>> Hadis-i şerif * Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır. * Oruç tutanın susması tesbih, uykusu ibadet, duâsı müstecap ve amelinin sevabı da çoktur. * Gece seher vaktinde ve namazdan sonra yapılan dua kabul olur. [Se'âdet-i Ebediyye] ---------------------- Okumayı pek sevmediğimiz muhakkak ama tanıdık tanımadık bir mekânda gözümüze ilişen yazıları enine boyuna incelemek de genel alışkanlıklarımızdan. Bu pek eski alışkanlık, gönülden geçenleri estetik bir değer kazanarak duvarlara levhalar şeklinde asmakla başladı geçtiğimiz yüzyıl. Çok akılıcaydı zira kitap sayfalarına sıkışmış ve gözlerden ırak duran binlerce kelimelik hazineler, levhalarda herkesin anlayabileceği şekilde bir-iki kelimeyle ifade edilebilirdi. Belki pek çoğu dinî bir nitelik taşımasa da eski yazılı her levha, bizim gündelik hayatımızda Kur'an'dan bir yaprak hürmeti görürdü. Hikmet ve güzel ahlakı anlatan birbirinden lâtif nazımlardı bunlar. Evlerimizin, işyerlerimizin ve ibadethanelerimizin duvarlarını süsleyen ve küçük ebatta olanlar yanında celî sülüs, celî ta'lik, celî dîvânî gibi daha iri yazılarla oluşturulan büyük boy levhalar da vardı. Levhalarda bazen Peygamber Efendimize yazılan methiyelerin yanı sıra çoğunlukla da kısa ve özlü mesajlar içeren âyet ve hadisler yer alırdı. Başta, "Kelime-i Tevhid" ve "Kelime-i Şehâdet" cümleleri, "Allah" ve "Muhammed" lafızları olmak üzere, "Esmâ-i Nebî", "Ehl-i Beyt İsimleri" ve Resûl-i Ekrem'e sevgi, sadakat ve övgü için söylenmiş edebî metinler de en çok yazılan levhalardandı. >> Göze çarpan yerlere konurdu Bu levhaların bir türü, eski evlerimizin dışında çatıya yakın, ön cepheden bakınca göze çarpan yere, alınlıklara asılırdı. Bunlarda "Ya Hafız" yazardı. Bu şekilde evi yangın ve zelzele gibi afetlerden koruması için Allah'ın yardımı ve muhafazası niyaz edilirdi. "Az yiyen melek olur, çok yiyen helâk olur", "Az yiyen her gün yer, çok yiyen bir gün yer" gibi vurgulu sözleri usta hat sanatçılarına levha üzerine yazdırıp yemek odalarına asmak da bir diğer adetti. Hele ramazan ayı geldi mi, biraz varlıklı konakların kapılarının üzerine "İnnema netamüküm" âyeti celîlesi yazılır ki bu, o kapının ramazan boyunca ardına kadar açık olduğu, her gelenin buyur edildiği bir ziyafethâne anlamına gelirdi. Yine bazı evlerde, konaklarda "Edep ya hu" yazısı baş üstünde tutulan yaygın levhalardandı. Yine evin yuva, aşk ve irfan ocağı olduğu zamanlarda "Cennetü'l-rical darühü" (Kişinin cenneti evidir) levhası aile üyeleri için ne büyük anlam ifade ederdi. Ticarethanelerde mutlaka bir: "El-Rızku A'lallah" bulundurularak Allah'ın rızık vericiliği belirtilirdi. Çarşı ve pazarlarda yer alan Yahudi ve Rum sarraflarda ise ne yazı ne de işaret vardı. Fakat "Besmele"ler, "El kâsibü habîbullah" yazıları en görünür yerlerde bulundurulurdu. Yabancıların ve azınlıkların bu türlü hüviyetlerini saklamaları tamamıyla iktisadi sebeplerdendi. Umumî Harp sırasında ve sonrasında tabela koyma mecburiyeti ortaya çıkınca herkesin dini ve milliyeti ortaya çıkmaya başladı. >> İlginç yazılara rastlanırdı... Bu tabelalar elli santim uzunluğunda, yirmi santim eninde, iki ucu yuvarlak düz tahta parçalarından oluşuyordu. Bu tahtalar kırmızı boya ile boyanır ve rik'a yazılar ile yazılarak kapı üstlerine konulurdu. Enver Paşanın emri ile mecbur tutuldu ve bu örneğe uygun tabelalar kullanılmaya başlandı. Bu yabancılara karşı uygulanan bir boykotu da destekledi. Bazı dükkânlardaki tabelalarda ilginç yazılara rastlanırdı; Ahmak oldur malın verir viresiye Kafesteki kuşu salıverir gelesiye. Yahut; Ahz u itâlara müsaade yoktur. Bugün peşin yarın viresiye... Sanat icra edilen yerlerde; "Elde altun bileziktir san'at / Ki verir ehline feyz-i rif'at" "Ma'rifet iltifata tabidir / Müşterisiz meta' zayi'dir." hüsn-i hatları, manevi bağın hayatın her anına yansımalarıydı. >> Gelenek unutulup gitti Estetik yanıyla da dikkat çeken bu âdetimiz şimdi sadece eski zaman evlerinin duvarlarını süslüyor ve emin olun ki son demlerini yaşıyor. Bu ara hattatların o enfes yazıları, istifleri yerine yeni nesil, paralarını 'modern resim' dedikleri o şeylere veriyor. Son yıllarda bu eski geleneğin bir uzantısı mı bilinmez bir moda var duvar yazıları adında. Mantık aynı gibi gözükse de bu yazılar biraz laçkalaşıp argolaşmış ne yazık ki. Hemen her yerde rastlayabileceğiniz moda en çok da minibüslerin arka camlarını seviyor. "Gidişine kızlar, duruşuna yollar hasta", "Rampaların ustasıyım gözlerinin hastasıyım", "Alırsın Ford, olursun Lord", "İstedim vermediler; sen şoförsün dediler!", "Yaklaşma toz olursun, geçme pişman olursun", "Tek rakibimiz, Türk Hava Yolları" gibi... Sözün kısası; eski hoş adetlerimizden birini daha unutuluyoruz, yerine ise idame ettirebildiğimiz hiçbir şey yok... > Çalışma saatleri düzenlenirdi Ramazan ayı sosyal hayatın, hatta çalışma hayatının da önemli ölçüde değiştiği bir aydı. Öyle ki bu devlet dairelerine bile sirayet etmişti. Ramazanın ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, gazeteler çıkmazdı. Ramazanda bütün resmi dairelere memurlar sıra ile devam ederdi. Bunun için ayrıca bir nöbet cetveli düzenlenerek, çalışma odalarına asılırdı. Kış ramazanlarında günler kısa olduğu için, resmi daireler gece açık bulundurulurdu. Hatta 1863 yılı ramazanında Bab-ı Ser Askeri ve Tophane Müşiriyet daireleri gece açık bulundurulup, gündüzleri kapatılmıştı. İşte ramazan ayında çalışma saatlerinin düzenlenmesi meselesi Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde rastladığımız 1909 tarihli belgede de açıkça dile getiriliyor. Dosya No:10/-2 Gömlek No:12 Fon Kodu: DH.MUİ olan belge, özetle ramazana mahsus olarak memurların altı ile on buçuk arası çalışacaklarını ifade ediyor. > Asr sûresinin fazîleti Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Kim Asr sûresini okursa, Allahü teâlâ onun günâhlarını affeder. Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olur." Ebû Huzeyfe buyurdu ki: "Resûlullahın Eshâbından iki kimse karşılaştıklarında, biri diğerine Asr sûresini okumadan ayrılmazlardı. Sonra biri diğerine selâm vererek ayrılırlardı." İmâm-ı Şâfiî buyurdu ki: "Kur'ân-ı kerîmde başka hiçbir sûre nâzil olmasaydı, şu pek kısa olan Asr sûresi bile, insanların dünya ve âhiret saadetlerini temine yeterdi. Bu sûre, Kur'ân-ı kerîmin bütün ilimlerini içine alır." > Komşu hakkının önemi Eshâb-ı kirâmdan Hazret-i Mücahid radıyallahü anh, Abdullah bin Ömer ile alâkalı şahit olduğu bir hâdiseyi şöyle nakleder: - Ben, Hattab oğlu Ömer'in oğlu Abdullah'ın yanında idim. Ömer bin Abdullah oğluna bir koyun kestiriyordu. Koyunun kesilmesi için emir verdikten sonra oğluna: - Oğlum Yahûdi komşumuzu da unutmayasın!, diye emir verdi ve bu emri koyun kesilip hazırlanıncaya kadar üç defa tekrarladı. Babasının aynı sözü tekrarlamasının üzerine oğlu: - Baba, anladım. Yahûdi komşumuza da pay ayır diyorsun. Bunu sıkça tekrarlamanın sebebi hikmeti nedir? Ben bu zamana kadar senin hiçbir emrine itaâtsizlik ettim mi? Bütün mesele, koyun kesildikten sonra komşu Yahûdi'ye bir parça et verilmesi değil mi? deyince, Hazret-i Ömer, oğlu Abdullah'ın elinden tutup, yüzünü kendisine doğru çevirdikten sonra şöyle der : - Oğlum, komşu hakkı hususunda Peygamberimiz öyle çok tekrarda bulunurdu ki, biz nerede ise komşumuzu malımıza ortak kılacak sanırdık. Sen neden bahsediyorsun!.. > Şeftali kebabı >> Malzemesi: 250 gram kuzu kıyması, 250 gram dana kıyması, 250 gram soğan, Yarım demet maydanoz, 1 çay kaşığı karabiber, 1 kg içyağı (kuzu) >> Hazırlanışı: Soğan ve maydanoz ince kıyılır. Kıymanın içine kenarda bekletilen bütün malzeme ilave edilerek yoğrulur. İç yağına başparmak kalınlığında ve uzunluğunda sıkıca köfte formunda sarılan kebap, hafif ateşle yanan kömürde pişirilir ve sıcak servis yapılır. > Mercimek Çorbası, Şeftali kebabı, Ispanaklı Börek, Keşkül