Esere saygısızlık sahibine saygısızlıktır

A -
A +

Pek eski zamanlarda Horasan'ın Merv şehrinde yaşayan Bişr-i Hâfî diye bilinen biri vardır. Îtibârlı bir âilenin mensubu, Merv reislerinden birinin oğludur. Hayatı bolluk, refâh içinde geçer ama gençliğinde kendisini oyun, eğlenceye ve alkole kaptırmıştır. Bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kağıt bulur. İçi sızlayıp yerden alır, öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına asar. O gece âlim ve velî bir zâta, rüyâda; "Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim" buyurulur... Bu rüya üç defa tekrar eder. O zât sabah Bişr-i Hâfî'yi arayıp meyhanede bulur. Mühim haberim var diye içeriden çağırır. Bişr geldiğinde; "Kimden haber vereceksin?" der. "Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim" deyince, ağlamaya başlar ve o zâtın yanında hemen tövbe eder. O günden sonra ilim peşinde koşar. Öyle yüksek derecelere ulaşır ki Fudayl bin İyad, Muafa bin İmran ve İmam-ı Malik ile birlikte bulunur. Maruf-i Kerhi hazretleri ile dost ve sırdaş olur. Nurlu dergâhına birçok genç gelir gider ki Sırri-yi Sekati bunlardan biridir. Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hafi hazretlerine karşı çok hürmetkârdır... Evet, bizim dinimiz, hayra yarayan, Hakka hadim olan her yazıya saygıyı gerektirir. Herhangi bir yazıya veya yazılı herhangi bir şeye hürmet etmek, üstüne basmamak, oturmamak, tahkir etmek, ayak altlarına, pis yerlere atmamak, pis yerlerde ve kötü işlerde kullanmamak dinin emirleri ve yasakları arasındadır. Büyük âlim Abdülganî Nablüsî hazretleri, "Hadîka" isimli kitabının ikinci cildi, altı yüz otuz üçüncü sayfasında, "Üzerinde, dokuyarak veya boya ile mübârek yazı bulunan halıyı, hasırı, seccâdeyi yere sermek, üzerine oturmak ve her ne suretle olursa olsun kullanmak ve paralar, mihraplar ve duvarlar üzerlerine yazmak mekrûhtur" der. Yine aynı eserin bir başka sayfasında ise, "Üzerinde yazı, hattâ harf bulunan kâğıdı, örtüyü, seccâdeyi yere koymak [hakâret için sermek veyâ kullanmak] küfr olur" buyurur. Bir nokta için... Bir gün İmâm-ı Rabbânî hazretleri dergâhında çalıştığı sırada anidan kalkıp helâya gider, ama gitmesiyle dönmesi bir olur. Helâdan çıkar çıkmaz talebelerinden su ibriğini ister ve sol elinin baş parmağının tırnağını var gücüyle yıkayıp oğalar, sonra tekrar helâya girer. Talebelerinin meşhûrlarından olan Muhammed Hâşim-i Keşmî, hocasına böyle süratle helâya girip, hemen aceleyle dışarı çıkmalarının sebebini sorar. İmâm-ı Rabbânî hazretleri cevâben, "Acele ile helâya girmek durumunda kaldım ancak gözüm tırnağımın üzerine gitti. Üzerinde siyah bir nokta vardı, kalem yazıyor mu diye kontrol etmek için bunu yapmıştım. Hâlbuki, o nokta Kur'ân-ı kerîmin harflerini yazarken kullanılırdı. O an helâda bulunmayı edeb dışı buldum ve dışarı çıkıp o siyah noktayı temizleyip tekrar içeri girdim" buyurur. Mansûr bin Ammâr hazretleri de bir gün yolda giderken, üzerinde besmele yazılı bir kâğıt parçası bulur. Onu muhafaza edecek uygun bir yer bulamayınca ağzına atıp yutuverir. Bunun üzerine rüyâsında; "O kâğıda gösterdiğin hürmet yüzünden sana hikmetin kapısını açmış bulunuyoruz" denilir. Bir süre riyâzete çekilip tasavvufta yükselip kemâle erdikten sonra, bir vaaz meclisi kurar. O mübârek zat, işte bu olaydan sonra asıl mânevî derecesine kavuşur. Yazıya sonsuz hürmet... Velhasıl "Bir esere saygısızlık, sahibine saygısızlıktır" anlayışını benimseyen eskiler, mürekkebe, kâğıda, kaleme ve hatta kalem kırıntılarına karşı bile hürmetsizliği dinî hassasiyetlerine aykırı bulur. Abdestsiz kalem tutmadıkları gibi kalem yontularını biriktirip, vasiyetlerinde o yontulardan yakılan ateşle ısıtılan suyla yıkanmak ister. Avusturya Elçisi Busbek 'Türkiye Mektupları' adlı eserinde, hiçbir yerde Türklerin boş bir kâğıdı bile yerde bırakmayıp mutlaka bir tarafa kaldırdıklarını ve bu itinanın ilim vasıtası kâğıda karşı millî bir hürmet hissinden doğmuş olduğunu yazar. Evet Müslümanlar yazılı bir kâğıdı ayak altında bulundurmaz, Kur'ân-ı kerîm veya harflerinin bulunduğu kitap ve kağıtları önce yakar, sonra da denizde atarlar. Bu mevzuyla alakalı o kadar çok menkıbe vardır ki son alarak Lebib Efendi'nin, "Cevâhir-i Mültekıda" adlı eserinden bir alıntı yapalım: "Tophane rûznameciliği görevinde bulunduğum sırada bir gün, Tophane'nin kapı çuhadarı Numan Ağa ile Topçubaşı Mehmed Ağa'nın odasına gittim. Mehmed Ağa, nargile tiryakisiydi. Bir ara ihtiyaç gidermek için yerinden kalktı. Nargilesi ortada duruyordu. Numan Ağa, nargilenin şişesinin altında bir kâğıt gördü. Hemen şişeyi kaldırıp kâğıdı aldı, bana gösterdi. Meğer bu kâğıt, Nebe sûresinden kopmuş bir parçaymış. Hemen kâğıdı öptü ve başına koydu. Fesini çıkartıp kâğıdı içine yerleştirdikten sonra başına giydi. Fesüphanallah! Bunun üzerine aradan bir iki sene geçince, Numan Ağa Topçubaşı olup Mehmed Ağa'nın yerine oturdu. Fakir Kütahya'da bulunduğum sırada, ona da mirmiranlık (Beylerbeyilik) ihsan edildi." Her güne bir dua Hastanın iyileşmesi için... Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Osman bin Huneyf bildiriyor: İyi olması için duâ isteyen bir âmâya, abdest alıp, iki rekât namaz kılmasını, sonra "Allahümme innî es'elüke ve eteveccehü ileyke bi-Nebiyyike Muhammedin Nebiyyirrahme, yâ Muhammed innî eteveccehü bike ilâ Rabbî fî hâcetî-hâzihî, li taktıye-li, Allahümme şeffi'hü fiyye" duâsını okumasını emretmiştir. Eshâb-ı kirâm, bu duâyı hep okurdu. Bu duâda, dileğin kabul edilmesi için, Muhammed aleyhisselâm vesile edilmektedir. "Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil' aliyyil'azîm" duâsı da bütün hastalıklar için okunur. Dertlerden kurtulmak için ve murada kavuşmak için beş yüz kere okunur. Evvelinde ve sonrasında yüzer defa salevât-ı şerîfe okuyup duâ etmelidir. Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Bir hasta, 'lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn'i kırk defa okursa, şehid olarak vefat eder. Şifa bulursa, bütün günahları affolur" Âişe validemiz buyurdu ki: Resûlullahın bir yerinde ağrı olsa iki Kûle'ûzü sûresini okuyup, mübârek avucuna üfler, elini ağrı olan yere sürerdi. Bir gün iki gözü âmâ bir kimse gelip, "Yâ Resûlallah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" Allahü teâlâya duâ et, gözlerim açılsın" dedi. Peygamberimiz, "Kusursuz bir abdest al! Sonra Yâ Rabbî! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselâm! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Yâ Rabbî! Bu yüce Peygamberi bana şefâatçi eyle! Onun hürmetine duâmı kabul et!" duâsını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp duâ etti. Hemen gözleri açıldı. Bu duâyı Müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır. Oruç ve sağlık Kalp enfarktüsleri geçirenler azalıyor Ramazanda iftar vaktinde aşırı yemek yemek ve sahurda gece vakti yemek yiyerek yatmanın koroner kalp hastalıklarının ortaya çıkmasına, kalp enfarktüslerine sebep olduğu kanaati yanlıştır. Oruç kalp enfarktüslerinin artışına düşünüldüğü gibi sebep olmamaktadır. Ramazan ayında aksine koroner kalp hastalığı ile ilgili hastanelere müracaat eden hastaların sayısında azalma vardır. Kalp enfarktüsü sonrası ölüm oranlarının da azaldığı görülmüştür. Oruç esnasında metabolizmanın yavaşlaması kalbin yükünü azaltır, ancak kalbin fazla enerji üreten yakıtı temini daha kolaylaşmıştır. Yani oruç esnasında kalp daha fazla enerji üretebildiği halde daha az yükle karşı karşıyadır. Kalp ritim bozukluğu olanların ve kalp yetmezliğinde bulunan hastaların oruçla daha rahat oldukları gözlenmiştir. Ramazaniye Mâh-ı mübârek Hayr makdem ile geldi yine şehr-i gufran Ola sultân-ı kerem-kâre mübarek ramazan Öyle ber mâh-ı mübârek ki melekler saf saf İyde dek aşk ile camiler eyler devran El ele verdi meleklerle gelip mahfîce Caminin seyrine tebdîl olarak hûr-ı cinan Mü'min-i sâmi terk eylemesinler iğvâ Cümle pâ-beste-i kayd oldu gürûh-i şeytan Yağdı camilere bir lem'a-yı nûr-ı bâtın Şöyle kim garka-i nûr oldu hep ehl-i îman Her menâr oldu birer şem-i hidayet gûya Her biri meş'ale-yi râh-ı cinân-ı rıdvan Enderunlu Fazıl Seyyahların kaleminden... Dünyanın en güzel yeri "Sarayburnu'na yaklaştığımız sırada tekrar çıkan kuzey rüzgarı bu tablonun üstünü kaplamış bulunan sisi birkaç dakika içinde dağıttı. Birden kendimi Müslümanların sultanının sarayı önünde buldum. Sanki her şey bir sihirli değnekle bir anda değişmişti. Karşımda, güleryüzlü tepeler arasında güzel bir nehir gibi akan Boğaziçi kıvrılıyordu. Sağ tarafta Asya toprağı, Üsküdar vardı. Avrupa soluma düşüyordu. Bir kanala benzeyen Boğaziçi gitgide genişleyip derinleşiyor, muazzam bir liman halini alıyordu. Bu liman tabii bir koydu. Demir atmış bir dolu büyük geminin çevresinde irili ufaklı küçük gemiler ve kayıklar oradan oraya dolaşıp duruyordu. Limanı iki yandan çevreleyen iki yayvan tepe, derece derece yükselen İstanbul ve Galata'yı gözlerimizin önüne seriyordu. Galata'nın, İstanbul'un, Üsküdar'ın irili ufaklı evleri kat kat dizilmiş olan bu üç büyük kentin uçsuz bucaksız genişliği, hemen her tarafta ayrı ayrı yükselen ve yer yer kümelenerek birbirine karışmış duygusu veren serviler, sayısız denecek kadar çok minareler, gemi serenleri, ağaçların değişik tonlardaki yeşillikleri, beyaz kırmızı evlerin renkleri, bunların altında mavi örtüsünü seren denizle, yukarıda başka bir mavi açan gökyüzü, bende derin bir hayranlık hissi uyandırıyordu. İstanbul, dünyanın en güzel yeridir diyenler hiç de mübalağa etmiyorlar." Chateaubriand (19. Yüzyıl. Fransız yazar) > Resulullah'tan ilim öğrendi I. Mahmud Han, Medine'de Harem Muhafızı olarak bulunan Hacı Beşir Ağa'ya, "Harem-i şerifte, kaldığın bu zaman zarfında önemli bir olay oldu mu?" diye sordu. O da şöyle anlattı: "Ravza-i Mutahharedeki Cibril Kapısı bazı geceler seher vakti açılır, fakat içeri kimsenin girdiğini göremezdim. Bir defasında kararımı verdim, her gece sabaha kadar uyanık kalacak, ne pahasına olursa olsun bunun hikmetini öğrenecektim. Bir gece kapı yine açıldı. Hemen koştum, içeride bir zat vardı. Kim olduğunu sordum. Bana, Konya Hadim'den olduğunu söyledi. İmam-ı Birgivi'nin (Tarikat-ı Muhammediyye) isimli kitabını şerh ettiğini, şüphe ettiği bazı yerleri Resulullahın bizzat kendisinden öğrenmeye geldiğini söyledi. Kendisini odama götürdüm. Bir müddet kaldıktan sonra benden izin isteyerek ayrıldı. Bundan sonra da arada sırada gelirdi, kendisiyle görüşürdük..." I. Mahmud Han, olayın doğruluğuna iyice kanaat getirmek için de memleketin birçok âlimleri ile beraber Hadimli Muhammed Efendiyi davet etti. Sonra Hacı Beşir Ağa'yı çağırdı. Hacı Beşir Ağa, o kadar topluluk içinde Muhammed Hadimî hazretlerini tanıyarak yanına vardı, (Hoş geldiniz) dedi. Padişah ve orada bulunan zevat da olayın doğruluğuna iyice inanmış oldular. > Hadis-i Şerîf Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır. [İbni Ebiddünya] Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, cehennemden kurtuluştur. [İbni Ebiddünya] Îmân ve küfrün medârı hâtime üzeredir. [Mü'min ve kâfir, son nefeste belli olur.] Çok kimseler vardır ki, temâm ömründe o iki sıfatın biri ile muttasıf olur [vasıflanır.] Âhirinde [sonunda] onun zıddı gerçekleşir. 3/16 [Se'âdet-i Ebediyye: 101.] > Antalya mutfağından Antalya usulü piyaz Malzemeler: * 2 su bardağı haşlanmış fasulye * 1 çay bardağı tahin * 2 diş sarımsak * 1 çay bardağı zeytinyağı * 1 demet taze soğan * 1 demet taze sarımsak * Yarım demet maydanoz * 1 adet kuru soğan * 1 limon suyu * 2 çorba kaşığı sirke * Tuz ve karabiber * Süslemek için katı bir yumurta, zeytin, pul biber Hazırlanışı: Haşlanmış fasulyelerden bir su bardağını ayırın, diğerini de maydanoz, sarımsak, kuru ve taze soğanı halka halka kesip ovduktan sonra ilave edin. Tuz ve biraz da yağ koyup harmanlayın. Diğer fasulyeyi ro?bottan geçirip, tahin, sarımsak, limon suyu ilave ederek iyice karıştırın. Yaptığınız piyazın üzerine dökün. Kalan yağla, sirkeyi, karabiberi çırpıp üzerinde gezdirin. Zeytin ve yumurtayla süsleyip servis yapın. > Günün Mönüsü: Mercimek Çorbası, Kadın Budu Köfte, Antalya Usulü Piyaz, Sütlaç

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.