Sosyal dayanışmanın, içtimâî yardımlaşmanın en canlı sahnelerine İstanbul'un Vefa, Süleymâniye ve Fatih gibi buram buram tarih kokan semtlerinde rastlanır. Buradaki ahşap konakların kapılarının üzerinde kabartmalı bardak, kupa, somun vesair resimler, ihtiyaç sahiplerini içeri buyur etmenin bir diğer adıdır. Hele ramazan ayı gelince bu kapıların üzerine bir de "İnnema netamüküm" âyeti celîlesi yazılır ki, o kapı ramazan boyunca hiç kapanmaz. Zaten İstanbul'daki hemen her ev, en nefis yemeklerin her selamün aleyküm diyene sunulduğu birer ziyâfethânedir. Üstelik büyük konakların iftar sofrasında yer almak için tanıdık olmaya falan lüzum da yoktur. Gözüne kestirdiğin yere girerdin kimse de kim olduğunuzu, ne münasebetle tanışıldığını, isminizi ve işinizi sormaz. Otur masanın bir kenarına, istersen ne konuş, ne dinle, yaranmaya çalışma, sekiz on türlü yemekten, karnını doyur. Kahveni iç, usulcacık sıvış git... Kimse farkında olmaz, onlar dahi işi acayip bulmaz. Fukaranın hakkı unutulmaz Ramazanın yaklaşmasıyla birlikte pirincinden ununa, yağından peynirine dolan kilerlerden ilk nasibini alan fakir akraba ve konu komşu olur ki, eve gelen bütün erzak ve eşyaya fukaranın hakkı verilmeden el sürülemez. İftar saatinin yaklaşmasıyla birlikte mutfakla yaşanan telaş ve heyecana Allah rızası için hazır edilmeye çalışılan bir tepsi de eklenir ki o, yakın civarlarda fakir bir virâneye gidecek iftariyeliklerdir. O gün mutfakta pişen nevâle ne ise nasibince bakır siniye yerleştirilir ve evin hizmetçisi dumanı tüten yemekleri o fakir evine yetiştirir. O zamanın adeti, gönderilen yemeklerin içine hediye bâbında hal ve vaktine göre çeyrek veya yarım altın iliştirmektir. Hemen her ev olabildiğince davetkârhâne olması yetmiyormuş gibi özellikle hali vakti yerinde olanlar her akşamüstü hizmetkarlarından birini gönderir, kıyıda bucakta kalmış fakirleri toplatır ve konakta özel olarak kurulmuş sofraya oturtur, yedirir, içirir. Bütün ramazan o hizmetkar bu işe memurdur. Bununla beraber bu insanlık, arsız dilencilere gösterilmez ama onlara bile kapıdan pide ve diğer nevaleler verilmeden gönderilmez. Cami iftarları bir hoştu Bir de cami iftarları vardır ki bu, hali vakti pek de yerinde olmayan, evinde iftar veremeyenlerin tercih ettiği şeydir. Bu zatlar iftar vaktine yakın büyük camilerin avlularında dolaşır, yanlarına üç, beş fakir alır, iftar vaktinde onlara pide, hurma, zeytin alıverip oruç bozdurur. Zaten ramazanda camiye gelen halk, mali kudretine göre yardım bekleyen fukaraya sadakalar, rastlarsa kimsesiz çocuklara "şeker parası" namıyla para verir, cami dışında simit, çörek alır, hoş sözlerle gönüllerini yapmayı da ihmal etmez. Zenginlerin Allahü teâlânın rızasını kazanmak için adeta servetlerini döktükleri iftar ziyafetlerinin yanında bir de sahur alemleri vardır. Fakir fukara için hazırlanan sofralar o vakit bile hayli kalabalıktır. Gelen fakirlerin çoğu İstanbul'un uzak semtlerinde oturdukları için sahur yemeğini konakta yemez, mutfağa gider, arkasında taşıdığı zembilindeki kaplara akşamdan kalan yemeklerden koyup döner. Sahura kalanlar genellikle yakında oturanlardır. Kışın sahur vakti çok geç olur. Böyle zamanlarda misafirler sahura üç dört saat kala gelir, ev sahibi ve ev halkı da üç dört saat kadar biraz uyur. Kış günleri uykudan kalkarak soğuk odada yemek yemek zor olduğundan yemek odalarının mangallarla ısıtılması da ihmal edilmez. > İsmail Paşa'nın cömertliği Hidiv İsmail Paşa 1866 yılında meydana gelen Hocapaşa yangınında bir defada verdiği bin beş yüz kese akçeden başka, bu yangında evi barkı yanıp büsbütün kül olmuş ve tutulan defterine göre tutarı sekiz bin beş yüz kişiye varan ihtiyaç sahiplerinin her birine altı ay kış, ayda altmışar kuruş ile otuzar okka pirinç ve ikişer okka da sade yağ vermiş ve Sultan Abdülaziz'in hastalıktan iyileşmesi şerefine olmak üzere beş yüz bin kuruş gönderip, fakirlere dağıttırmıştı. Yine aynı Paşa'nın 1863 yılı ramazanının yaklaştığında gönderip dağıttırdığı para ve erzakın cins ve miktarı da yukardaki gibiydi... Dağıtılan yerler Şeker Pirinç Nakit (Kuruş) Tekkeler 40 Kantar 100 Ölçek 83.000 Medreseler 30 Kantar 50 Ölçek 43.000 Üsküdar 20 Ölçek 15.000 Boğaziçi semt. 18 Ölçek 15.000 Galata, Tophane 10 Ölçek 10.000 Kasımpaşa 10 Ölçek 10.000 Eyüp ve Eğrikapı 17 Ölçek 12.500 Silivri Kapı 14 Ölçek 10.000 Yedikule 14 Ölçek 10.000 Yeri bilinmeyen 10 Kantar 43 Ölçek 42.500 Toplam 80 Kantar 296 Ölçek 251.000 Not: 1 Kantar: 56.408 kilogram, 1 Ölçek: 44 kilogram > Her güne bir dua Fakirlikten kurtuluş duâsı Dinimiz çalışarak kazanmayı emretmektedir. Hazret-i Ömer, "Çalışın, kazanın! Çalışmadan rızık beklemeyin! Allahü teâlâ gökten para yağdırmaz" buyurdu. Hazret-i Lokman Hakim de, "Çalış, kazan! Çalışmayıp muhtaç olanın dini ve aklı noksandır" buyurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "Eve girerken "İhlas" suresini okuyan, fakirlik görmez." "Sıkıntıya düşen veya borçlanan, bin kerre "La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır." "Her gün yüz defa "La havle ve la kuvvete illa billah" diyen fakirlik görmez" Rızık için endişe etmemelidir! Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: "Her canlının rızkı Allaha aittir." [Hud 6] "Şeytan, sizi fakirlikle korkutup, fahşaya sürükler (cimriliğe, her türlü kötülüğe teşvik eder.)" [Bekara 268] Şu duâyı okuyan fakirlikten kurtulur demek, o duâ kabul olmuşsa, ona bir çalışma kapısı açılır veya ummadığı yerden rızka kavuşur demektir. Hastalığı için duâ eden de şifaya sebep olan ilaca veya başka bir sebeple sıhhate kavuşur. Çalışmak rızkı artırmaz. Rızkı veren Allahü teâlâdır. Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir. İhtiyaçtan kurtulmak, bereketli rızka kavuşmak için sebeplere yapışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "Ömrüm uzun, rızkım bol olsun diyen, akrabasını ziyaret etsin, görüp gözetsin!" "Sabah uykusu rızka manidir." "İhtiyaçlarını insanlara açan, ihtiyaçtan kurtulamaz. Allahü teâlâya arz eden ise, ihtiyaçtan kurtulur." "Rızka kavuşan çok hamd etsin! Rızkı azalırsa istigfar etsin!" Hamd, "Elhamdülillah", istigfar, "Estagfirullah" demektir. İstigfar etmek, günahların affına sebep olan iyilikleri yapmaktır. > Oruç ve sağlık Zehirli maddeler dışarı atılır Toksin maddelerden kurtulmanın yollarından biri de aç kalmaktır. Aslında aç kalmak en eski tedavi yöntemlerinden biridir. Aç kalmakla birlikte besin alınmadığından dolayı yiyeceklerle birlikte alınan toksin maddelerin vücuda girmesi önlenmektedir. Açlık süresi azaldıkça yağ dokusu erimeye başlar. Toksin maddeler çoğu kez yağ dokusunda depolandığı için yağların erimesiyle toksin maddeler açığa çıkarılır. Oruç, dereceli olarak yağların yakılımını sağlayan bir özelliğe sahip olduğundan toksin maddelerin kesintisiz açıkta olduğu gibi kandaki seviyeleri aniden yükselmez. Kesintisiz açlık hallerinde yağ dokusundaki toksin maddelerin kan düzeyleri aniden artış gösterdiğinden akut zehirlenmelere sebep olabilir. Bu mahzurlar göz önüne alındığında, oruç gibi kesintili açlık halleri toksinlerin vücuttan temizlenmesinde daha uygundur. Yapılan çalışmalarda oruçlu kimselerde vücut yaralarının daha çabuk iyileştiği, irritabl barsak sendromu, alerjiler, bronşiyal astım, nörozlar, romatoid artritler, ekzemalar, şizofreni, psoriasis, şişmanlık gibi hastalıklarda iyileşmeler olduğu gözlenmiştir. Ramazaniye Atik-valde'den inen sokak İftardan önce gittim Atik-valde semtine, Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine, Sessizdiler. Fakat ramazan maneviyyeti Bir tatlı intizara çevirmiş sükuneti; Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizler Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer; Bakkalda bekleşen fukara kızcağızları Az çok yakında sezdiriyor top ve iftarı. Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün; Bir top gürültüsüyle bu sahilde bitti gün Top gürleyip oruç bozulan lahzadan beri, Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri. Ya Rabb nasıl ferahlı bu alem, nasıl temiz. Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz. Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı. Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime: Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime: "Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür; Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür." Yahya Kemal Beyatlı (1884 - 1958) Seyyahların kaleminden... Fakir fukara asla unutulmazdı... Russell Alexander, orucu ibadet ve inziva zamanı olarak tanımladıktan sonra kimi Müslümanların oruçluyken çiçek dahi koklamadıkları şeklinde abartılı bir ifadesi dikkat çeker. Akşam yemeklerden "sahur" diye bahseden İngiliz yazar, bazı yanlış tespitlerine rağmen ramazanın her yıl on bir gün geri geldiğini de notlarına düşmeyi ihmal etmez. Bayramlara dair izlenimlerini de yazan Alexander, üç günlük bayram boyunca dükkanların çoğunun kapalı ve iş hayatının da tamamen durduğunu yazar. Bu aya mahsus yardımlaşmadan da bahseden yazar, köy ağalarının üç gün müddetçe evlerini sürekli açık tuttuklarını, işçilerine hediyeler, fakirlere de para ve gıda yardımı yaptıklarını belirtir. > Kendisini kölesiyle bir tutardı Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamânında, Şâm şehrine gitmesi îcâp etmişti. Hazret-i Ömer'in bir deveden başka bineceği olmadığı için Mugîre adlı bir köleyle birlikte devesini paylaştı. Bir saat Hazret-i Ömer deveye biner Mugîre piyâde olur, bir sâat Mugîre biner, Hazret-i Ömer önünde piyâde olurdu. Allahü teâlânın hikmeti, Şâm şehrine girecekleri vakit, deveye binmek nöbeti Mugîre'ye gelmişti. Eshâb-ı güzîn, Hazret-i Ömer'e geldiler, dediler ki, efendim, ihsân eyleyin. Bu saatte deveye saadetle sizin binmenizi ricâ ederiz. Hazret-i Ömer buyurdu ki, önce nöbet benim idi, bu saat nöbet Mugîre'nindir. Deveye niçin ben bineyim. Eshâb-ı güzîn dediler ki, bugün Şâm şehrine girilecektir. Şâm şehrinin bütün ileri gelenleri sizi karşılamaya gelirler. Onlar atlı, siz halîfe iken yaya yürümek münâsip değildir deyince Hazret-i Ömer huzursuz olup, dedi ki, siz bu evhâmdan kurtulmadınız mı? İslâm dîninden ekrem ve eşref bir nesne var mıdır. Resûlullah getirdiği İslâm elbisesini arkamıza giydirdi. Kelime-i şehâdeti dilimize çırağ eyledi. Kur'ân-ı azîm ile kalbimizi münevver eyledi. İslâmiyetin kadrini acaba niçin anlamamışsınız ki, kendinizi halka, at ile, libas ile göstermek istersiniz. Yalnız Habîb-i ekremin ümmeti olmak şerefi size yetmez mi, diye cevâp verince, kimse söze kâdir olamayıp, bir şey diyemediler. Mugîre, bu güç zamanda deve hazırlayıp, Hazret-i Ömer'in huzûr-ı şerîflerine getirip, çöktürdü ve dedi ki, yâ halîfe! O Allahü teâlâ hakkı için ki, kalbimden helâl eyledim. İhsân eyle ve benim isteğimi kabûl eyle. Bugün deveye saadetle sizin binmenizi ricâ ederim, dedi. Emîr-ül mü'minîn önünde eğilip, yâ halîfe arkama basıp, devenin üzerine devletle bin diye iltimâs eyledi. Hazret-i Ömer, Mugîre'nin cân-ı gönülden ricâsını görünce, hâtırı için o gün saadetle deveye bindiler. Ondan sonra, bütün İslâm askeri içinde nidâ ettirdi ki, işte bugün Şâm şehrine girmek müyesser oldu. Buradan sağ ve selâmetle çıkacağımızı Allahü teâlâ bilir. Her kimin bizde hakkı var ise, gelip bizden talep eylesin. Bütün İslâm askeri Hazret-i Ömer'e hayır duâ eylediler. Dediler ki, yâ Allahü teâlânın halîfesi. Senden herkes râzıdır. Senden kimse huzûrsuz değildir. Bir ferdin sizde hakkı yoktur. > Hadis-i Şerîf Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur. [Buhârî] Ramazan orucunu tutup ölen kimse, cennete girer. [Deylemî] Hak teâlânın ziyâde mahbûbu [en çok sevdiği] şu kimsedir ki, Allahü teâlânın kullarına muhabbetine sebep olan ve kulların dahî Ma'bûd-i teâlâya muhabbet eylemelerine vesîle olandır. O kimse, teblîg ve davet sâhibidir. 4/29. [Se'âdet-i Ebediyye: 89.] > Bursa mutfağından Mudurnu Köftesi Malzemeler: * 600 gr piliç kıyması * 40 gr pirinç * 1 demet dereotu * 1 demet maydanoz * 2 adet orta boy soğan * 60 gr domates * 150 gr havuç * 100 gr kereviz * 80 gr kabak * 50 gr bezelye * 2 diş sarımsak * 60 gr margarin * 100 gr patates * Yeteri kadar tuz, * pul biber Hazırlanışı: Soğanları ince doğrayın. İçine koyacağınız tuz ile ovalayın. Sonra piliç, kıyma, kabukları soyulmuş domates, pirinç, maydanoz, dereotu, karabiber koyup iyice karıştırın. Karışımdan yuvarlak köfteler yapın. Üzerine, (köftelerin kendisini toplaması için) kaynar su koyun, iki dakika kaynar suda bekleyen köfteleri kevgirle uygun bir tencereye çıkarın. Yeteri kadar suda, patates, havuç, bezelye, sarımsak, kereviz, margarin ve patatesler pişince ocaktan almadan 5 dakika önce kabakları koyun, sıcak olarak servis yapın > Günün Mönüsü: Tarhana Çorbası, Mudurnu Köftesi, Patates Püresi, Çoban Salata