılığın yaklaşmakta olduğu hissedilir, on beşinde askere baklava çıkarılır: Bu gece on altı sayı / Gidiyoruz ramazan ayı / Yeniçeri padişahtan / Aldı bugün baklavayı Hemen hemen bütün manilerin sonunda açıkça ve kibarca bahşiş istenir, ramazanın sonuna doğru ise bahşiş ve ikram yerine hediye beklenirdi: Lazımdır böyle görünmek / Bekçiyle iyi dirilmek / Ramazana mahsus şeydir / Bekçiye bahşiş vermek Halk hiciv ve methiye karışık bu mânileri dinlemeye çok meraklıydı. Her gece farklı bir manzumeyi, özel ezgisiyle dinlemek herkesin hoşuna giderdi. Her birinin söylenme yeri, zemini ve zamanı farklı olurdu. Ustalar bunların nerede ne zaman okuyacaklarını çok iyi bilirdi. Mâniler o dönemin şehir görünümlerini, insanların gündelik hayatlarda neler yaptıkları görülürdü. > Kapı kapı dolaşırlardı İftar sonrasında teravih namazına kadar geçen sürede, sahur vakitlerinde kapı kapı dolaşan bekçi ile davulcu, kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, yüksek görevli, esnaf, sıradan insan kim olursa olsun herkesin ilgisini çekerdi. Hatta padişahın bile onları dinlediği olurdu. 1. Abdülhamid'in sır kâtibinin tuttuğu bir nota göre 1774 ramazanında padişah Topkapı Sarayı'ndaki Sofra Köşkü'nde meşhur iki mahalle bekçisini öğleden sonra huzuruna kabul etmiş, bunlara ikindiye kadar mâni okutmuş, mahalle hayatı ile ilgili taklitler yaptırmıştı. Bekçiler padişahın arzusu üzerine sahura kadar sarayda misafir edilmişti. Ramazan bayramlarında ellerinde uzun bir sarık ve boyunlarında davul ile dolaşarak evlerin önünde çalan davulcular, her evden uçlarına bahşiş bağlanmış çevre, yazma ve bazı evlerden de mintanlık, basma, daha kibarlardan ise bohça ile gecelik çamaşır ve bahşişi verilir, bunların hepsini sırığın üstüne asarlar, bu suretle mahalleden hayli şey toplarlar, odalarına dönüşte bunları aralarında pay ederlerdi. Kureyş sûresinin fazîleti Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Kim, Kureyş sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, Kabe'yi tavâf edenlerin ve orada i'tikâfta bulunanların adedinin on katı hasene verir." İmâm-ı Rabbânî buyurdu ki: "Korkulu yerlerde ve düşman karşısında emîn ve rahat olmak için Kureyş sûresini okumalıdır. Tecrübe edilmiştir. Her gün ve her gece hiç olmazsa on birer defa okumalıdır." Nereden nereye! Onuncu Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman (1495-1566) döneminde Sivas vilayetimizin bütçesi 20 milyon altın olmasına karşılık yine aynı dönemde Fransa Birleşik Krallığı'nın bütçesi 4 milyon altın ve Birleşik İngiltere Krallığı'nın bütçesi ise 3,5 milyon altındı. > Buna da kulp takarlar! 18. yüzyıl İstanbul şairlerinden Nüzhet'in adı deliye çıkmıştı. Şair, Sivas'tan geçerken uğradığı bir kahvehânede kendine kulpu kırık bir fincanla kahve getirildi. Nüzhet, kahvehâneden çıkarken kahveciye dönüp fincanı gösterip şöyle dedi: - Bu fincanı İstanbul'a gönder. Kahveci şaşırdı ve sordu: - İstanbul'a gönderirsem ne olacak, deyince Nüzhet cevabı yapıştırdı: - Orada her şeye bir kulp takarlar. Merak etme, buna da bir kulp takan bulunur. > Sahan köfte >> Malzemeler: 150 gram koyun kıyması, 250 gram dana kıyması, 200 gram ekmek içi, 1 kuru soğan, 1 yumurta, 1 tatlı kaşığı un, 1 çorba kaşığı salça, 2 bardak et suyu, 200 gram sıvı yağ, 1 adet domates, 4 adet patates, 1 çay kaşığı, tuz, karabiber, kimyon ve 1 diş sarımsak >> Yapılışı: Patatesleri bir tavada kızartın. Köfte malzemesini bir tepsiye koyup yoğurun. Ceviz büyüklüğünde parçalar yaparak yuvarlayıp yassıltın. Köfteleri kızartın. Tepsiye bir köfte, bir patates yan yana dizip sıralayın. Tencerede yağ ile salçayı kızdırıp un ilave edin. Et suyunu ekleyip kaynatın ve köftelerin üzerine dökün. Hepsinin üzerine domates ve biberleri dizip fırına verin. 15 dakika pişince servis yapın. > Şehriye Çorbası, Sahan Köfte, Pilav, Şekerpare

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.