> Hadis-i Şerif (Oruç tutanın susması tesbih, uykusu ibadet, duâsı müstecap ve amelinin sevabı da kat be kattır.) [Deylemî] > İslâmın binâsı, beş şey üzeredir. Evvelkisi, Vahdâniyyet-i Bârî ve risâlet-i Muhammedîyi ikrâr. [Allahü teâlânın bir olduğunu ve Muhammed aleyhisselâmın risâletini kabûl etmek]. İkincisi, beş vakit namâzı edâ. Üçüncüsü, malın zekâtını edâ. Dördüncüsü, mübârek Ramazan orucudur. Beşincisi, hacc-ı beytil harâmdır. [Hacca gitmektir]. 3/16 [Se'âdet-i Ebediyye: 101.] ------ Eskiden ramazan-ı şerîfin habercisi olan Berat Kandilinin gelmesi, sosyal hayatın da büsbütün değişmesi anlamına geliyordu. Bu mübârek ayın yaklaşmasına hürmeten halkın ramazanı daha rahat ve huzurlu bir şekilde geçirmesi için hükümet tarafından bazı tenbihnameler neşredilirdi. Bunlar 19. yüzyılın başında ortaya çıkan bazı kuralları içeren bir nevi yönetmeliklerdi. Hükümet tarafından halka tenbihat yapmak icap ettiği zaman mahalle imamlarına haber verilir ve akşam ezanına yakın bekçiler: "Tenbih var akşam camiye buyurun!" diye sopalarını kaldırımlara vurup yüksek sesle bağırarak mahalleyi dolaşır, herkese haber verirlerdi. Akşam namazından sonra da imam efendi tenbihi halka bildirirdi. Ramazan günleri ve gecelerinde bu aya hürmeten evlerin, sokakların ve dükkanların temizliğine itina gösterilmesi, padişahın şehri ziyaretleri sırasında ahalinin nasıl davranacağı, kadınların arabalı arabasız gezintilerde uyması gereken kurallar, umumi yerlerde alenen oruç yenmemesi ve sosyal hayatın düzenini bozacak hareketlerden ve tavırlardan kaçınılması bu tenbihnâmelerle açık bir şekilde halka duyurulurdu. Bunlara uymayanların ne şekilde cezalandırılacağı da aynı tenbihnâmelerde yazılıydı. Temizliğe riayet edile! Serasker Hüsrev Paşa'nın 1833 yılında İstanbul kadısına hitaben yazdığı tenbihnâmede özellikle temizlik konusunun üzerinde duruluyordu. Evlerin ve dükkanların önü temiz tutulup, çöp gibi şeylerin ortalık yerlere atılmamasının altını çizen tenbihnâmede, "Bazı konak ve evlerin kapılarında ve duvarlarında tahminen uzun yıllardan beri çamur sıçraması ve kuruması sonucu yakışıksız ve pis görüntüler oluştuğu görünmekte; pencerelerde ise top top örümceklerin sarktığı müşahede edilmektedir. Ayrıca kapı ve pencerelerin böyle pis bırakılması çirkin bir görünümden ziyade pek çok hastalığı davet etmekte, görenlerin içini karartmaktadır. 'Temizlik imandandır' düsturu doğrultusunda böyle hanelerin en kısa zamanda temiz ve pak bir hale getirilmesi, önlerinin temiz tutulması gerekmektedir." deniyordu. 1847 yılında Takvim-i Vekâyi'de yayınlanan diğer bir tenbihnâmede ise genelde halkın nerelere ne zaman gitmeleri gerektiği konusunda detaylar mevcuttu. Cuma günlerinde Kağıthane'de kadınlara ve Çırpıcı ve Veliefendi çayırları erkeklere mahsus tutulmuştu. Pazar günlerinde kadınların seyir yerlerine gitmeleri men edilmişti. Tenbihnâmeye göre kadınlar ramazan-ı şerifte sokakta ve alış veriş yerlerinde 11'den sonraya kalmayıp vaktiyle evlerine gitmeleri emredilmişti. Geceleri kimsenin sokaklarda fenersiz gezmemesi gerektiğinin altı çizilen tenbihnâmede, Herkes teravih namazına! Karagöz oyunlarına gidenlerin ırz ve edepleriyle oturmaları gerektiği yazıyordu. Tanzimat'ın ilânından sonra Bâbıâli tarafından yayınlanan ilannâmede ise padişahın camilere gelebileceğinden dolayı herkesin edep dahilinde hareket etmesi isteniyor, kadınları ramazan-ı şerif boyunca Sultanahmet ve Şehzadebaşı camileri gibi büyük camiler dışında başka bir camiye gitmemeleri yazıyordu. Kadınların açık saçık kıyafetle gezmemesi gerektiğinin altı çizilen tenbihnâmede, "Kadınlar eşya almak için çarşı içinde, dükkan ve mağazalarda içeri girip alışveriş edemeyecekler, alacağı ne ise bunu satan dükkanların önünde edebi ile durup istediği şeyi isteyecek, aldıktan sonra hemen evine dönecektir. Herkesin her vakit, hele ramazan ayında camilere giderek cemaatle ibadet etmeleri tabiidir. Teravih vakti işi icabı bir yere gidip gelen hademelerden başka kimseler dükkanlarda oturamazlar, ancak teravih namazına gidebilirler. Hakiki mazereti olmayanlar oruca devam edecekler, özrü olanlar da çarşıda açıkça oruç bozamayacaklar, bu gibiler de cezalandırılacaktır. Bu tenbihleri memurlar sureti katiyete takip edeceklerdir. Tenbihe aykırı hareket edenler görülürse cezalandırılmaları kararlaştırılmıştır." Fiyatlara zam yapılmaya! 1807 tarihli bir diğer belge ise Ramazan-ı şerifin yaklaşmasından dolayı gerek ekmek, gerekse eşya fiyatlarının inip çıkmaması hususunda konulan narha dikkat edilmesini tenbihliyor, söz konusu narh defterlerinin mahalle imamları ile bakkallara gönderilmesini emrediyordu. Osmanlı Arşivlerindeki 1862 tarihli bir başka belgede ise yine aynı konu üzerinde duruluyor, ekmeklerin de numuneye göre pişirilmesi, gramajına dikkat edilmesi tenbihinde bulunuyordu. Sözkonusu tenbihnâmelerin bazıları da sırf alenen sokaklarda oruç yenmemesine yönelikti. Ramazan-ı Şerif ayında alenen yiyip içenlerin cezalandırılması veya adliyeye sevk edilmesine dair diğer belgelerde ise özetle, "Mübârek Ramazan-ı Şerif ayında herkesin önünde yiyip içenler, oruç tutan Müslümanları alenen tahrik etmiş olduklarından dolayı Kanun-i Esasiye göre şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları gerekmektedir." denmekteydi. ------ > Sıddîk'ı rükûda bekledi Bir gün Resûlullah efendimiz sabah namazını kıldıktan sonra dönüp eshâbına, çok sevdiği dostu Ebû Bekir-i Sıddîk'ı sordu. Kimse cevap vermeyince Resûlullah ayağa kalkıp, Ebû Bekir nerede, buyurdu. Ebû Bekir arka saftan, Lebbeyk (buradayım) yâ Resûlallah, dedi. Resûlullah emir buyurması üzerine Ebû Bekir'e yol açtılar. Yanına gelip, hazret-i Fahr-i kâinât buyurdular ki, "Yâ Ebâ Bekir nerede idin. Birinci rekatte bana yetiştin mi" Hazret-i Ebû Bekir dedi ki: Yâ Resûlallah! Birinci safta sizinle tekbîr alıp, Fâtiha sûresini okumaya başlamıştım ki abdestimde vesvese oldu. Bunun üzerine abdest için dönüp, mescit kapısına geldim. Birdenbire bir ses işittim. Ardıma baktım, gördüm ki, altından bir kap asılmış ve içi su doluydu. O su, kardan beyâz ve baldan tatlı idi. Üstünde bir mendil örtülmüştü. Üzerinde, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Ebû Bekr-i Sıddîk) diye yazılmış idi. Mendili alıp, önüme koydum. Abdest alıp, mendili geri kabın üzerine koydum. Sonra gördüm, kaybolmuş, ben de ardından gelip, evvel rekatte size yetiştim, dedi. Hazret-i Resûl-i ekrem buyurdu ki: "Müjdeler olsun sana yâ Ebâ Bekir. Ben namazda kırâatı tamamladım ki, rükûya gideyim. Dizlerim tutuldu. Sen gelmeyince, rükû edemedim. Sana abdest suyunu veren Cebrâîl idi. Mendili tutan Mikâîl idi. Benim dizlerimi tutan İsrâfîl idi" ------ > Üstelik şu an oruçluyum... Beyzâde Ramazan girer girmez her türlü günahına tövbe ederek namaza başlamış. Onu mescidde gören tanıdıkları kenardan işaret ederek, "Maşallah, ne de güzel namaz kılıyor, ne de güzel yakışıyor, nazar değmesin" gibi güzel kelimelerle taltif ettikçe bu lâflar bizim beyzâdenin kulağına değmekte ve delikanlı içten içe hoşnut olup zevke gelmekte ve içi içine sığmamaktadır. Nihayet bir yerde kendini zaptedemeyip namazı rükûda iken bozar ve kendisini medhedenlere seslenir, - Belki haberiniz yoktur, üstelik şu anda oruçluyum bile!.. ------ > Her güne bir dua İftar Duâsı Güneşin battığı iyi anlaşılınca, önce E'ûzü ve Besmele okuyup, "Allahümme yâ vâsi'al-magfireh igfirlî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminîne vel müminât yevme yekûmülhisâb" denir. Bir iki lokma iftârlık yiyip, "Zehebezzama' vebtelletil-urûk ve sebetel-ecr inşâallahü teâlâ" denir ve yemeğe başlanır. ------ > Oruç ve sağlık Kalp ramazanda bayram eder Kalp hücreleri enerji yakıtı olarak glikozu ve yağ asitlerini beraberce bulabildiği durumlarda her zaman için yağ asitlerini seçer. Ramazanda açlık süresi uzadığından kalp için daha fazla yağ asidi oluşuyor demektir. Normal günlerde yemeklerden sonra kanda dolaşan yağlar yağ dokusu tarafından yakılarak depo edilir. Toklukta enerji kaynağı glikoz yönüne çevrilir. Bir gram karbonhidrat 4, bir gram yağ ise 9 kilokalorilik enerji vermektedir. Bu durumda kalp toklukta fazla istemediği bir yakıtla çalışma durumunda kalmaktadır. Yağ asitlerini yakıt olarak kullanmak daha fazla enerji demektir, kalp kası gibi sürekli çalışan ve yüksek iş gören bir organın yağları enerji kaynağı olarak kullanması çok makuldür. Ramazanda kalp kasları tercih ettiği enerji kaynağını bolca bulmakta, adeta bayram etmektedir. Kalp kaslarında yağlanma olan birsinin yağları ramazan boyunca eriyebilir. ------ > Gaziantep mutfağından Sarımsak kebabı * Malzemeler: 7 1 kg iri başlı dişli sarımsak 7 1 kg az yağlı kıyma 7 1 tatlı kaşığı tuz 7 1 tatlı kaşığı karabiber 7 1 su bardağı su * Hazırlanışı: Sarımsakların saplarını ve püskülünü kopararak ortadan ikiye kesin. Eti tuz atarak yoğurun ve yoğurduğunuz etten ceviz büyüklüğünde parçalar koparın. Sarımsakların içine etten kopardığınız parçaları koyarak tepsiye dizin. Fırına atmadan önce bir bardak suyu tepsiye dökerek fırına verin. Orta ısıda sarımsak ve etler pişene kadar fırında kaldıktan sonra eğer suyu kalmazsa bir bardak daha su ilave ederek kısık ayardaki ocağın üzerine alarak üzerine bir kapak kapatın. Terlemesini sağlayın. Servis anında üzerine bir miktar karabiber atılır. Lavaş pide ile dürüm yapılarak yenirse daha iyi olur. GÜNÜN MÖNÜSÜ: Mercimek Çorbası, Sarımsak Kebabı, Çoban Salatası, Güllaç