İstanbul'dan pek çok seyyah geçip gider ama hiç biri Ignatius Mouradgea d'Ohsson gibi "Osmanlı İmparatorluğu'nun meşalesiyim" diyerek İmparatorluğu Batı'ya karşı savunmayı kendine görev edinmez. Uzun yıllar İsveç Konsolosluğu'nda çalışan d'Ohsson, Tableau General ile hem Avrupa'nın Doğu hakkındaki yaygın önyargılarını azaltmayı hem de Batı bilgisini Doğu'ya taşımayı hedefler. 1760'lı yıllarda İstanbul'daki İsveç elçiliğinde baştercüman olarak çalışan d'Ohsson'ın en büyük tutkusu İmparatorluğun toplumsal ve siyasal sistemin yanı sıra halklarının özellikle Müslümanların bir tablosunu çizmek, ansiklopedik olarak tasvir etmektir. Bu hayalini 1789 yılında Paris'te yayınladığı "Tableau General de I'Empire Othoman" isimli eseriyle gerçekleştirir, Türkçeye ise "İmparatorluğun meşalesi" ismiyle kazandırılır. Osmanlı toplumunun adeta aynasını teşkil eden ve ilginç anekdotları dikkat çeken eserden yeme-içme kültürü üzerine gözümüze takılanları derledik... "Müslümanlar sade ve aza kanaat eden yaşayış şeklini islamiyetin kâidelerine riayet etmelerine borçludur. Bu hal, asırlar boyunca fazla bir değişikliğe uğramadan devam edip gitmiştir. Umumiyetle yicecekleri maddelerin mahiyetini kaale alarak yenebilir olup olmadıklarını tayin ettikleri için, yemeklerine ve bütün yiyecek maddelerinin kalitesi üzerinde, dinin emirlerini göz önünde tutarak titizlikle durmayanlar asla Muhammedî sayılmazlar. Müslümanlar av etini az yer. Bu, onların av eti sevmemelerinden değil, usulüne göre avlanmamış, haram bir eti yemek endişesinden gelir. Üstelik içlerinden pek çoğu da hayvanlara karşı fazla şefkatlidir. Öyle ki milli tarihlerinde, daha dindar olanların av etlerine karşı daima çekingen davrandıklarını, hatta aldıkları av hayvanının parasını sadaka olarak fakirlere dağıttıkları okumaktayız. Osmanlı Türkleri, av hayvanları gibi balığa da pek düşkün değildir. Pek az balık yerler, hele midye, ıstakoz ve karides gibi şeyler asla sofralarında görülmez. Domuz etine gelince, bütün Müslümanlar haram edildiğini bildikleri için asla ağızlarına koymazlar. Peygamberlerine uymak için günde iki öğün yerler. Sabahleyin saat onla on bir arasında öğle yemeği, akşamleyin, güneşin batmasında yarım saat önce de akşam yemeyi yerler. Duasız yemekten kalkılmaz Yemeklerin başında ve sonunda dinin emrettiği şekilde kısa bir dua okunur. Sofraya hiçbir zaman eller yıkanmadan oturulmaz. Sofradan kalkınca da sakal ve bıyık mutlaka sabun köpüğüyle temizlenir. Bu bir çeşit abdest almaktır ki, buna bütün Müslümanlar sadece inançları bakımında değil, temizlik bakımından da uyarlar. Umumiyetle kuzu etinden yapılan kızartmalar hayli güzeldir. Kümes hayvanlarını o kadar güzel pişirirler ki, insan rahatça parmaklarıyla koparıp yiyebilir. Bir hamur işi olan börek Türklerin çok sevdiği bir yemektir. Doğu ülkelerinde pek lezzetli ve bol olan sebze, meyve, hamur işleri ve süt mamülleri ve şekerlemeleri pek bol yerler. Sonra mutfakları da gerçekten çok iyidir. Sağlığa uygun ve son derece iştah açıcı yemekleri vardır. Baharata öyle fazla düşkün değillerdir; sofralarında acılı salçalar, hardal gibi soslar bulunmaz. Türkler hayırseverlik ve misafirperverlik vazifelerini de asla unutmazlar. Onlar için, yemek sırasında gelen insanlara sofralarını açmak kadar tabiî bir şey olamaz. Müslümanlar umumiyetle az yemek yer, ama insanoğlunun bu ana gıdasına karşı sonsuz hürmetleri vardır. İlâhi nimetlerin en değerlisi kabul ettikleri için ekmekten daima özel bir hürmetle bahsederler. En küçük bir ekmek parçasını evde bir yerde veya sokakta gören bir Müslüman, isterse en yüksek rütbede olsun, mutlaka alıp öper sonra cebine koyar yahut ayaklar altında kalmayacak bir köşeye bırakır. Hükümet fazla zam yapmaz Hükümet ekmek de dahil olmak üzere her türlü yiyecek maddesinin fiyatını tanzim etmekle mükelleftir; binler İstanbul'da ve imparatorluk şehrinin çoğunda vergiden de muaftır. Ekmek, et, yağ gibi birinci derecedeki ihtiyaç maddelerinin daima cüz'î bir fiyata satılmasına dikkat edilir. İstanbul'da zabıtanın bu kısmı, payitahtın normal hakimi olan İstanbul kadısına bağlıdır. İstanbul kadısının yardımcılarından "muhtesip" yahut "ayak nâibi" haftada iki üç defa şehri dolaşarak çeşitli dükkanları teftiş eder. Bu teftişler sırasında yiyecek fiyatlarının sabit olup olmadığını, ekmeklerin ağırlık ve kalitesini, et veya başka maddeleri tarttıkları terazileri kontrol eder. Bu teftiş özel bir düzenle yapılır. Kendisi atta yalnızdır. Önce büyük üniformalarını giyinmiş dört yeniçeri yürür, ardından birçok küçük rütbeli zâbit gelir. Padişahın şehrin muhtelif yerlerinde yaptığı tebdil gezintilerinin de asıl maksadı budur. Keza Veziriazamın da aynı maksatla şehri dolaştığı sıkça görülür. Umumiyetle halkın ihtiyaç maddeleri padişahın ülkesinde pek pahalı değildir. Yiyecek maddelerine ayrılacak para, hizmetçi aylığı, ev kirası ve bir ailenin diğer bütün ihtiyaçları eyaletlere göre çok daha pahalı olan hükümet merkezinde bile Avrupa'daki büyük şehirlerle kıyaslanamayacak kadar ucuzdur. İstanbul'da sekiz on hizmetçili iyi bir evin masrafı yılda asla on, on iki bin kuruşu geçmez." Hastanın iyileşmesi için duâ Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Osman bin Huneyf bildiriyor: İyi olması için duâ istiyen bir âmâya, abdest alıp, iki rekât namaz kılmasını, sonra "Allahümme innî es'elüke ve eteveccehü ileyke bi-Nebiyyike Muhammedin Nebiyyirrahme, yâ Muhammed innî eteveccehü bike ilâ Rabbî fî hâcetî-hâzihî, li taktıye-li, Allahümme şeffi'hü fiyye" duâsını okumasını emretmiştir. Eshâb-ı kirâm, bu duâyı hep okurdu. Bu duâda, dileğin kabul edilmesi için, Muhammed aleyhisselâm vesile edilmektedir. Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil' aliyyil'azîm. Duâsı da bütün hastalıklar için okunur. Dertlerden kurtulmak için ve murada kavuşmak için beş yüz kere okunur. Evvelinde ve sonrasında yüzer defa salevât-ı şerîfe okuyup duâ etmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki, "Bir hasta, 'lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn'i kırk defa okursa, şehid olarak vefat eder. Şifa bulursa, bütün günahları afv olur" Âişe validemiz buyurdu ki, Resûlullahın bir yerinde ağrı olsa iki Kûl e'ûzü sûresini okuyup, mübârek avucuna üfler, elini ağrı olan yere sürerdi. Bir gün iki gözü âmâ bir kimse gelip, "Yâ Resûlallah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" Allahü teâlâya duâ et, gözlerim açılsın" dedi. Peygamberimiz, "Kusursuz bir abdest al! Sonra Yâ Rabbî! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselâm! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Yâ Rabbî! Bu yüce Peygamberi bana şefâatçı eyle! Onun hurmetine duâmı kabul et!" duâsını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp duâ etti. Hemen gözleri açıldı. Bu duâyı Müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır. Hadis-i Şerif Oruç tutanın susması tesbih, uykusu ibadet, duâsı müstecap ve amelinin sevabı da çoktur. Beyit ziyâfeti Sadık görünür kisvede erbab-ı hıyanet Mürşid sanılır vehlede ashab-ı dalalet (Ziya Paşa) (Candan görünür sevgide pek kurnaz olanlar İlk anda da bilgin sanılır hep ukalalar) Maziden nükteler Havale edilmedik bir orası kalmıştı Geçmiş devrin en ince nüktedanlarından merhum Borazan Tevfik'in devlet dairelerinden birinde önemli bir işi varmış. Bu iş halledilirse Tevfik'in eline yüzünü güldürecek bir para geçecekmiş. Bunun için Tevfik üşenmek, usanmak ve bıkmak bilmeyen bir azimle işini takip ediyormuş. Evrak: Derkenarlar, izahlar, sorgular, raporlar, bilhassa oradan oraya havalelerle ordan buraya koca bir dosya haline gelmiş. Seneler geçmiş, fakat havaleler bitmemiş. Tevfik yine bir ramazan günü elinde numara kağıdı ile ilgili memurun başına dikilmiş ve işinin bitirilmesi için ısrara başlamış. Memur hem tiryaki hem de oruçlu olduğu için: Bana musallat olma! Alimallah seni mübarek günde Allah'a havale ederim. Deyince Tevfik numara kağıdını uzatarak: Hah! Havale etmediğiniz bir orası kalmıştı. Buyurun, oraya da edin de tamam olsun, demiş. Etli Çoban Güveci Malzemeler : 10 adet toprak güveç, 2 kilogram doğranmış kuzu but, 500 gram arpacık soğan, 4 adet domates, 10 adet sivribiber, 150 gram tere yağı, 2 diş sarımsak, 4 bardak et suyu, tuz, karabiber, kekik. Yapılışı : Yayvan bir tencereye etler konur ve suyunu salıp çekinceye kadar kavrulmaya devam edilir. Tereyağı ve arpacık soğanlar ilave edilip 5-10 dakika daha kavrulur. Etlerin pişmesine yakın tuzu, sarımsağı, karabiberi ilave edip üzerini örtecek kadar sıcak su konup tencerenin kapağı kapatılır. Bu arada çekirdekleri temizlenmis biberler ve elma dilimi doğranmış domatesler hazır edilir. Pişen etler güveçlere suyu ile birlikte paylaştırılır. üzerine kekik, domates ve biberler dizilip bir tepside önceden ısıtılmış fırına verilir.