Vaktiyle oburun biri iftar saatine yakın meşhur bir lokantaya gider. Top patlamasıyla birlikte tencerelerde ne kaynıyorsa hepsini silip süpürür. Bizim obur hızını alamayıp, "Aşçıbaşı aşçıbaşı! Daha ne gibi yemeklerin var bakalım?" diye sormaktan kendini alamaz. Aşçının isimlerini saydığı her ne yemek varsa bir tabakta onlardan ister ve bir güzel midesine indirir. Nihayet bu kadar yemek yemesine şaşıran aşçı: - Ağacığım! Bu kadar yemek midenize dokunmaz mı, diye sorunca obur cevabı yapıştırır: - Mide dediğin şey ne ki, var biraz da ondan getir!.. Efendim malumunuz mübarek ramazanın bütün uhrevî havasının yanında biraz da mide ile alakalı olan bölümü vardır ki koskoca bir ay zihinler hep onunla meşguldür. Ama kimilerinin gündemini o kadar fazla meşgul eder ki iftar sofrasına oturdu mu dünya ile ilişiği kesilir, iftariyeliklerle hemhâl olur. İşte ölçü o zaman kaçıverir. Az yemek, az uyumak ve az konuşmak salihlerin âdetidir. Çok yemek, çok uyumak ve gereksiz yere çok konuşmak gaflete sebeptir. Gaflete düşmek ise büyük ziyandır. Günde iki öğün yemek "Az yemek, insan için nezâfettir, zihni açan firâsettir" diyen eskiler, "Allahü teâlâ doyduktan sonra yiyip, midesini bozana buğzeder" hadis-i şerifinden hareketle ölçüyü kaçırmamayı başarır. Zaten günde iki öğün yemek âdettir ki bu aslında Peygamber efendimizin sünnetidir. Bu adet İstanbul'un alınışından yirminci yüzyılın başına kadar hemen hiç değişmez. O zamanki sabah yemeği bugünkü kahvaltıdan çok farklıdır. Bu kahvaltıdan çok daha doyurucu ve tok tutucu bir sabah öğününe benzer. Çoğu kez çorba sofradan eksik olmaz, sabah yemeği insanı akşama kadar tok tutacak şeylerden müteşekkildir. İkinci öğün olan akşam yemeğine ise ancak ikindi namazından sonra oturulur. Eskilerin bir adeti de "Az yiyen melek olur, çok yiyen helâk olur", "Az yiyen her gün yer, çok yiyen bir gün yer" gibi vurgulu sözleri usta hat sanatçılarına levha üzerine yazdırıp yemek odalarına astırmalarıdır. Bunu seçen gözler ölçüyü kaçırmaz, doymadan sofradan kalkmayı bilir. Büyük İslam âlimlerden Muhiddin-i Arabi hazretlerinin "El Tedbiratü'l İlahiyye İslahü Memleketi İnsaniye" adlı eserinin "El-ekl ve'ş-Şurb" (Yemek ve İçmek) başlıklı bölümünde ise şu satırlar dikkat çeker: "Yemeği ağzına koyduğun vakit iyi çiğne ve besmele çek. Anı çiğnediğin vakit yut. Badehu sana onları ihsan eden Allahü teâlâya hamd et ve bu esnada diğer lokmaya elini uzatırsan keza besmele çek. Yutuncaya kadar evvelki gibi yap, ba'dehu Allahü teâlâya hamd et ve hacetini alıncaya kadar diğerlerine elini uzatırsan ve yalnız olsan bile sui edebi i'tiyad etmemek için önünden ye ve şehvetten hazer et ve seninle beraber yiyen kimsenin yüzüne ve eline bakma ve bunda yediren ve yedirilmeyen kimsenin tenzihine kalbin ile nazar et ki sana noksan mütebeyyin olsun." Seni taşıyacak miktarda ye Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetnâme'sinde şöyle der: "Ehlullah demişlerdir ki: 'Seni taşıyacak miktarda ye, sakın sen onu taşıyacak miktarda yeme. Yemeği o derecede ye ki, sen onu yemiş olasın. Sakın onun seni yiyeceği şekilde çok yeme. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert ve duman olur. Hayvanî nefis, yemekle kuvvet bulur. Ruh ise hastalanır. Çünkü her lezzetli lokma, ruha bir zincir vurmaktadır. Az yemek ise nefis zayıflayınca, ruh ondan kurtulur, sevgiyle, aşkla dolup şerefli ve üstün mertebelere yükselir." Şirazlı Şeyh Sa'di'nin Bostan ve Gülistan'ında oburluk konusunda hoş hikayeler vardır ve bu hikayelerin özü şu beyitlerdedir: "Ne ağzından taşasıya çok, ne de zayıflıktan ölesiye az ye! İnsansan eğer, oburluk etme. Köpek bu yüzden çok hakaret çeker!" Yemek yeme âdâbı Celâleddîn-i Devânî hazretlerinin, Ahlâk-ı Celâlî adlı ahlâk ile ilgili eserinde yemek yeme âdâbıyla ilgili şöyle anlatır: "Önce elini, ağzını, burnunu yıkamalıdır. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Yemekten önce elini yıkayan, fakirlikten kurtulur. Elini, elbisesini, sofrayı, örtüyü kirletmemeli, elle yenilecek şeyleri üç parmakla yemeli, yerken ağzını açmamalı, büyük lokma almamalı, lokmayı ağzına alır almaz, çiğnemeden yutmamalı, normalden fazla da ağzında tutmamalıdır. Bir lokmayı yutmadan, ikinci bir lokmaya el uzatmamalı, dökülen kırıntıları toplamalıdır. Yemeğin rengine bakmamalı, yemeği koklamamalı, yemeğin hep birinden yiyip, diğerlerinden yememezlik etmemelidir. Önünden yemelidir. Ancak meyve tabağının diğer tarafından da alınabilir." > Doymadan kalkıla... Peygamber efendimiz, "Aç duranın idraki artar, zekâsı açılır" der, "Tefekkür, ibadetin yarısı, az yemek ise tamamıdır" buyurur. Eskiler de çok yemek ve oburluk adına pek hoş sözler kaydetmişler. Biz 'fazla söze ne hacet' deyip sözü eskilere bırakalım... Az yemek ustalık, çok yemek hastalıktır. Evliya az uyur, az yer, az içer, Sırat'ı kuş gibi geçer. Çok yemek heder, çok uyumak kederdir. Çok yemek zihni çalıştırmaz, çok uyumak menzile ulaştırmaz. Az yemek, insan için nezâfettir, zihni açan firâsettir. Çok yemek mideyi bozar, midesi bozulanın dertleri azar. Bilen bilir, deli bile acıkınca aklı başına gelir. Az yemek nefse zindan, kalbe gülistandır. Çok yiyen obur olur, kalp evi kabir olur. Şunu iyi bilesin, yemeği sen yiyesin, yemek seni yemesin! Deme çok yemek çok yakıt olur, çok yiyenin anlayışı kıt olur. Çok yiyenin az olur ibadeti, kaçırır ebedî saadeti. Çok yiyenin diridir nefsi, gönlü uyur çıkamaz sesi. Çok yiyen kötü fikirler güder, her an günaha meyleder. Gaflet istersen durma mideyi doyur, çünkü tok yatan çok uyur. Az yiyenin kalbinde hikmet kapıları açılır, ağzından inci mercan saçılır. Her güne bir dua Sıkıntılardan kurtulmak için... (Yâ Allah-ür-rakîb-ül-hafîz-ür-rahîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-halîm-ül'azîm-ür-raûf-ül-kerîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kâimü alâ külli nefsin bimâ kesebet, hul beynî ve beyne adüvvî) (Lâ ilâhe illallâhül'azîm-ül-halîm lâ ilâhe illallâhü Rabbül-Arş-il'azîm lâ ilâhe illallahü Rabbüs-semâvâti ve Rabbül-Erdı Rabbül'Arş-il-kerîm.) Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "İstiğfara devam eden, her sıkıntıdan, her dertten kurtulur, ummadığı yerden rızıklanır" "Lâ ilâhe illallah, demek 99 belâyı defeder, en aşağısı sıkıntıdır." "La havle ve la kuvvete illa billah, okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdır" "Sıkıntıya düşen veya borçlanan, bin kere 'La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim' derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır." "Sıkıntılı iken 'Hasbünallah ve ni'mel-vekîl' deyiniz!" "Sabah-akşam İhlas ve Muavvizeteyni [iki kuleuzüyü] üçer defa oku! Bunlar, bütün belâları, afetleri, sıkıntıları ve istemediğin şeyleri giderir." "Bir kimse, sıkıntılı zamanında on defa, 'Hasbiyallahü lâ ilâhe illâ hüve aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil azîm'i okursa, Allahü teâlâ üzüntüsünü giderir." İmam-ı Rabbanî hazretleri, her türlü zararlarından kurtulmak için her gün 500 defa "La havle vela kuvvete illa billah" okur, okumaya başlarken ve okuduktan sonra yüz defa Salevat-ı şerife getirirdi. Oruç ve sağlık Damar sertliğine iyi gelir Erzurum Tıp Fakültesi Biyokimya Bölümü'nde oruç tutanlar üzerinde yapılan bir araştırma da ilmî olarak orucun faydalarını ortaya koymuştur. Tıp Fakültesi Biyokimya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Münip Yeğin, 140 oruçlu üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçlarını şöyle açıklamıştır: "Araştırmamız tamamen müsbet ilim usulleriyle yapılmıştır. Oruçta bir fizyolojik açlık, yani hakiki açlık tablosuna rastlanmadı. Oruçta yağ depolarının harekete geçirilmesiyle lipid katopolizmasının fizyolojik sınırlar içinde düatlenmiş olduğu düşünülebilir. Bu sayede de damar sertliğine sebep olan arterioskleroz'un teşekkül etme ihtimali azalmaktadır. Oruç 20. asrın arterioskleroz ve ona eşlik eden kolesterol yüksekliği, hipertansiyon, angina pekrotis, enfarktüsler ve bazı böbrek rahatsızlıkları gibi zenginlik ve refah hastalıklarına yakalanmamak için, en mükemmel bir tıbbi prolaksi veya sağlık kazanma egzersizidir. Oruç, bazı nadir hastalıklar dışındaki durumlarda, önemli bir şifa vasıtasıdır." Ramazaniye Yanar kandiller Ramazan erdi yine her gece yanar kandil Ehl-i İslam salar şu'le ser-â-ser kandil Yeri gökten nice fark ede gece ehl-i nazar Sahn-ı arz üzre ki olmuş durur ahzer-i kandil Şeb-çerâğ ile yine cümle menârı donatıp Her birinin kemerin kıldı mücevher kandil Gûşe gûşe üç ayaklı küpe gibi sarkar Cami'in hak bu ki mengûşuna kandil Rûzenin her şebi dönse n'ola kadre Bahtî Ki olupdur ramazan ayına zîver kandil Bahtî (1. Ahmed) (1590-1617) İbretlik hikayeler Dünyanın en asil milleti Asrımızın başında İstanbul Bahçekapı'da ünlü bir terzihanenin sahibi olup bütün İstanbul'un kalburüstü zenginlerini giyindiren Macar bir terzi vardı: Mösyö Back. Devrin en ünlü kulübü Circle Dorian'ın (Sirkıldoryan) devamlı müşterilerinden olan Mösyö Back bir gece toplantı hâlinde bulunan İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Rum, Ermeni ve Yahudi dostlarına şu sözleri söylemişti: - Efendiler! Ticarethanemde tezgâhtarlık eden bir Türk vardı. Kendisini askere çağırdılar. Giderken, daha evvelden ticarethanemden aldığı on beş lira borcu veremeyeceği için özür diledi ve harpten döndüğü vakit ödemek üzere benden mühlet istedi. Elden ne gelir, ben de razı oldum ve bu parayı unuttum. Umumî Harp (I. Dünya Savaşı) bittikten bir müddet sonra genç bir delikanlı ziyaretime geldi ve tezgâhtarın oğlu olduğunu söyleyerek, - Babam harpte şehit düştü. Vasiyeti mucibince size olan borcunu getirdim, dedi. Ardından da borcu daha evvel ödeyemediği için özür diledi. Ben duygulanmıştım. Parayı almamakta ısrar ettim. O zaman delikanlı pek üzüldü ve: - Bu babamın vasiyetidir, dedi. Eğer almazsanız ruhu muazzep olur. Üstelik benim için bir namus borcu sayılır... Sözlerinin burasında Mösyö Back'in gözleri yaşarmış ve bir müddet bekledikten sonra şunları demişti: - Efendiler!.. Dünyanın en asil, en doğru, en namuslu milleti Türk milletidir. > Eşkıyayı kurtaran namaz Eşkıyalar pusuda bir kervanı bekliyorlardı. Fudayl bin Iyâd bir ağacın altında ibâdetle meşguldü. Kervancılardan biri, kervanın sarıldığını görünce kervandaki bütün altınları topladı. Kenarda birinin namaz kıldığını görüp yanına gitti. Namaz kıldığı için onu emin görüp, "Bunları sana emanet ediyorum. Sonra gelir alırım" dedi. Sonra kervanın yanına döndü. Eşkıyaların kervanı soyduklarını, üzerlerinde bulunan diğer malları aldıklarını gördü. Kervan yoluna devam edecekti. O şahıs, altınlarını almaya geldi. Namaz kılanı eşkıyaların yanında görünce, onların reisi olduğunu anladı. İçinden "Eyvah kuzuyu kurda emanet etmişim" diye düşünürken eşkıyaların reisi, "Altınlarını koyduğun yerden al!" dedi. Adam altınlarını noksansız koyduğu yerden aldı. Gözlerine inanamadan sevinerek gitti. Eşkıyalar sordu: - Reis, altınları niye verdin? - Bu adam beni iyi bir kimse sanıp altınları bana emanet etti. Emânete hıyanet olmaz. Namazla eşkıyalık bir arada yürümez ya namaz, kötülüklerden el çektirir, yahut eşkıyalık namazdan alıkoyar. Cenâb'ı Hak, doğru namazın bütün kötülüklerden alıkoyacağını Kur 'an-ı kerimde haber vermektedir. Fudayl bin Iyâd da, kıldığı namaz bereketiyle eşkıyalıktan, kötülüklerden el çekip hidâyete kavuşmuş ve evliyânın büyüklerinden olmuştur. > Hadis-i Şerîf Ramazan ayı gelince, "Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek" denir. [Nesâî] Ramazan ayı gelince, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder. [Deylemî] İnsanın nefsi ve vesvese veren şeytân, kendisine düşmandırlar. Maksatları, terbiye eden ve ma'bûd olan [tapınılan] ve hakîkî ma'bûd olandan insanı uzaklaştırıp, [ona ita'ât ettirmeyip], onun mâ-sivâsına bağlarlar. [Mahlûklara bağlarlar.] Ve gizli ve açık şirke delîl olurlar. 4/29. [Se'âdet-i Ebediyye: 89.] > İzmir mutfağından İzmir Köfte Malzemeler: * Yarım kilo kıyma * 1 baş soğan * 1 yumurta * Yarım bayat ekmek içi * Az karabiber, tuz * 2 adet patates * 2 adet domates * 4-5 tane yeşil biber Hazırlanışı: Soğan rendelenir, bayat ekmeğin içi, kıyma, tuz, biber, yumurta iyice yoğurulur ve 1 parmak uzunluğunda şekil verilir. Diğer tarafta patatesler yıkanır, ayıklanır ve altıya bölünür. Tuzlu suya doğranır. Yağ kızdırılır. Tuzlu sudan çıkarılmış, süzülmüş patatesler yağa atılıp çok az kızartılır ve bir fırın tepsisinin etrafına sıralanır. Köfteler aynı yağa atılır. Çok az kızartılıp tepsinin ortasına güneş şeklinde veya sıralı olarak dizilir. Aynı yağda 1-2 dakika kızartılan biberler de şekilli olarak tepsiye köftelerin üzerine konulur. Rendelenmiş ve hafifçe sulandırılmış domates veya hafifçe sulandırılmış salça tepsinin üzerine gezdirilir. Orta hararette bir fırında yarım saat kadar pişirilir. Pişirme esnasında yemeğin suyu hafifçe kaynatılıp bir miktar çektirilmelidir. >Günün Mönüsü: İzmir Köfte, Erişte, Çoban Salatası, Kemalpaşa