Hadis-i Şerîf "Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece (ki bu Kadir Gecesidir), bin aydan daha faydalıdır..." "Kadir Gecesini ihya edene, bir saatlik sevap olarak, yüz senelik ibadet sevabı verilir." ------ Hak teâlânın kullarına cezâsı, günâhları miktârıncadır. Eğer günâh gizli ise ve günâhkâr kimse, günâhından (tövbe edip) Ona sığınıyor ve yalvarıyorsa, o günâha dünyevî belâların kefâret olunması mümkündür. Eğer günâh şiddetli ve büyük ise ve günâh işleyen inâtçı ve kibirli ise, o günâha âhırette cezâ verilir ki, bu cezâ şiddetli ve devâmlıdır. [Se'âdet-i Ebediyye: 503.] ------ Bizlere 30 gecesi, 30 bayram keyfi yaşatan o mübârek ramazan-ı şerîfin artık son günleri... Teravihte "Merhaba yâ şehr-i ramazan" yerine, 15'inden bu yana "Elvedâ yâ şehr-i ramazan" der olduk. Daha ilk günlerinde koskoca bir ay deyip gözümüzde büyüyen ramazan, şairin dediği gibi, "Kıvrılır, uzar, fakat daire olmaz bu hat" misali sona yaklaşıp bizlere elveda demeye hazırlanıyor. Seneye, ömrü yetenlerimizle yeniden buluşmak üzere, geride bize üç gün eşlik edecek bir de bayram bırakarak ayrılacak. Tatlı bir hüzün, hoş bir bekleyiş, dillere ve gönüllere dolanan veda terennümleri arasında... İşte bu veda terennümleri, bugün olduğu gibi eski üstadlarının kaleme aldıkları o veda yazılarında da dile getirilir. O son günlerin hüznünü taa yüreklerinin içinde hissederler. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun İkdam Gazetesi'ndeki 14 Haziran 1920 tarihli "Veda Geceleri" başlıklı köşesinde, eskilerin ramazanın son günlerindeki hâlet-i ruhiyesini ortaya koyar. Çocukluğunda ramazanın yirmisinden itibaren kendini garip bir hüznün kapladığını ifade eden Karaosmanoğlu, "Oyunlarıma bir neşesizlik, çalışmalarına bir isteksizlik gelirdi. Her sabah yatağım içinden kalbimde bir derin acıyla uyanırdım ve kendi kendime 'Bir gün daha gitti, bir gece daha gitti. Bugün yirmi beşi, yarın yirmi altısı, öbür gün...' daha ziyade sayamazdım. Bu bana yakınımdan birinin öleceği günü hesap etmek gibi muzlim ve acayip görünürdü" diye yazar. "Camilere gidip ağlanırdı" Eskiden Müslüman evlerinde ramazanın son günlerinin bir hastanın son demleri kadar üzüntülü geçtiğinin altını çizen Karaosmanoğlu, köşe yazısını şu cümlelerle noktalar: "Herkeste sanki aile reislerinden biri ölüm döşeğine yatmış gibi bir his hasıl olurdu. Teneffüs edilen havada mukaddem bir yaz kokusu sezilirdi. Ve camilere gidilip ağlanırdı. Oraları hüzün ile taşan gönüllerin alabildiğine boşandığı yerlerdi. Dün gece odamın penceresinden minarelerdeki 'elveda' seslerini dinlerken birdenbire çocukluğumun ramazan sonlarına doğru gönlümü kaplayan o eski hüznüne düştüm. Elveda ey ramazan, elveda! Asır bizi aldattı, sen bize küstün. Halimiz ne olacak? Nerede şifa, nerede gufran bulacağız?.." "Ramazana on bir ay kaldı" Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver 1957 ramazanında Vatan Gazetesi'nde "Ramazan köşesi"nde yazdığı Ramazan Medeniyeti başlıklı makalesinde özellikle halkın ramazanın bitmesiyle yaşadığı burukluğun üzerinde durur. Ünver yazısında, "Ramazan biterken, gelecek sene ramazanına on bir ay kaldı, diye bir sevinçle, gelecek seneninkine mahsus tasarılarıyla hoş bir sene daha geçirmişler ve ömürlerini geçirecekleri hoş ramazanlara bağlamışlardır" der. Ramazan ayını beklemenin Müslümanlar için bir saadet olduğunun altını çizen Ünver, makalesinin devamında şunları yazar: "Ramazan bir ay, bazen 29, bazen 30 gün sürer. 29 gün Ramazanlarında, "bizim bir günümüzü çaldılar" diye alakalarıyla serzenişlerde bulunurlar. 30 gün oruç tutanlar Bayramın birinci günü oruç tutmadığından bir şey yemeğe utanır ve bir nevi gündüz yemenin acemiliği ve mahcupluğu içindedir. Adeta giden Ramazandan sıkılır. Ramazan gidiyor, acaba bir daha seneye çıkacak mıyım diye ağlayanları bilirim ben. Kadir günü Müslümanların çok müteessir bir günüdür. Allah kabul etsin diye bütün dualar o gün sona erer. Yani Ramazan bi'l-fiil biter. Camilerde "elveda" âvazelerinden ağlamadık can kalmaz." "Eski İstanbul Ramazanları" isimli eseriyle dikkat çeken Halid Fahri Ozansoy, "Ramazanın Son Gecesi" başlıklı makalesinde özellikle Şehzadebaşı'nın daha melûl, daha esrarlı bir havaya büründüğünü not düşer. Son ramazan gecesi kahvehanelerin kepenklerinin her zamankinden daha erken kapandığını yazan Ozansoy, "Işıkların azalması buraya daha derin bir gurbet hissi verirdi. Âdeta ücra bir Anadolu kasabasının melali çökerdi Şehzadebaşı'na. Bir âlem başlamış ve sona ermiştir" der. Ozansoy'a göre asıl iç açıcı manzara gökyüzündedir. Şehzade Camisinin minareleri arasında "Elveda Yâ Şehr-i Ramazan" mahyası ışıldar ve yüreklere bu kutsal aya gelecek yıllarda da "Merhaba yâ Şehr-i Ramazan" mahyası ile kavuşmak arzusu bürünür, diye yazar. Üstad, "Ramazanın Son Gecesi" başlıklı makalesini şu cümlelerle bitirir: "Ramazan bir yıl daha, böylece, kutsal kanatlarını açarak gelmiş, son günü aile kabirlerini ziyarete giden ailelerin gözyaşları ile yıkanan yüzlerini şefkatli teması ile okşamış ve sessizce bütün müminleri bayramın göğsüne bırakmıştır." "Bizi bırakarak gideceksin!" Ercüment Ekrem Talû 10 Mayıs 1921 tarihli İkdam Gazetesi'ndeki köşe yazısında, "Geçen sene ya şehr-i mübarek! Seni boynumuz bükük, alnımız yerde, kalbimiz kırık, dimağımız yeiz bulutları ile kaplı olarak karşılamış, kudûmünü bayram sabahı hüzün ile idrak eden öksüzler gibi gözyaşları ile tebrik etmiştik" diye başladığı yazısını, "Yine neşe, bereket, ferah ve saadet bırakarak gideceksin" deyip sonlanmak üzere olan ramazan ayının hüznünü satırlara döker. Ahmet Rasim de "Ramazan Sohbetleri"adlı eserinde sona yaklaşan ramazan günleriyle ilgili şunları yazar: "Ramazanı şerif, bugün, otuz günlük devrinin altıda birini ikmal etmiş bulunuyor. Bir duş gibidir hak bu ki mânada bu âlem Kim göz yumup açınca zamanı güzel eyler, diyen şairin canına rahmet! Yarın veya öbür akşam (Kadir Gecesi)... iki üç (Bayram)... - Bunlar da gelir geçer! mi diyorsunuz" Hay hay... Daha ne günler, ne seneler, ne asırlar, ne devirler gelip geçecek! "Tıpkı (Nef'i) nin tasvir ettiği gibi... Bizden sonrakiler de, bu geçenler hakkında: - Göz yumup açıncaya kadar!.. diyecekler... Nasıl ki, bizden öncekiler de böyle demiş, biz de böyle diyoruz!.. Umumi, ezel! bir kanun gereği... Rıza ve tevekkülden başka elimizden ne gelir? ------ > Her güne bir dua Kaybolan şeyi bulmak için... Kaybolan, çalınan birşeyi bulmak için, hergün yirmibeş kere, "Yâ câmi'annâsi liyevmin lâ raybe fîhi innallahe lâ yuhlifül mî'âd icma' beynî ve beyne..." duâsını okumalıdır. Buluncaya kadar okumalıdır. Duânın sonunda da kaybolan şeyin ismini söylemelidir. Ayrıca, iki rekat namaz kılıp ardından, "ya hâdî ve ya râddet dâlletî, erdid aleyye dâlletî bi izzetike ve sultanike, fe-inneha min fadlike ve atâike". duâsını okumak da maksadı hasıl eder. ------ > Oruç ve Sağlık Her hastalığa devâ Ülkemizde Prof. Dr. Münip Yeğin ve arkadaşları tarafından yapılan "İslamî Oruç Üzerinde Biyokimyasal Bir Araştırma" adıyla yayınlanan bir çalışmada orucun biyoşimik kan tablosu incelenmiştir. Araştırmada sekiz uzman ve dört kişilik yardımcı kadro görev almış ve ramazan ayı içerisinde, orucunu tam olarak tutan muhtelif meslek ve yaştan yüz kişi gönüllü olarak araştırmaya katılmıştır. Bir karşılaştırma yapabilmek için ramazandan önce ve ramazanın son haftasında kan alınarak; kanlardaki total protein, albümin, globulin, kan şekeri gibi değerler incelenmiştir. Detaylı analizlerle elde edilen bulgular rapor edildikten sonra, total açlık araştırmalarının sonuçları ile toplam yüz oruçlu üzerinde yapılan analiz sonuçları sonucu şöyledir: 1- Oruç tutanlarda bir fizyolojik açlık (yani hakiki açlık) tablosuna rastlanmadı. 2- Yağ depolarının harekete geçirilmesi suretiyle lipit metabolizması fizyolojik sınırlar içinde süratlenmiştir. Bu sayede damar sertliğine sebep olan "ateroskleroz"un teşekkül etme ihtimali azalmaktadır. 3- 20. Asrın aterosklerozu ve ona eşlik eden kolesterol yüksekliği, hiper tansiyon, angina pektoris, enfarktuslar ve bazı böbrek hastalıkları gibi, zenginlik ve refah hastalıklarına yakalanmamak için en mükemmel bir "tıbbî proslaksi" veya "sağlık kazanma egzersizi"dir. 4- Oruçta insanın açlık hissi duyması, istediği her an yiyip içebilme alışkanlığının kişiye verdiği "psikolojik bir hadise"dir. Bu açlığa "psikolojik açlık" veya "yalancı açlık" da denilebilir. 6- Oruç "açlık" olmadığına göre, sadece bir "total perhiz"den ibarettir. ------ > Nükteler Bilinmeyen levhalar İngiliz Büyükelçisi, eski Osmanlı evlerinin dış duvarlarına asılan "Yâ Hafîz" (Muhafaza eden Allahü teâlâdır) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizâde Fuad Paşa'ya bunların ne olduğunu sormuş. Fuad Paşa, İngiliz'in anlayacağı dille cevap vermiş: - O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketi'nin levhalarıdır. ------ > Şırnak mutfağından Hekeheşandi Köftesi Malzemeler: * 1 su bardağı pirinç * 300 gr. kıyma * 2 adet yumurta * Birkaç dal maydanoz * Yeteri kadar tuz ve karabiber Hazırlanışı: Pirinci yıkayıp tuzunu ilave edin. Yağ koymadan pilav olarak pişirin. Bu pilav soğuyunca içine kıyma ile karabiberi ilave edip karışımı pirinçleri kırmadan iyice yoğurun. Karışımdan istediğiniz büyüklükte köfteler yapın. Bunları çırptığınız yumurtaya bulayın. Bir tavada kızgın yağda köftelerin iki tarafı da kızaracak şekilde kızartın. Üzerine kıyılmış maydanoz doğrayıp sıcak olarak servise sunun. Mantar Çorbası, Hekeheşandi Köftesi, Bulgur Pilavı, Hoşaf