Bizlere 30 gecesi 30 bayram keyfi yaşatan mübârek ramazan-ı şerif ayı tüm İslam âlemi için ayrı bir güzelliktir. İbadethânesinden kahvehanesine, sokağından sofrasına kadar bolluk, merhamet, neşe ve zenginliğin kaynağı olan ramazan-ı şerif, milyonlarca Müslüman'ın ruhunda serin ve tatlı bir âhiret rüzgarı estirir. Dünyanın dört bir yanındaki camiler ahireti, sokaklar ise ecdadı hatırlatan eski ramazanların kutsiyetini tekrar yaşatır. Teravihle birlikte vücutlarını mâneviyatın vecdine salıvermiş müminler "Merhaba, merhaba yâ şehr-i ramazan..." coşkusu cami kubbelerinde gümbürderken, gönüllerinde hoş bir sedâ oluşur. Ufak tefek ayrıntılar farklı olsa da bu güzel sahneler dünyanın hemen her yöresindeki İslam memleketlerinde eksik olmaz. Her ülkenin kendine göre ayrı bir güzelliği olsa da ramazan-ı şerîf en güzel mukaddes topraklarda, yani Kâbe-i Muazzama veya Mescid-i Nebî'de yapılır. Bunun farkında olan çok sayıdaki mümîn, her yıl bu keyfi çıkarmak için kutsal toprakların yolunu tutar. Akşam ezanıyla birlikte Kâbe-i Muazzama ve Mescid-i Nebî'nin avlusunda inanılmaz bir heyecan ve hareketlilik başlar ki bu, "Ne olur benim ikramımla orucunu aç" koşturmasıdır. Hurmayı memleketinde yemek şöyle dursun, teravihi Kâbe-i Muazzama'nın yanı başında kılmanın keyfinin ancak yaşayanlar bilir. Görmeye değer manzaralar Aslında dünyanın hemen her köşesi ramazanda görmeye değer manzaralar verir. Cezayir'de ramazana özgü yemekler vardır ki hemen her evdeki iftar sofralarında bunlara rastlamak mümkündür. Cherchouja en çok sevilen yemek olup tatlı olarak da baklavayı tercih ederler. Cezayirlilere özgü "Jary" verilen sebze çorbası ise ramazan sofralarının baş köşesinde yer alır. Yeşil sebze ve naneyle yapılan bu çorba da buğdayla pişirilir. Faslıların "Harira" adını verdiği çorbaya çok benzeyen bu çorbayla Cezayir halkı ramazanda orucunu açar. Umman'daki iftar âdeti ise biraz farklıdır. İki fasıl halinde iftar eden Ummanlılar, oruçlarını Arap kahvesi ya da hurmayla açarlar, ardından çorbalarını içip derhal akşam namazı için camiye giderler. Eve döndükten sonra ikinci yemek faslı başlar. Bu yemek tatlıyla sonlandırılır. Ramazanın 15. gecesi çocuklara atfedilmiştir. Bu günün adı "Kranfasho"dur. Komşuların kapılarını çalan çocuklara şeker ya da para verilmesi adettir. Bangladeş'te gelir durumu iyi olanlar ramazan ayında genellikle pek az çalışır, hatta bazı iş yerleri de tam gün ya da yarım gün kapalıdır. İftarda ana yemek, mercimek çorbasıyla sebzeli biftek, keçi eti ya da tavuktur. Tunus, ramazan ayında mesai saatlerinin düzenlendiği bir diğer ülkedir. İftarın açıldığı saatlerde sokakta bir kişi bile bulmak zordur. Hayat iftardan sonra başlar, dükkânlar açılır, sokaklara dökülen insanlarla ülkenin her yanı ayrı bir güzel olur.Somali'de ramazan-ı şerif geldiğinde evler ışıklandırılır, çiçeklerle bezenir. Oruç tutan çocuk ergenliğe adım atmış demektir. Ürdün'de iftar saatine kadar yemek servisi yapmak yasaktır. Yasağı ihlal edenler cezalandırılır ya da hapse atılır. Ürdünlülerin geleneksel tatlısı olan fındık ve peynirle hazırlanmış kadayıfı hemen her sofrada görmek mümkündür. Irak halkı orucunu mercimek çorbasıyla ve "amr addeen" isimli Arap dünyasının popüler içeceği olan kayısı suyu ile açarlar. Ardından haşlanmış pirinç yemeği "kouba" ve künefe tatlısı yemek adettir. Gün içinde yemek servisinin yapılması yasak olan Kuveyt'te, iftarda "agiina" adı verilen patates, et ve kırmızı biberden yapılan yemek çok meşhurdur. Ayrıca "hariisa" adlı tarçınlı tavuk ve haşlanmış tavuk, pirinç, fındıktan yapılan "mackbous" adlı yemekler hemen her Kuveytlinin iftar sofrasında arz-ı endâm eder. Sokaklar fenerlerle süslenir Lübnan'daki ramazan akşamları hayli renklidir. Caddelerin rengârenk fenerlerle süslendiği Lübnan'da düzenlenen "Arap Geceleri"nde insan sesleri ve dualar gök yüzüne yükselir. Aile ve arkadaş ziyaretlerinde "hadaf" adı verilen Arap tatlısı ikram edilmesi adettir. İş hayatının yavaşladığı Moritanya'da ise restoranlar kapanır. Ama en ilginç olanı festival havasında geçen ramazan bayramının bölgesine göre iki ya da on gün sürmesidir. Evlerin ramazana özel dekore edildiği Libya'da dükkanlar iftardan sonra açılır ve geç saatlere kadar açık tutulur. Müslüman olmayan kişilerin dahi gün içinde alenen yiyip içemedikleri Katar'da herkes ülkenin örf ve âdetlerine de uymak zorundadır... Sahurda ekmek arası köfte Sokak ve caddelerin lamba ve çiçeklerle donatıldığı İran'da ise sahurun ilk gecesinde ekmek arası soğuk köfte yemek âdettir. Ramazan boyunca hükümet tarafından yetkilendirilmiş geçici yemek reyonları hizmet verdiği Malezya'da ülkemizde olduğu gibi iftar, davul çalması ya da top atılmasıyla anlaşılır. Sahurda bile özel yemeklerin bulunabileceği restoranların açık olduğu Endonezya'da ise iftardan sonra 'Casava' denen bir tür yulaf lapasının yenmesi adettir. Hemen her sokağın aydınlatıldığı Mısır'da ramazan ayına özgü olarak çocuklara fanusa benzeyen mumlu ışıldaklar alınır. Kuru bakladan yapılan 'Ful' isimli yemek, kayısıdan yapılan muhallebi ile çeşitli hoşaflar ramazan ayına özeldir. Sahura bizdeki gibi davulcuyla kalkılan Mısır'da iftar çadırları sosyal hayatın bir parçasıdır. Sudanlıların 'Kissra' isimli buğdaydan yapılmış özel ekmeği çok meşhur olup, iftarda kuru et, kuru soğan ve yerfıstığı ile yapılan 'Waika', 'Bussaara' ve 'Sabaroa' adındaki güveçleri hemen her sofrada yer bulur. Ramazandaki en favori içecekleri ise mısır unu ve baharatlardan yapılan 'Hilumur'dur. 12 yaşından büyük herkesin oruç tutmak mecburiyetinde olduğu Tanzanya'da alenen yiyip içilmesi kesinlikle yasaktır. Bütün gün tüm dükkânların kapalı olduğu ülkede otellerin kafeteryaları bile iftardan sonra açılır. Sahura top atışıyla kalkılan Senegal'de sahurda yulaf lapası gibi çabuk yapılan yemekler yenir. Ramazanda güne hayli geç başlanan Suriye'de gündüzleri hayat olabildiğince durgundur. Suriye, iftardan sonra yaklaşık iki saat hayalet ülkeye döner ama akşam saatlerinde dükkânların kepenklerini açmasıyla birlikte hayat normale döner. Kadınların ramazanın gelişini ellerine kına yakarak kutladıkları Fas'ta, hali vakti yerinde olanlar bu ay boyunca yoksul ve muhtaç kimseler için evlerinde yemekler pişirir. > Her güne bir dua Ölü için okunacaklar... Ölülere, duâ ile, istiğfâr etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdatlarına yetişmek lazımdır. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalıdır. Dinimizde 40. gün, 52. gün diye bir şey yoktur. Bunlar Hristiyanlıktan geçme batıl inançlardır. Resûlullah buyurdu ki: "Ölünün mezardaki hâli, imdât diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Kendisine bir duâ gelince, dünyanın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşayanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istiğfâr etmektir." İman ile ölenlere hatim okuyup sevabını bağışlamak, hatm-i tehlîl yapmak, yani yetmiş bin Kelime-i tevhîd okuyup sevabını ruhuna hediye etmek çok faydalıdır. Hadis-i şerifte: "Bir kimse, kendisi için veya başkası için yetmiş bin adet Kelime-i tevhîd okursa, günahları affolur" buyuruldu. Yetmiş bin Kelime-i tevhîdi bir kimse veya birkaç kimse okuyabilir. Hatim de cüzler halinde dağıtılıp kısa zamanda bitirilebilir. Hadis-i şerifte buyruldu ki: "Kabristandan geçen kimse 11 İhlas okuyup, sevabını kabirdekilere hediye ederse, ölü adedince sevap verilir." Bir kimse, farz olsun, nafile olsun, herhangi bir ibâdeti yaparken veya yaptıktan sonra, sevabını, ölü, diri herkese hediye edebilir. Namaz, oruç, hac, umre, sadaka, Kur'an-ı kerim okumak, evliyanın kabrini ziyaret, kurban, zikir gibi ibâdetlerin sevapları başkasına hediye edilebilir. Hediye edenin kendi sevabından hiç azalmadan, bütün müminlere de sevabı erişir. Yani sevap, hediye edilenlere, taksim edilmeden, her birine bütünü kadar erişir. > Oruç ve sağlık Oruç mideyi rahatlatır Her yemekten sonra midenin hazım yapmaya başlaması için hazım kanalı litrelerce hazım suyu ve çok kıymetli enzimler harcar. Bunların dışarı atılmadan önce zararsız hale gelmesi için de yüksek bir enerji kullanılır. Bu enerji hızlı bir tempo ile 5-6 kilometre yürüme sonunda harcanan enerjiye eşittir. Bu yüzden yemeklerden sonra insana sebebini bilmediği bir yorgunluk gelir. Oruç tutanlar işte bu yorgunluktan kurtulur. Böylece vücudun kısa günlerde 10, uzun günlerde 15 saat sindirim yorgunluğundan uzak kalmasıyla bedenin mutlak istirahati sağlanır. Bir yıl boyu alınan gıdaları hazmetmek için durmadan çalışan ve yıpranan sindirim organları, oruç sayesinde alışık olmadığı 5 saatlik bir dinlenme fırsatı ve kendisini yenilemeye imkan bulur. Küçük boyuttaki mide fıtıklarının ramazanda Peygamber Efendimizin sünnetine uyarak iftar ve sahurda az yemekle yetinenlerde iyice küçüldüğü gözlenmiştir... > Ramazaniye Nazm-ı güher... Devletle meh-i ruze mübarek sefer etti Yaz günlerini kıt'a-i nâr-ı sakar etti Gül-desteler üstünde kanadil değildir Hep ahlar eflake nisâr-ı serer etti Meh-pareler künc-i cevami'de olup cay Germi-i hava mihr ü mehi derbeder etti Perhiz ü riyazet ile teb-lerzeye düştü Hurşide dahi savm-ı mesiha neler etti Mülhidlere öğretmek için nar-ı cahimi Mâh-ı ramazan sayfa gelip bir haber etti Baran gibi hurşidden ateş yağar oldu Leb-teşnelerin suzişi çarha eser etti Yahpare kadar kıymeti yoktur bilir amma Galip düşüp ateşlere nazm-ı güher etti Şeyh Galip (1757-1799) > Seyyahların kaleminden... Hükümet fazla zam yapmaz "Hükümet ekmek de dahil olmak üzere her türlü yiyecek maddesinin fiyatını tanzim etmekle mükelleftir; bunlar İstanbul'da ve imparatorluk şehrinin çoğunda vergiden de muaftır. Ekmek, et, yağ gibi birinci derecedeki ihtiyaç maddelerinin daima cüz'î bir fiyata satılmasına dikkat edilir. İstanbul'da zabıtanın bu kısmı, payitahtın normal hakimi olan İstanbul kadısına bağlıdır. İstanbul kadısının yardımcılarından "muhtesip" yahut "ayak nâibi" haftada iki üç defa şehri dolaşarak çeşitli dükkanları teftiş eder. Bu teftişler sırasında yiyecek fiyatlarının sabit olup olmadığını, ekmeklerin ağırlık ve kalitesini, et veya başka maddeleri tarttıkları terazileri kontrol eder. Bu teftiş özel bir düzenle yapılır. Padişahın şehrin muhtelif yerlerinde yaptığı tedbil gezintilerin de asıl maksadı budur. Keza Veziriazam da aynı maksatla şehri dolaştığı sıkça görülür. Umumiyetle halkın ihtiyaç maddeleri padişahın ülkesinde pek pahalı değildir. Yiyecek maddelerine ayrılacak para, hizmetçi aylığı, ev kirası ve bir ailenin diğer bütün ihtiyaçları eyaletlere göre çok daha pahalı olan hükümet merkezinde bile Avrupa'daki büyük şehirlerle kıyaslanamayacak kadar ucuzdur. İstanbul'da sekiz on hizmetçili iyi bir evin masrafı yılda asla on, on iki bin kuruşu geçmez." İsveç Konsolosu Ignatius Mouradgea d'Ohsson "Tableau General de I'Empire Othoman" - 1789 > Gönüller cömert olmalı Cömertliği dillere destan olan Hâtim-i Tâi'ye dediler ki: - Cömertlikte çok ileri gidiyor, malını israf ediyorsun. - Ne kadar çok olursa olsun, hayra verilen mal israf olmaz. - Senden daha çok cömertlik yapan bir kimseyi gördün mü? - Evet gördüm. - Kimmiş o? - Anlatayım; Yetim bir gence misafir olmuştum. Bana bir koyun kesip ikram etti. Koyunun bir yeri çok hoşuma gitti, burası çok lezzetliymiş dedim. Genç, dışarı çıktı. On koyunu varmış. Birisini daha önce kesmişti. Dokuzunu da şimdi kesmiş. Benim sevdiğim kısımları pişirip önüme getirdi. Ben olanların farkında değildim. Atıma binip giderken kapının önündeki kanları görünce sitemle sordum: - On koyunun onu da kesilir mi? - Sübhanallah, bunda şaşılacak ne var? Bir şey sizin hoşunuza gitmiş. Bunu yapmak da benim gücüm dahilindedir. Bunu sizden esirgemem hiç uygun olur mu? Bunu dinleyen arkadaşları tekrar sordular: - Yetim gencin ikramına karşılık siz de ona bir şey verdiniz mi? Hâtim-i Tâi dedi ki: - Verdim, ama pek mühim sayılmaz. - Ne verdiniz? - Üç yüz deve ile beş yüz koyun. - O halde sen ondan daha cömertsin. - Hayır, o genç benden daha cömerttir. Zira o koyunların tamamını verdi. Ben ise malımın çok azını verdim. Bir fakirin, yarım ekmeğinin tamamını misafirine vermesi mi mühimdir, yoksa bir zenginin sürüsünden bir deveyi misafirine ikram etmesi mi? > Hadis-i Şerîf Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir. [İbni Nasr] Bilhassa oruçlu iken çirkin konuşmayınız! Birisi size sataşırsa, "Ben oruçluyum" deyiniz! [Buhârî] Dünyânın dîne (âhirete) tercîh edildiği zamânda, amel edenin ecri, diğer zamândaki amel edenin ecrinin elli mislidir. 4/29 [Se'âdet-i Ebediyye: 89.] Deynden [borcundan] bir dank gümüşü sâhibine vermek, altı yüz kabûl olunmuş ve makbûl [nâfile] hacdan eftaldir. 2/66 [Se'âdet-i Ebediyye: 97.] > Aydın mutfağından Paşa Böreği Malzemeler: Hamuru için: * 3 su bardağı un * 2 adet yumurta * Yeteri kadar tuz, su Harcı için: * 250 gram kıyma * 1 adet soğan * Yeteri kadar tuz, karabiber * 1 yemek kaşığı zeytinyağı * 1 çay bardağı dolma fıstık * Birkaç dal maydanoz Hazırlanışı: Su, yumurta, un ve tuzla birlikte katı şekilde bir hamur yapın. 15 dakika dinlendirip hamuru 8 parçaya ayırın. 30 cm çapında yuvarlak yufkalar açın. Zeytinyağında kızartın. İç malzeme için kıyma, ince çentilmiş soğan, tuz, karabiber ve fıstıkları bir yemek kaşığı zeytinyağında kavurun. Kızarttığınız yufkaları 4 su bardağı et suyunda haşlayın. Yufkaların aralarına kıymalı harçtan koyup kat kat döşeyin. Üzerine sarımsaklı süzme yoğurt, kırmızı biber ve tereyağı gezdirip sıcak servise sunun. > Günün Mönüsü: Yayla Çorbası, Zeytinyağlı Pırasa, Paşa Böreği, Kabak Tatlısı