Maziden sıhhatli tavsiyeler

A -
A +

>> Hadis-i şerif * Farz namaz, sonraki namaza kadar; cuma, sonraki cumaya kadar; ramazan ayı, sonraki ramazana kadar olan günahlara kefaret olur. [Taberânî] * Mütteki bir âlimle namaz kılan, bir peygamberle kılmış gibidir. [Se'âdet-i Ebediyye] * Cuma günü tırnağını kesen kimse, bir hafta belalardan emin olur. [Se'âdet-i Ebediyye] ------------------------- O çok aşina olduğumuz, biraz da bıkkınlık veren alafranga "sağlıklı beslenme önerileri" artık demode oldu denebilir. Sadece yeşillere bürünmüş bir beslenme önerisi artık kimsenin ne kulaklarına ne de damak tadına hoş gelmiyor doğrusu. Hem sağlıklı beslenmek, hem de midesine kelepçe vurmak istemeyenler için maziden hoş öneriler var aslında. Osmanlı döneminin en büyük hekimlerinden biri olan Şirvanî'nin Sultaniye adlı eseri bu anlamda şimdiki hekimlerin bile başvurması gereken bir kaynak. Eserde, "Bedenleriyle ağır işlerde çalışmayan insanlar hangi tür etleri yemelidir? sorusunu, Erkek şişek eti, altı aylık veya altı aylığı geçmiş kızıl erkeç oğlak eti, piliç eti, tavuk eti, keklik, turaç, çil, güvercin ve diğer bütün kuşların kanadı ve boynu şeklinde cevaplıyor. Ayrıca bu etler mutlaka sirke, limon veya koruk suyu, ekşi nar suyu ve ağaç kavununun ekşisi gibi ekşi nesnelerle pişirilmelidir, diyor. Buna karşılık bedenen çalışanlar ve yorgun düşen kişilerin ne yiyeceğiyle ilgili olarak bu kişilere; ekmek olarak, mayasız sac ekmeği yani bazlamayla hamuru iyice yoğrulmuş fırın ekmeği; et olarak sığır, geyik, tavşan etiyle ciğer, dalak, bağırsak tavsiye ediliyor. Çok çalışan ve yorulan bu kişilere sindirimi kolay; paluze, peynir, patlıcan, köknar içi, kestane, mercimek, börülce, şalgam, kavrulmuş bakla önerilen diğer besinler arasında. > Acıkmadan yenmeye Şirvani, yemek vakitlerinden bahsederken karnın iyice acıkmış olması ve bir önceki yemekten sindirilmemiş bir şeyin kalmaması gerektiğini yazıyor. Yenilen yemeklerin iyi ve tez sinmesi için yemekten sonra biraz uyku tavsiye eden yazar, sıcak vakitlerde yemek yemekten sakınılması ve soğuk vakitlerin tercih edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Son yüzyıla kadar adet olan günde iki öğün yemek yemenin adet edinilmesi gerektiği eserde yer alan bir diğer ayrıntı olarak göze çarpıyor. Kitabın bir diğer bölümünde gece yarısında ve hamamda su içmenin zararlı olduğu, yemekten hemen sonra su içilmesinin yiyeceğin sindirimini zorlaştırdığını ifade ediyor. Şirvanî eserinde, ekşi yiyecekleri çok yemekten sakınmak gerektiğini, çünkü bu tür yiyeceklerin insanı tez yaşlandırdığını belirtiyor. Tatlıları da çok yemekten sakınmak gerektiğinin altını çizen Şirvani, bu tür yiyeceklerin mideye zarar verdiğini, cinsel isteği yok ettiğini ve bedeni kurutup incelttiğini yazıyor. Sultaniye'de yenilen yemeklerin zararlarını yok etmek için tavsiyeler var. Yazar, tatlının zararlarının ekşiyle, ekşinin zararlarının tatlıyla; tuzlunun zararlarının tuzsuzla, tuzsuzun zararlarının da tatlıyla giderilebileceğini söylüyor. > Mevsimine göre beslenme Saray yemek kültürünün bir özelliği, beslenmeyle sağlık arasında yakın bir ilişki olduğuna dayanan bir ön kabulü esas almasıdır. İnsan vücudunda kan, balgam, safra ve sevda olmak üzere dört hılt bulunur. Bu yüzden hıltların dengede kalmasını sağlayacak beslenme rejimine ihtiyaç vardır. İlkbahar ve sonbaharda kan yapacak, yazın safrayı, kışın balgamı ve yine sonbaharda sevdayı azaltacak besinler tercih edilir. İslâm tıbbının bütün bu inceliklerini bilen saray hekimleri ve belki bir kısım mutfak personeli, bu nedenle saray halkına mevsimlere göre değişen ve sözü edilen hılt dengesini koruyacak yemekler sunar. Verilecek yemeklerin listesi ilkbaharda kan yapacak et, şerbet gibi gıdalara öncelik verilirken, çok tatlı gıdalardan kaçınılmalı; yazın yenen yemekler ise, dönemin İslâmî tıp kuramına (hıltlar) göre safrayı harekete geçirdiğinden, safra yapan yiyecekler yenilmemeli, daha çok soğukluk ve rutubet veren gıdalar, örneğin ekşili sirkeli aşlar, çorbalar, meyve, salata, kabak ve semizotu öncelikle yenilmelidir. Yazın tuzlu ve baharatlı yiyeceklerden kaçınılırken, sonbaharda kan azaldığı için kuru ve tuzlu pek yenmeyecek, kışınsa sarımsak, soğan, baharatlı yemekler, kebaplar, pirinç yemekleri ve tatlılara ağırlık verilecektir. Şirvanî'ye göre yemekler ve faydaları * Ispanak: Beyne ve vücuda kuvvet verir, buharın beyne çıkmasını önler, sinirde olan ağrıları dindirir. Kabızlık çekenlere fayda verir. * Pirinç pilavı: Vücudu şişmanlatır, beyne, kalbe ve ciğere kuvvet verir. Meniyi arttırır, balgamı vücuttan atar, çalışanlarla yiğitlere son derece faydalı bir yemektir. * Erişte aşı: Gözün nurunu arttırır, nezleye, sıcaktan ve kuruluktan başı ağrıyanlara, melankoliye, sindirim zorluğu çekenlere ve yüzlerinde yara olanlara iyi gelir. * Nohut aşı: Astım hastalığına, vücutta meydana gelen tutukluklarla, balgamdan dolayı beli ağrıyanlara, cinsel gücü zayıf olanlara son derece faydalıdır. * Paça aşı: Basur hastalığına, gözleri ağrıyanlara, akciğerinde ve göğsünde sertlik bulunanlara, kemikleri kırılanlara, melankolisi olana ve sevda hastalığına iyi gelir. * Turşu: Yemek sırasında yiyeceğin kokulu kirini ağızdan yok eder, yemeğin sindirilmesini kolaylaştırır, yenecek yemek için iştah açar. * Kadayıf: Sindirimi zordur, lâkin meniyi arttırır, beyin, beden, sahih mizaçlılar ve yiğitler için uygun bir gıdadır. Duhâ sûresinin fazîleti "Rivâyete göre, Eshâb-ı kirâm ve Tâbi'înden bir grup, bir şey kaybettikleri zaman, Duhâ sûresini okur ve kaybettiklerini bulurlardı." Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Allahü teâlâ, sûre-i Duhâ'yı okuyan kimseye mahşer günü, ev halkına, akrabalarına, komşularına, dostlarına şefaat izni verir." "Duhâ sûresini okuyan kimseye Arafat'ta benimle beraber olana verilen ecir kadar ecir verilir." "Türkler sözlerinin eridir" "Osmanlı Türkleri, diğer faziletleri kadar namuskarlık, dürüstlük ve doğruluk gibi Kur'an'ın en kuvvetli hükümlerine dayanan meziyetleri itibarıyla da şayan-ı takdirdirler... Osmanlı Türkleri'nin medhüsena edilecek meziyetlerinden biri de verdikleri söze umumiyetle sadık olmaları, hemcinslerini aldatmaktan ve emniyeti suiistimal ile insanların sade-dilliğinden istifadeye kalkışmaktan veyahut safderunluğunu istismar etmekten vicdan azabı duymalarıdır. Kendi milletdaşlarına karşı bütün muamelelerine hakim olan bu hisseye, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bütün yabancılara karşı da riayet ederler. Bu noktada Müslüman'la gayrimüslim arasında hiçbir fark gözetmezler... Faziletle içtimai nizamın idamesi bakımından fevkalade bir kıymeti olan bu fikirler kanun esaslarıyla Kur'an'ın şu güzel ayetlerine dayanmaktadır: - Hiç kimseyi aldatmayın; ölçüyü tam doldurun; doğru tartın; sözlerinizde, yeminlerinizde kendi aleyhinize bile olsa doğruluktan ayrılmayın. - Mukavelelerinizle pazarlıklarınızda hilekarlıktan kaçının. - El malını haksız yiyen, karnını yakacak bir ateş yemiş olur." İsveç sefiri Mouradgea D'Ohsson "Tableau GÈnÈral de lÈ Empire Ottoman" adlı eserinden Gururdan korkan padişah Yavuz Sultan Selim, takva sahibi bir zattı. Suriye ve Mısır'ı fethedip Kölemenler Devleti'ni yıktıktan sonra mukaddes emanetler ve "Müslümanların Halifesi" unvanı kendine geçmişti. Artık camilerde hutbeler Yavuz Sultan Selim adına okunuyor ve kendisinden "Hakimü'l-Harameyn" (Mekke ve Medine'nin hakimi) diye bahsediliyordu. O, bu "Hâkimü'l-Harameyn" ifadesini kutsal yerlere saygıyla bağdaşmaz bulmuş, "Hâdimu'l-Harameyn" (Mekke ve Medine'nin hizmetkârı) olarak değiştirmişti. Sultan Selim o ara "şir-pençe" denen ve o devirler için öldürücü olan bir hastalığa yakalanmıştı. Bu hastalık kendisini iyice perişan ve bitkin bırakmıştı. İşte bu büyük hükümdar, iki yıl süren, önemli savaşlara sahne olan, büyük zafer ve kazançlar elde edilen Suriye ve Mısır seferinden dönüşte ikindi vakti Üsküdar'a gelmişti. Bütün beylere, paşalara emir verdi ki; gece oluncaya kadar Üsküdar'da kalınacak, karşıya karanlık basınca geçilecekti. Bazı yetkililer gündüzden geçilmesini daha uygun bulduklarını, geceyi beklemenin niçin gerekli görüldüğünü sormak cesaretinde bulundular Padişah da açıklama büyüklüğü gösterdi: "Bütün dünyada yankı uyandıran büyük bir zafer, şan ve şerefle dönüyoruz. Gündüzün İstanbul'a geçtiğimiz takdirde halk büyük bir karşılama yapacak, tezahüratta bulunacaktır. Bu da nefsime bir gurur getirebilir. Bundan Allahü teâlâya sığınırım. Buna meydan vermemek için payitahta gece geçeceğiz" Manisa kebabı >> Malzemeler: Yarım kg dana kuş başı et, 2 tane domates, 2 tane soğan, 3 tane çarliston biber, 10-15 tane mantar, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karabiber, 5 yemek kaşığı sıvı yağ. Krep hamuru için: 3 adet yumurta, 2.5 su bardağı süt, 1.5 su bardağı un, 2 çorba kaşığı sıvı yağ, 1 kahve kaşığı tuz. >> Yapılışı: Eti, incecik doğranmış soğanı, küçük doğranmış mantarı, domatesi, biberi, karabiberi, tuzu ve yağı bir tencereye koyun. Kısık ateşte etler yumuşayıncaya kadar pişirin. 3 yumurtayı derince bir kapta iyice çırpın. Unu ekleyerek pütür kalmayıncaya kadar karıştırın. Sütü ekleyin. Sıvı yağı da ilave edip iyice karıştırın. Hazırladığınız hamurdan bir kepçe ile hafifçe yağladığınız teflon tavaya dökün. Fazla kalın olmasın. Orta harlı ateşte 2 dakika bir yüzünü, 2 dakika da öbür yüzünü pişirin. Hamurun tamamı bitinceye kadar bu işleme devam edin. Kreplerin yarısına mantarlı kebaptan koyup ikiye katlayın. Servise sunun. > Mantar Çorbası, Manisa Kebabı, Fırında Makarna, Sütlaç

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.