Pâdişâhlar ramazan ayıyla birlikte dönemin ileri gelen âlimlerini saraya davet ederler, ilmî mütâlaalarını dinleyerek istifade ederlerdi. "Huzur dersleri" adıyla ramazan ayına mahsus bu derslerde âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin tefsirleri anlatılır, ilmî müzakereler yapılırdı. Sadece Osmanlılarda görülen ve hangi tarihte ihdas edildiği kesinlikle belli olmayan huzur derslerinin Osman Gazi ile başladığı iddia edilmekle birlikte huzur derslerine örnek olabilecek ilk sistemli uygulama 3. Ahmed zamanında Nevşehirli Damad İbrahim Paşa tarafından 1724 yılında yapıldığı bilinir. Rûznâmeden bilgiler Başlangıç ve esas teşkil etmesi bakımından önemli olan ilk huzur derslerinin zamanı, mekanı, iştirakçileri ve bunlara yapılan ihsanlar hakkında 3. Mustafa Rûznâmesi'nde önemli bilgiler yer alır. İlk derste Fetva Emini Ebûbekir Efendi mukarrir, Nebih Mehmed, Konevî İsmail, Müzellef ve İdris Efendiler de tâlip (muhatap) olmuşlardır. Kâdı Beydâvî Tefsîri'nden "Ey iman edenler! Kendiniz, anne ve babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa Allah için şahitler olarak adaleti gözetin" meâlindeki âyet (en-Nisâ 4/135) takrir edilmiştir. 18-29 Ramazan 1172 (15-26 Mayıs 1759) tarihleri arasında Cuma dışında her gün padişahın huzurunda yapılan bu dersler Sepetçiler Kasrı, Sarık Odası, Ağa Bahçesi, Sofa ve Divanhane gibi Topkapı Sarayı'nın çeşitli mekanlarında gerçekleştirilir, toplantılara müzâkereci olarak beş altı kadar âlim katılırdı. Dersler öğle ile ikindi arasında icra edilir, ikindi namazından sonra padişah Harem'e çekilirdi. Huzur derslerinde dersi takrir eden âlime "mukarrir", müzakereci durumda olan âlimlere önceleri "tâlip", daha sonra "muhatap" denilmişti. Muhataplar, Şeyhülislam'ın onayı ve İrâde-i Seniyye ile belirlenmekteydi. Bir mukarrir ve beş muhatap ile başlayan bu derslerle muhatapların sayısı zaman içinde artmış, eksilmiş, ders adediyle günleri, saatleri ve dersin süresi değişikliğe uğramıştı. 1766 ramazanında ders için 19 meclis, mukarir ve muhatap olmak üzere toplam 126 zat derslere katılmıştı. Sonraları bu sayı azaltılma yoluna gidildi. Tam bir ilmî serbestiye içinde yapılan huzur derslerinde bir ayet okunarak mukarrir tarafından onun tefsiri yapılır, muhatapların sorularına ve itirazlarına mukarrir cevap verir, böylece ilmî bir hava cereyan ederdi. Derslerde Kâdı Beydâvî Tefsîri'nin okunması genelde adet hâline gelmişti. Meclisin toplantı yerlerini Padişah belirlerdi. Burada mukarrir padişahın sağında, muhataplar ise mukarririn yanında yarım daire şeklinde önlerinden rahlelerle minderlere otururlardı. Erkek ve kadınlardan huzurunda ders dinlemek üzere kalacakların isimlerini padişah tasvibinden geçmesi gerekirdi. Hediyeler unutulmaz Sultan Abdülaziz döneminde Dolmabahçe Sarayı'nın Muayede Salonunda yapılan huzur dersleri Sultan Abdülhamîd Han zamanında Yıldız'daki Çit Kasrında icra edilmişti. Ramazan ayı boyunca haftada iki gün devam eden ve iki saat süren bu derslerde mâbeyn dairesinin büyükleriyle davet üzerine bazı devlet adamları da bulunabilirdi. Ders sonlarında kendilerine atıyyeler, cübbe ve şal verilirdi. Huzur dersleri, Sultan Mehmed Reşad zamanında Dolmabahçe Sarayı'nın Zülvecheyn sofrasında ramazan ayının ilk on gününde sekiz oturum halinde yapılırdı. Derslere şehzadeler ve devlet vükelâsı da davet edilirdi. Hünkâr deniz tarafında kanepenin üzerine yerleştirilmiş mindere oturur; sağ tarafın hanedan mensupları, sol tarafında da mâbeyn erkân ve memurları bulunurdu. Harem kadınları ise bir paravanın arkasından dersleri takip ederdi. Mukarrilerin bazıları, derslerini kitap halinde bastırmışlardır. Debreli Vildan Faik Efendinin "El-mevâüz-ül-hisân" isimli eseri de bunlardan biridir. Huzur dersleri Osmanlı Devleti ve Hilâfetin kaldırılmasına kadar (3 Mart 1924) devam etti. Hadis-i Şerif Ramazân-ı şerîf ayında tamam oruç tuttuktan sonra, Şevvâl ayında altı gün daha oruç tutan kimse, bütün sene oruç tutmuş gibi olur. Beyit ziyâfeti Meyletme ol yâre ki, ağyar eli değmiş Efsürde olan gülde güzellik bulunur mu? (Şeyhülislam Yahya) (Gösterme sakın bir eğilim eldeki yâre El değmiş olan gülde güzellik bulunur mu?) Her güne bir dua Sağlık ve afiyet için duâ Resûlullah efendimiz sağlık ve afiyet için şu duâyı çok okurdu: "Allahümme innî es'elüke-ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi birahmetike yâ Erhamerrâhimîn". Bunun mânası, (Ya Rabbî! Senden, sıhhat ve âfiyet ve emânete hıyânet etmemek ve güzel ahlâk ve kaderden razı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!) demektir. Biz de, ulu ve şanlı Peygamberimiz gibi duâ etmeliyiz Resûlullah, Hazret-i Ali'ye buyurdu ki: "Başın ağrıyınca, elini başına koy ve Haşr sûresinin sonunu - Lev enzelnâ'dan itibaren - oku." Resûlullah'ın Haşr sûresinin bu kısmını okuduğu zaman, mübârek elini, mübârek başına koyduğu ve "Ölüm hâriç, bu her hastalığa şifâdır" buyurduğu bildirilmiştir. (Bu ayetler, ayatı hırz dualarının içinde vardır.) Belgelerin diliyle... Müslüman'a revâ değil! Hemen her padişahın halkın arasına girip zaman zaman tedbil gezdiği bilinir. Bundaki amaç, onların ihtiyaçlarını öğrenmek ve köşe bucak mahallere kadar girip nelerin yolunda gidip gitmediğini bizzat görmektir. Bu sebeple padişahlar halktan birileri gibi giyinip öncelikle, ekmek, et, yağ, mum ve benzeri ihtiyaçlarla ilgili dükkanları gezer ve nizamnâmelere uyulup uyulmadığını kontrol ederler. Başbakanlık Devlet Arşivleri'nde bulunan 1801 tarihli bir belge de Sultan Üçüncü Selim Hanın bu tedbil gezilerinden biriyle ilgili. Benim vezirim, bugün tebdilen Divan yolundan geçerken fırının önünde bir kalabalık gördüm. Birisi, 'Yiyecek ekmek bulamıyoruz!' diye feryat ediyordu. Mükedder oldum, üzüldüm... Bunun bir çaresine bakılsın. Zira ramazan-ı şerifte Allahü tàâlânın kullarına böyle zahmet çekmek revâ değildir, derhal çaresi ne ise ziyâdesiyle yapılsın!.. (Tarih: 1215 (Hicrî) Dosya No:174 Gömlek No:7558 Fon Kodu: HAT) Menkıbeler Şevval orucunun fazileti Süfyanı Sevri anlatır: - Ben Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Haremî Şerif'e gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selâm verip giderdi. Sonraları bu kimse ile tanışmak nasip oldu. Bir gün o zat beni yanına çağırdı ve dedi ki: "Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece de beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münkireynin suali anında bana Tevhîd'i telkin et!" Ben o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Aynen dediği gibi yaptım, kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanıklık arasındayken: "Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkînine ihtiyaç kalmadı" diye bir ses işittim. O zaman: "Ne sebeple bu lütfa eriştin" diye sordum. Bana cevap olarak: "Ramazan-ı Şerîf'in orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebiyle" dedi. O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım ve ardından uyudum; bu rüyayı üç kere daha gördüm. Anladım ki bu Rahmânîdir, şeytandan değildir. O zaman da kabrin yanından ayrıldım ve: "Ya Rabbi! Beni Ramazan'ın orucuna ve Şevval'den altı gün orucuna muvaffak kıl" diye dua ettim. Allahü teâlâ beni de muvaffak kıldı.