İlk nesiller İstanbul'a baktıklarında güzelliği ile birlikte diyar-ı küfrün mutlaka fethedilmesi gereken merkezlerinden biri, belki de dönemine göre başlıcası görüyorlardı. Fethin, hicretin 857'nci yılında vuku bulduğunu ve 668 yılında Ebû Eyyüp el-Ensâri başta olmak üzere bir çok sahabenin de katıldığı kuşatmanın Hazret-i Muâviye komutasında yapıldığı düşünülecek olursa yaklaşık 800 yıl içinde, bugün sur dibindeki mezar ve makamlarında uyuyan Sahabe-i Kiram, Tabiin, Tebe-i Tabiin ve eski dünyanın dört bir yanından gelmiş ecdat hep bu bakışla bakmışlardı. Çünkü herkes Peygamber efendimizin, "Kostantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu feth eden kumandan ne güzel kumandandır; onu feth eden ordu ne güzel ordudur!" diyerek verdiği müjdenin muhatabı olmak istiyordu. Onların hedefi İslamı insanların kalbine ve aklına ulaştırmayı mümkün kılmaktı. Bu insanların sahip olduğu tevhid anlayışı nereye ulaşmışsa, o topraklar; çeşitli ırk, din ve mezhep mensuplarının kendi dindaşlarının yönetiminden daha huzurlu yaşama imkânına kavuştuğu bir sığınak olmuştu. İşte bu niyetle yaklaşık doksan bin insan dünyanın değişik yerlerine Din-i mübin-i İslam'ı anlatmak üzere çıkmış ve bir daha geri dönmemişti. Sahabelerin hicret düşüncesi, inancı ve heyecanı onların içinde öyle bir seviyeye ulaşmıştı ki hicret ettikleri yerden geriye dönmeyi ihanet sayıyorlardı. Zaten bu hicretler olmasaydı İslam'ın dünyanın dört bir yanına ulaşması nasıl mümkün olabilirdi ki... Meşhur sahabeler katıldı İşte bu anlamda yapılan ilk kuşatma da Hazret-i Hüseyin, Ebû Eyyüp el-Ensâri, Abdullah Bin Abbas, Abdullah Bin Ömer, Zübeyr Bin Avvam gibi çok sayıda meşhur sahabenin katılımıyla gerçekleşti. Hayli zor bir kuşatmaydı, yaz boyunca devam ettiyse de son derece sağlam olan surları aşmak nasip olmadı. Ebû Eyyüp el-Ensâri başta olmak üzere pek çok sahabi bu savaşta şehid düştü ve oracıkta defnedildi. Bu sahabelerin mezarlarını küfür işgali altındaki bir beldeden kurtarma arzusu sonraki fetih girişimlerinin önemli sebepleri arasında yer aldı. Nitekim Fatih Sultan Mehmed'in fetihten sonra yaptığı ilk iş, bu sahabelerin kabirlerini bulup üzerlerine türbe yaptırmak ve şükran borcunu ödemekti. Sahabelerin varlığı o kadar önemliydi ki Osmanlı âlimleri, onlardan dolayı şehrin ebediyen Müslümanların merkezi kalacağına inanmışlardı. Osmanlı ulemasından Moralı Zekerriya Bin Beşir, "Risâletü'l- mübeşşire bi-bekâi'l-Kostantîniyye" isimli el yazması risâlesinde İstanbul'un ilelebed Dârülhilâfet olarak kalacağını ifade ederken bu inancının nedenlerini izah etmekte ve ulemadan Radıyyüddin Muhammed Bin Yusuf Bin Ebi'l-Lutf'un şu görüşlerine yer vermekteydi: "Eyyûb Sultan hazretlerinin başka yerde değil de İstanbul'da vefat etmesi, hilâfetin merkezinin burada ilânihâye devam edeceğinin alâmetidir. Çünkü Resûlullah efendimiz, Mekke'den Medine'ye hicret ettiğinde, Ebû Eyyüp el-Ensâri'nin evinde misafir oldu. Başkasına gitmedi. Nûru orayı feyizlendirdi. O nur Ebû Eyyüp el-Ensâri vasıtasıyla İstanbul'a getirildi." Bugün 25-30 civarında olduğu sanılan sahabe kabirlerinin çok daha fazla olduğu, İslam tarihçilerinden İbnü'l Kesir ve İbni Asakir'e göre söz konusu kuşatmalara çok sayıda sahabe iştirak ettiği, sur önünde binlercesinin şehid olduğu, vaktiyle sadece Toklu Dede haziresinde 1000'den fazla sahabenin defnedildiği kaydedilir. İstanbul'un bu manevi yıldızlarından Eyyûb Sultan hazretlerini hemen herkes bilir ama diğer sahabe-i kirâmın kabirlerinin nerede olduğu hakkında pek çok kimsenin fikri yoktur. İşte bu yüzden mübârek ramazan-ı şerifte Peygamber efendimizi görmüş bu zâtları ziyaret etmek isteyenler için küçük bir rehber hazırladık... Hadis-i Şerif Oruç tutanın susması tesbih, uykusu ibâdet, duâsı müstecap ve amelinin sevabı da kat be kattır. [Deylemî] Beyit ziyâfeti Hallak-ı cihan kulluğu şayestedir ancak Kendin gibi bir şahsa tabasbus ne belâdır! (Sümbülzade) (Allah'a yönelen kul olacaksan bu cihanda Kendin gibi bir kimseye tapmak ne beladır) Her güne bir dua Af ve mağfiret duâsı Af, mağfiret ve afiyet için çok duâ etmelidir. Bunların hepsini ihtiva eden çok kıymetli duâ, "Allahümme rabbenâ âti-nâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhıreti haseneten ve kı-nâ azâbennâr"dır. Her zaman şu mağfiret duâsını okumalıdır: "Allahümmagfir lî ve li-âbâî ve ümmehâtî ve li-ebnâî ve benâtî ve li-ihvetî ve ehavâtî ve li-ecdâdî ve ceddâtî ve li-a'mâmî ve ammâtî ve li-ahvâlî ve hâlâtî ve li-zevcetî ve ebeveyhâ ve li-esâtizetî ve lil-mü'minîne vel-mü'minât vel hamdü-lillâhi Rabbil'âlemîn!" (Kadın okursa, zevcetî yerine zevcî ve ebeveyhâ yerine, ebeveyhî demelidir.) Allahü teâlânın mağfiretine sığınarak, "Allahümme magfiretüke evsa'u min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min amelî" duâsını da okumalıdır. (Yâ Rabbî! Mağfiretin, benim günahlarımdan daha geniştir. Rahmetin, bana, amelimden daha ümit vericidir) demektir. Af mağfiret için şu duâ da okunabilir: "Yâ Allah! Yâ Rahmân! Yâ Rahîm! Yâ Afüvvü yâ Kerîm! Fa'fü annâ, vagfirlenâ, verhamnâ, vensurnâ alel-kavmil kâfirîn!" Belgelerin diliyle... Ekmekler iyi pişirile! Eskiden hükümet, halkın ramazan ayını daha rahat ve huzurlu bir şekilde geçirmesi için bazı emir ve tenbihnameler neşredilirdi. Bunlar 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan bazı kuralları içeren bir nevi yönetmeliklerdi. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde rastladığımız 1862 tarihli bir belge, ramazan-ı şerif dolayısıyla gıda maddelerinin tespit edilen fiyatla satılarak, ekmeklerin de numuneye göre pişirilmesi gerektiğini tenbih ediyor. (29/N /1278 (Hicrî) Dosya No:409 Gömlek No:43 Fon Kodu: A.} MKT.NZD. Buğu Kebabı Malzemeler: 600 gram kuşbaşı kuzu eti, 40 gram sıyı yağ, 200 gram arpacık soğan, 1 diş sarımsak, 2 adet domates, 2 adet sivribiber, 1 tatlı kaşığı kekik, 1 tutam kimyon ve tuz. Yapılışı: Güvecinizin içini tamamen yağlayın. Bütün malzemeyi karıştırarak güvece doldurun. Kalan yağı taksim edin. Güvecin ağzını bir folyo kağıdı ile kapatıp 2 saat fırında 180 derecede pişirdikten sonra servis yapın. Bunları biliyor musunuz? Vahdeddin Han'ın büyüklüğü Son Osmanlı Padişahı Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han'a, "Altıncı Mehmed sözündeki" Altıncı kelimesinden kinaye olarak kimi densizler "Altın seven adam" manası çıkararak ithamlarda bulunur. Halbuki Sultan Vahdeddin Han, hayatının tehlikeye girmesinden dolayı memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında şahsi mirası mahiyetinde babasından intikal eden bütün serveti beraberinde götürme imkanı varken, dasitani bir namusluluk örneği göstererek bu serveti Hazine-i Hümayun'a gönderir. İtalya'da geçirdiği fakr-u zaruret içindeki bir hayattan sonra 1926 yılında San Remo'da vefat ettiği zaman 120 bin lira borcu kaldığı için alacaklıları tarafından tabutuna dahi haciz konulmak istenir. Tahnit edilmiş cesedinin, kızı Sabiha Sultan'ın bu parayı bin bir güçlükle temin etmesinden sonra Şam'a naklolunarak Yavuz Sultan Selim Camii avlusuna defnedilir. Hangi sahabe nerede medfun? Ebu Eyyûb el-Ensari: Eyüp Sultan'da, kendi adıyla anılan caminin yanındadır. Ebû'd Derda: Eyüp Nişanca Mahalesi'nde. Zal Mahmud Paşa Caddesi üzerinde, Zal Mahmud Paşa Camii ile Cezeri Kasım Paşa Camii arasındadır. Üsküdar'daki makamı ise Karacaahmed Türbesinin kuzey tarafında kabristanın istinat duvarı yakınlarındadır. Ka'b bin Malik: Türbe Ayvansaray Caddesinin sağında çevre yolu ile surların arasındaki alanda yer alır. Türbenin kuzeydoğu yönünde 9 metre ilerde Hacı Hüsrev Mescidi vardır. Ebu Şeybet El Hudri: Ayvansaray'da, surlarla çevrili hisar alanının bir bölümünde yer alan Karabaş Mahallesi'ndeki Toklu Dede Haziresi'nin içinde bulunur. Ebu Şeybet El Hudri'nin çok büyük sandukası bu türbenin içindedir. Tam karşısında ise Hamidullah El Ensari yatmaktadır. Yine türbe içinde bir köşede Ahmet El Ensari medfundır. Muhammed El Ensari: Ayvansaray'da, Ayvansaray Caddesi üzerinde, tarihi surlara bitişik durumdadır. Yandan Hatice Sultan Sıbyan Mektebine bitişiktir. Cabir bin Abdullah: Ayvansaray'da, Çember Sokağı'ndaki Atik Mustafa Paşa Camii'nin (Hazret-i Cabir Camii) içindedir. Ebu Zerr El-Gifârî: Ayvansaray'da Ağaçlı Çeşme Sokağı ile Marul Sokağı'nın buluştuğu yerdeki Ebu Zerr El Gifari Camii'nin bahçesi içinde yer almaktadır. Hazret-i Amir: Eğrikapı suru ve kapısının dışında, Edirnekapı'dan, Sur dibinden Eyüp'e inen yolun sağıdaki mezarlık içinde açık bir türbede medfundur. Hazret-i Hâfir: Edirnekapı sur dibinden Eyüp'e inerken Eğrikapı girişinin hemen solunda, sura bitişik vaziyette ve yüksek bir set üzerinde yer alır. Abdullah El Hudri: Ayvansaray ile Eğrikapı arasındaki surların iç tarafında, İvaz Efendi Camii yakınında, Kandilli Türbe Sokağı'nın sonunda yer almaktadır. Hazret-i Şu'be: Eğrikapı'da, Avcıbey Mahallesi'nde Şişehane Caddesi üzerinde, 35 numaralı evin bahçesinde açık türbe içindedir. Ebu Said El Hudri: Balat ile Edirnekapı arasında uzanan Kariye Türbesi Sokağı'nın yukarı kısmında ve ünlü Kariye Camii Müzesi'nin arka tarafındaki bahçe içinde yer alır. Abdullah El Ensâri: Balat'ta, Kasım Günani Mahallesi'nde, Sultan Çeşme Caddesi'nin Kürkçü Çeşme Caddesi ile buluştuğu yerde ve bir evin önündeki küçük bahçe içindedir. Cafer bin Abdullah El Ensâri: Balat'ta, Sultan Çeşme Caddesi üzerinde yer alan Hoca Kasım Günani Camii'nin avlusu içindedir. Hasan ve Hüseyin Kardeşler: Balat'ta, Sultan Çeşmesi Caddesi ile Paşa Hamamı Caddesi arasında uzanan Hasan Hüseyin Yokuşu'nda bulunmaktadır. Hazret-i Hüsam Bin Abdullah El Ensâri: Balat'ın yukarı kısımlarında, Paşa Hamamı Caddesi'nin Sultan Çeşme Caddesi ile buluştuğu yerde ve apartmanlarla çevrili bir alan içindedir. Amr bin As: Karaköy'de Yer altı Cami diye bilinen Kurşunlu Mahzen Cami içinde bulunmaktadır. Cami, vapur iskelesini geçtikten sonra sola sapınca Kemankeş Caddesi üzerindedir. Vahb Bin Huşeyre ve Süfyan Bin Uyeyne Hazretleri de aynı camide medfundur. Abdurrahman Eş-Şâmi: Eminönü Cankurtaran Mahallesi'nde, Sultanahmed Camii tarafından Ayasofya Camii'ne doğru Kabasakal Caddesi'nde yürürken sağda adı geçen cadde ve Tevkifhâne sokağının birleştiği köşededir. Dâye Hatun ve Kerîmeteyn-i Muhteremeyn (Çifte Sultanlar): Fatih'te Koca Mustafa Paşa semti, Sünbül Efendi Camii'nin avlusundadır.