Bir dergâh günlüğü

A -
A +

İslâm târihinde tarîkat mensubu şeyhlerle, onlara mensup talebelerin ders gördüğü ve ikâmet ettiği dergâhlarda, tasavvuf ilmi ve İslâm ahlâkı öğretildiği gibi, İslâmiyet de en hassas şekilde yaşanırdı. Bu dergâhlar, esas vazîfelerinden başka, içerisinde bulundukları çevreye ve şartlara göre hizmet verirdi. Kimisinde yoldan gelmiş yorgun misafirlere yeme, içme, yatma, hayvanlarının bakımı dâhil, sosyal hizmetler verilir, karşılığında para da alınmazdı. Bu tür yerler saydığımız hizmetlerin yanında çeşitli dert ve sıkıntılarını, gönül yorgunluklarını dindirmek için gelen Müslümanların bir araya geldiği yerlerdi. İşte bu söz konusu dergâhlardan biri de İsmail Rûmî tarafından Tophâne'de kurulan İsmail Rûmî Dergâhıydı. Tabii her dergâhta olduğu gibi ramazan ayı bu mekânlar için hareketlilik ve kalabalığın da diğer adıydı. Verilen iftar davetleri ve kalabalık teravihlerle bir ay boyunca sadece tarikat mensuplarının değil, misafirlerin de uğrak yeri olurdu buraları. Araştırmacı-yazar A.Turgut Kut'un Türkçe'ye çevirdiği bir rûznâmede İsmail Rûmî Dergâhında 1906'nın ramazanının nasıl yaşandığı, neler yenip nelerin içildiği, hangi gece hangi ilahilerin okunduğu, o gece teravihe kaç kişinin geldiği ve hatta havaların nasıl gittiğine dair ilginç bilgiler yer alıyor. Adı belirtilmeyen bir dergâh görevlisi tarafından tutulan rûznâme, 18 Ekim 1906'da başlayıp, 16 Kasım 1906'da biten ramazan ayını kapsıyor ve 56 yapraktan oluşuyor. Halen M. Necdet İşli'nin özel kitaplığında olan bu nadir eserde yer alan bilgilere göre o zamanki dergâhın şeyhi yani Meclis-i Meşâyih Reisi Ahmet Muhiddin Efendi (İstanbul 1852 - Rodos 1909), dergâhta görevli kimselerin adedi ise 11 olarak belirtiliyor. İlâhilerle ramazan başlar Gün be gün tutulan rûznâmede yemeklerin çeşitliliği dikkat çekicidir, 1 ramazanda şehriye ve mercimek çorbası, kızartma kesme et, kuru bamya, taze fasulye, patates, kuru fasulye ve pilav iftar sofrasının mönüsünü oluşturur. Düşülen notlardan biri müezzin Hasan Bey ve arkadaşlarının söyledikleri ilâhilere dairdir, o gece; "İnnehu emrike", "Gelmişim", "Yeter Öldüm", "İlâhi Yâr Kıl" ve "Yine Dosttan" isimli ilâhiler okunur. 2 ramazanda da mönü hayli kalabalıktır ama Tahir Beye dair düşülen bir not hayli ilginçtir, "Tahir Bey geçen seneki âdeti olan teravihin yarısında kaçmaya bu geceden itibaren başlamıştır" ibaresidir. 3 ramazanda ise imam Gavsi Beyin esselâmü aleyküm ve rahmetullah'ı unuttuğu, Derviş Mehmed tarafından ikaz edildiğidir. 4 ramazan pazar gününe geldiğinden midir nedir teravih cemaati ortalama 50-60 iken 125'i bulur. 5 ramazan günü dergahın şeyhi Ahmet Muhiddin Efendi diğer günlerden farklı olarak yalnız iftar eder. 6 ramazan ise hayli özeldir, zira kalabalık bir misafir grubu dergâha teşrif eder. Bunların içinde diğer dergâh şeyhlerinden bazı zâtlar da vardır. Bu sefer mönü iyice zenginleşir, aralarında sarma et, yaprak dolması ve baklavanın da bulunduğu 11 çeşit yemek sofralarda arz-ı endâm eder. O geceye dair düşülen notlardan biri de bir günlüğüne gelen aşçıyla ilgilidir, aynen şöyle yazılıdır: "Erzurumlu Ermeni bozuntusu bir aşçı gelmiş, gerçi tabiatı güzel ise de mesleğinde mahareti olmadığı açtığı böreklerden anlaşıldı". 7 ramazanda ilk defa balık sofralara konuk olur ve uskumru ızgarası mönüye dahildir. Cemaat 137 kişi 8 ramazanda cemaat yine kalabalıktır, günlerden perşembedir ve 137 kişi dergâhta teravih kılar. Bu arada harç verilmediğinden sofraya konulan baklava salıdan kalma olup, ağza alınmaz durumdadır. 9 ramazan günü hatırı sayılır bir sıcaklardan dolayı perişân oldukları rûznâmeye not düşülür. Pilav Osmanlı sofralarının baştacıdır, o gün de mönüde pilav yoktur, eksikliği ise şöyle ifade edilir: "Ta'amda pilav bulunmayınca yemeğin bittiği anlaşılmıyor..." 10 ramazan günü pisi balığı mönüye dahildir, dergâha hizmet edenlerden İzzet Efendinin Saliha isminde bir kerimesi dünyaya gelir. 11 ramazanda hava gayet bozuk ve yağmurludur. 12 ramazanda Tahir Beyin kaybolan tespihi rûznâmeye not düşülür. Envai çeşit ta'am "Salı Tekkesi" diye de anılan İsmail Rûmî Dergâhı'nda salı günleri bir başkadır. 13 ramazan da salıya denk gelmiştir. Ta'am envai çeşittir ve o gece on ayrı sofra kurulur. Bu sefer dışardan gelen aşçı hakkında, "Hakikaten mâhir bir hamurkâr idi" ibaresi düşülür. Cemaat o kadar kalabalıktır ki semâhâneyi tamamen doldurmuştur, bir kişilik mahal bile kalmamıştır. 14 ramazanda cemaat 87 kişidir, hava ise biraz bulutludur. 15 ramazan perşembeye tekâbül ettiğinden olsa gerek yemeklerin çeşidi 15'e çıkar, bunların arasında havyar göze batar. Cemaat ise tam tamına 135 kişidir. 16 ramazan mönüsü de hayli zengindir, şehriye ve işkembe çorbası, kuru köfte, kuru bamya, börek, baklava, paça, taze fasulye, kereviz, lahana dolması ve pilav sofrada yer bulur. Eskilerin sakatata olan düşkünlüğü burada da göze çarpar, zira hem işkembe çorbası hem de paça aynı mönüde yer alır. 17 ramazanda "pilâki" diye parantez açılan "kefal paçası" sofraya konuk olur. 18 ramazanda ise dergâh şeyhi iftarda yoktur, Merkez Efendi'ye konuk olmuştur. Dergâha gelmeleri ise sabaha karşı 03.30'u bulur. Günün tatlısı güllaç 19 ramazanda ilk kez "Güllaç" mönüye dahil olur, onun yanına ise kaymaklı kayısı tatlısı eşlik eder. 20 ramazan ise salıya tekabül eder, yemekler diğer günlerden daha âlâdır. İlk defa iftar için alınan 20 simidin adı geçer. Yemeğin hayli kalabalık olmasından defalarca ekmek takviyesi yapılır, sahura kalan ekmekle ancak idare edilir. 21 ramazandaki mönüde yer alan böreğin geceden kaldığı not düşülmüştür, iftara davetli olan Çankırılı Şeyh ise o gece dergâhta konaklar. 22 ramazanda "Çarşı böreği" mönüye dahildir. Şimdiki kaynaklarda böyle bir böreğin adı geçmez, acaba çarşıdan alınan hazır böreği mi ifade eder orası bilinmez... 23 ramazanda havalar gayet iyi gidiyordur, rûznâmede, "Hava eski letâfetini muhafaza ediyordu. Adeta arkadaki pardesüler bile fazla geliyordu" notu düşülmüştür. 24 ramazanda ise dergâh şeyhi Mariköy'e (Bakırköy) iftara gider. Ulvi Dede ise Dolmabahçe'deki kandilleri yakmak için geç çıktığı için iftara yetişemez. 25 ramazanda gece başlayan yağmur sabaha kadar devam eder, yollar çamurdan geçilmez bir hal alır, cemaat ise bu yağmurdan ötürü iki safa düşmüştür. 26 ramazanda ise hava nispeten düzelir. Hulûsi Efendi şiddetli nezleye tutulduğu için müezzinlikten azledilir, onun yerine bu görevi Hafız Kenan Bey yürütür. Salıya denk düşen 27 ramazanda yine büyük bir davet vardır. Tam tamına 74 kişinin ağırlandığı iftar sofralarında dönemin önemli pek çok ismi vardır. Kahve ikramını Ulvi Dede yapar. 28 ramazanda Hafız Hulûsi Efendinin rahatsızlığı hat safhadadır, imâmette bulunamaz. Ramazanın son günü olan 29 ramazanda kuru bir soğuk hakimdir, mönü son günün hürmetine olabildiğince zengindir. Çalışma saatleri düzenlenirdi Ramazan ayı sosyal hayatın, hatta çalışma hayatının da önemli ölçüde değiştiği bir aydı. Bu ayın ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, gazeteler çıkmazdı. Ramazanda bütün resmi dairelere memurlar sıra ile devam ederdi. Bunun için ayrıca bir nöbet cetveli düzenlenerek, çalışma odalarına asılırdı. İşte ramazan ayında çalışma saatlerinin düzenlenmesi meselesi Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde rastladığımız 1909 tarihli belgede de açıkça dile getiriliyor. Dosya No:10/-2 Gömlek No:12 Fon Kodu: DH.MUİ olan belge, özetle ramazana mahsus olarak memurların altı ile on buçuk arası çalışacaklarını ifade ediyor. Hadis-i ŞerifRamazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duâları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır. Beyit ziyâfeti Dehen-i hançer-i sertizini tiz etmektir En büyük şefkati kurbanlara kasabın (Sabit) (Kasabın kurbanlara en büyük şefkati, hergün bıçağın ağzını keskince bilemektir) Her güne bir dua Ölü için okunacak duâ Ölülere, duâ ile, istiğfâr etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdâtlarına yetişmek lâzımdır. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalıdır. Dinimizde 40. gün, 52. gün diye bir şey yoktur. Bunlar Hıristiyanlıktan geçme batıl inançlardır. Resûlullah buyurdu ki: "Ölünün mezardaki hâli, imdât diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Kendisine bir duâ gelince, dünyanın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşayanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istiğfâr etmektir." İman ile ölenlere hatim okuyup sevabını bağışlamak, hatm-i tehlîl yapmak, yâni yetmiş bin Kelime-i tevhîd okuyup sevabını ruhuna hediye etmek çok faydalıdır. Hadis-i şerifte, "Bir kimse, kendisi için veya başkası için yetmiş bin adet Kelime-i tevhîd okursa, günahları affolur" buyruldu. Yetmiş bin Kelime-i tevhîdi bir kimse veya birkaç kimse okuyabilir. Hatim de cüzler halinde dağıtılıp kısa zamanda bitirilebilir. Hadis-i şerifte buyruldu ki: "Kabristandan geçen kimse 11 İhlas okuyup, sevabını kabirdekilere hediye ederse, ölü adedince sevap verilir." Bir kimse, farz olsun, nafile olsun, herhangi bir ibâdeti yaparken veya yaptıktan sonra, sevabını, ölü, diri herkese hediye edebilir. Namaz, oruç, hac, umre, sadaka, Kur'an-ı kerim okumak, evliyanın kabrini ziyaret, kurban, zikir gibi ibâdetlerin sevapları başkasına hediye edilebilir. Hediye edenin kendi sevabından hiç azalmadan, bütün müminlere de sevabı erişir. Yani sevap, hediye edilenlere, taksim edilmeden, her birine bütünü kadar erişir. Maziden Nükteler Uyanık bilirdik! Kadının biri Kanuni Sultan Süleyman'a müracaat ederek evinin soyulduğunu ve hırsızın yakalanması talebinde bulunur. Padişah kadını dinledikten sonra: - Bre kadın! Bu nasıl uyku, evin soyuluyor da haberin olmuyor, der. Bunun üzerine kadın: - Biz seni uyanık bilirdik, o yüzen bu kadar derin uykuya daldık, der. Padişah bu söze kızamadığı gibi kadına ihsanlarda bulunarak evine gönderir. İslim kebabı Malzemeler: 800 gram koyun eti, 1 adet kuru soğan, 4 adet domates, 1 çorba kaşığı salça, 4 adet yeşil biber, 2 adet patlıcan, 150 gram margarin, 1 bardak çiçek yağı ve tuz. Yapılışı: Yıkanmış etler bir tencereye konur. Doğranmış soğan ve margarinle beraber kavrulur. Bir kaşık un ve küçük doğranmış domates konur. Etin üzerine çıkacak kadar sıcak su ilave edilir ve pişmeye bırakılır. Patlıcanlar uzunlamasına doğranır, tuzlanır. 5-10 dakika bekletilir. Daha sonra yıkanır, süzülür ve kızartılır. Domatesler halka şeklinde kesilir. 2 patlıcan artı (+) şeklinde üst üste konur. Pişmiş etlerden 1 parça da (+) şeklindeki patlıcanın üzerine konur. Bohça gibi kapatılır. üzerine 1 dilim domates, 1 yeşil biber konur. Kürdanla tutturulur. Tepsiye dizilir. Sosu konularak fırına verilir. İslim Kebabı, Talaş Böreği, Ayran, Keşkül Bunları biliyor musunuz? Ben de Müslümanım! Pakistanlı iş adamı Abdullah Delhi, Sovyet Havayolları ile seyahat ettiği esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine hosteslerden namaz kılması için kendisine uygun bir yer göstermesini ister. Hostesler ancak kaptan pilotun yanında müsait bir yer bulunabildiğini ona bildirir. Abdullah Delhi namazını bitirip Rus pilotu ile göz göze geldiğinde, pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp sebebini sorması üzerine pilot, "Ben 4-5 yaşlarında iken babam da senin yaptığın gibi şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve birden hem babamı, hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm. Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiç birşey anlatılmadı. Ancak şu anda düşündüm ki, babam senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre Müslüman olmalı. Dolayısıyla ben de Müslümanım. Yıllardır içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini, sizi görünce kafamdakiler çözülmeye başladı" der.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.