Iftar ziyafetleri

A -
A +

Ramazanda sahur yemeği çok önemliydi. Çocuklar bile bu manevi havadan tat almaları için, ramazan davuluna eşlik eden manilerle, tatlı uykularından uyandırılıp sahura kaldırılırdı. Sahurda yenen yemekler iftarda yenen yemeklere oranla daha hafiftir. Anadolu'da ve Rumeli'nde sahur yemeklerinde ekseri gözleme ve börek yerlerdi. Kadınlar gece hamur yoğurur; gözlemeleri, börekleri sofraya taze taze getirirlerdi. İstanbul'da sahurda pek börek yenilmezdi. Sahur sofralarına kazandibi çöreklerle, kaşar peyniri, gerdan ve dil söğüşü konurdu. Bir akşam pilav, bir akşam taygan denilen makarna pişerdi. Herkes birer kase yoğurt, birer tas hoşaf veya şerbet içer, pilavı ve makarnayı yedikten sonra niyet ederdi. Muhteşem sofralar İftar davetleri genellikle ramazan ayının on beşinden itibaren başlardı. Bu vesile ile zengin ve "kübera" konaklarında muhteşem iftar ziyafetleri düzenlenirdi. Sofrada, başta iftariye denilen ve oruç açmaya yarayan çerezler yer alırdı. Hurma, zeytin, yeşil zeytin, sele zeytini, beyaz peynir, kaşar peyniri, Çerkeş peyniri, kaşkaval peyniri, dil peyniri, kaymak peyniri, tulum peyniri, gül reçeli, mürdüm reçeli, ayva reçeli, vişne reçeli, kayısı reçeli, çilek reçeli, incir reçeli, şimdi unutulmuş olan asmakabağı, frenk üzümü, ceviz, patlıcan reçelleri, tütünlük pastırma, kuşgönü pastırma, kıraç pastırması, ev sucuğu, salatalık turşusu, karanfilli soğan turşusu, kebereli patlıcan turşusu mevsimine göre şöyle akla ilk gelen iftariyeliklerdi. Süzülmüş göze fer gelir Oruç, kısa bir dua ve besmeleden sonra, varsa Zemzem ile açılırdı. Sofrada herkesin önüne kristal bardaklara bu mübarek sudan konulur ve iftar topuyla ezan sesi duyulur duyulmaz eller bunlara uzanırdı. Arkasından bir hurma alınır ve sonra sıra keyfe ve zevke göre öbür iftariyelere gelirdi. Bu iftariyelere ise, o devrin deyimiyle "gül kokulu" mis gibi sıcak ramazan pidesi eşlik ederdi. Böylece oruç keyfiyle sararmış benizler renklenir ve süzülmüş gözlere fer gelirdi. Yemek, mutlaka çorba ile başlardı. Et veya tavuk suyuna şehriye, yahut hindi derisiyle hafif sirke ve sarımsaklı tuzlama çorbasını "Yumurta-yı Hümayun" takip ederdi. Balık ve süt ürünleri yenmezdi Bundan sonra sıra çöp veya fırın kebabı, kıymalı veya peynirli yahut ıspanaklı kol, yahut da bohça böreği, ya da talaş kebabına geljrdi. Bunu ise elmasiye, muhallebi, güllaç gibi karışık hafif (!) sütlü tatlılarla cevizli, fıstıklı veya kaymaklı baklava takip ederdi. Ramazanlarda balık ve su ürünleri yenmezdi! Bu genel listenin dışında bazı konakların kendilerine mahsus, başka yerlerde pişmeyen sürpriz yemekleri vardı. Süt kebabı, fıstıklı hayderî, taze fasulye buranîsi, sütlü yumurta böreği, sarma tavuk, kaymaklı ayva şekerlemesi, acı tatlı vb. bu sürpriz yemeklerdendi ve hazırlanışları o konağın aşçı başısına ait bir sır olup öbürleri ne kadar uğraşsalar aynı lezzette olanlarını yapamazlardı. Çeşitli mevsim meyvaları ile turfanda meyvalar, iftar sofralarının son perdesini teşkil ederdi. Şunu da ilave edelim ki "Yumurta-yı Hümayun" her yerde pişirilmeyip daha çok "vükela ve vüzera" konaklarına mahsustu. Çok yerde bunun yerine normal pastırmalı veya ıspanaklı yumurta ikram edilirdi. Ramazanlar pidesiz olmaz Ramazan sofralarının vazgeçilmezlerinden biride pidedir. İftara yakın saatlerde, sıcak sıcak taze ramazan pidesi almak için bunları çıkaran fırınların önünde kuyruklar görülürdü. Bazı meraklılar, yumurtalı pide için günlük yumurta tedarik ederek fırıncıya verir ve bunu fırına atılacak pideye gözlerinin önünde sürülmesini isterlerdi. Teravih namazları ve ilahiler Eski ramazanlar derken, bütün insanlığın medeniyet öncüsü olan Osmanlıların yaşadığı o buram buram maneviyat kokan dönemler hatıra gelir. Büyük konak ve sarayların hemen hemen tamamında teravih namazları kılınır, toplu halde Allah'a şükredilirdi. Yatsı ve teravih namazı eda edildikten sonra güzel sesli müezzinler Kur'an ve ilahiler okurlardı. Misafirlere diş kirası Ramazan aylarında dikkat edilen geleneklerden biri, eve gelen misafiri iyi bir şekilde ağırlamak ve misafirin memnun ayrılmasını sağlamaktı. Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftar daveti verilirdi. Bunun yanında fakir halk içinde de sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafiri içeriye alınırdı. İftarın verildiği köşk ve konak evler, ziyafet evi halini alırdı. Misafirler iftarını edip teraviye gitmek üzereyken, hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi. Fakir fukaraya ise, hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak, gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Hadis-i Şerif Bu ayda, emri altında olanların [işçinin, memurun, askerin ve talebenin] vazîfesini hafifletenleri [patronları, amirleri, kumandanları ve müdürleri], Allahü teâlâ affedip, Cehennem ateşinden kurtarır. Beyit ziyâfeti Sühan-ı bihudeden hoş gelir avaz-ı horoz Bari manasını bilmese de hengamı bilir (Nâbi) (Sesi hoştur horozun, geveze çenesinden Hani manasını bilmese de, zamanı bilir) Her güne bir dua Hamd ve şükür duâsıHer sabah bir kere "Allahümme mâ esbaha bî min ni'metin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel hamdü ve lekeşşükr" demeli ve her akşam (Mâ esbaha) yerine (Mâ emsâ) diyerek, hepsini aynen okumalıdır. Peygamberimiz buyurdu ki, "Bu duâyı gündüz okuyan, o günün şükrünü yapmış olur. Gece okuyunca, o gecenin şükrünü ifâ etmiş olur" Abdestli okumak iyi olur ise de şart değildir. Her gün ve her gece okumalıdır. Hamd ve şükür için de şu duâ okunmalıdır: "El-hamdü-lillâhi dâimen ve alâ külli hâl ve E'ûzü billâhi min hâl-i ehlinnâr" Okunacak duâlardan biri de şudur: "Elhamdülillahi alâ ni'metil islâm. Ve alâ tevfîkil îmân. Ve alâ hidâyetil rahmân" Bunları biliyor musunuz?Huzur beldesi 1835 yılına kadar dünyanın en büyük şehri kabul edilen Osmanlı Devleti'nin payitaht merkezi İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık yaptığı 46 yıl boyunca (1520-1566) yılda ortalama sadece 1 cinayet vakası kaydedilmişti. Maziden nükteler Ben de bilirim! Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: - Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. Vezir: - Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış: - Ben de bilirim. İstanbul Pilavı Malzemeler: 280 gram pirinç, 40 gram sıvı yağ, 2 su bardağı et suyu, 1 fincan haşlanıp kabuğu soyulmuş badem, 1 adet tavuk göğsü, 1 çay kaşığı safran, 1 fincan kabuksuz yeşil fıstık ve tuz Yapılışı: Et suyuna safranı ilave edip kaynamaya bırakın. Badem ve fıstığı kaynar suya atıp 5 dakika bekletin. Kabuklarını soyun, az bir yağla bademi, fıstığı ve tavuğu soteleyip bir kenara koyun. Ayrı bir tencereye yağı koyup kızdırın. Pirinci ıslatıp yıkayıp sızdırın ve tencereye koyun. 5 dakika kavurun, tuzunu atın, sotelenmiş malzemeyi ilave edin ve et suyunu verin. 10 dakika demlendirin, karıştırıp servis yapın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.