Ramazan medeniyeti

A -
A +

İstanbul'a yolu düşen her seyyah, ülkelerine döndüklerinde ramazana dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan edemez. Halkın bu aya olan hürmetini takdirle anılarına not düşen seyyahlar bile bu coşkuya kendilerini kaptırmadan edemez. Bu mübârek ayı tüm inceliğiyle yaşayan İstanbul, onların güzünde bir ramazan medeniyetidir. Seyyahlara göre bir inanç sisteminin insanları nasıl bu denli değiştirdiği ve disipline ettiği de akla ziyan bir mevzudur. İşte ramazan ayını İstanbul'da geçirmiş seyyahların anılarından seçtiklerimiz... 1835 yılında İstanbul'a bir aylığına gelen ancak dokuz ay boyunca Osmanlı topraklarını terkedemeyen Miss Julia Pardoe, Süleymaniye semtinde konuk olduğu bir evdeki iftar davetini hiç unutamaz, ülkesine döndüğünde bu anılarını kaleme alır. Sofrada yer alan o enfes yemekleri, evin temizliği ve titizliklerini övgü dolu sözlerle tasvir eder. Türk konukseverliği karşısında şaşkına dönen Pardoe aynen şu satırları kaleme alır: "Burada özellikle Türklerin sade ve ince konukseverliği üzerinde durmak isterim: İster fakir, ister zengin olsun, yemek vakti gelen misafirlerini her zaman iyi karşılar ve sofralarına oturturlar. Yüksek sesle söylenen 'Buyuruuuun!' asla zorla ve soğuk bir tonla sarf edilmez. Kendilerini sadece Allah'ın kulu sayarlar. Bunun içinde dünya mallarına iğreti gözüyle bakarlar. Kendilerinde fazla olan şeyleri de olmayanlara verirler ve bunu bir borç saymazlardı." Kandiller yanarken 1554'ten 1562 yılına kadar yaklaşık 8 sene Avusturya Sefiri olarak ülkemizde görev yapan Ogier Ghiselin de Busbecq bizleri çok sever. Ramazan ayının kendilerinin perhiz günlerine benzediğini söyler ve kendilerinin bu mevsimde alabildiğine eğlendiklerini ve sarhoş olduklarını belirtir. Hatta böyle bir mevsimde Avusturya veya Avrupa'nın herhangi bir ülkesine resmi bir görevle gelen Türklerin Hıristiyanların bazen çıldırdıklarına dair hikayeler anlatmasını bu perhiz günleri öncesi yaşanan çılgınlığa bağlar. Ramazan ayı geldiğinde biz Müslümanların normal günlerde nasıl bir hayat sürüyorsak bunu devam ettirdiğimizi anlatır, daha çok yiyip içmek veya birtakım haram olan şeylere kendimizi kaptırmaya hiç yanaşmadığımızı belirtir. Busbecq Ramazan ayının her sene erken geldiğinden haberdardır ve bunun sebeplerini uzun uzun izah eder. Kışın daha rahat oruç tutulduğunu, yazın oruç tutmanın zorluklarını, oruçlu birisinin ağzını, susuzluğunu gidermek kastıyla çalkalamasının uygun olmadığını, imsakin nasıl başladığını ve ne zaman iftar edileceğini anlatır. Yalnız, minarelerde kandillerin yakılmasını güneşin görülmediği bulutlu günlere has iftar vaktinin geldiğini bildiren bir işaret olarak gösterir Busbecq. Ayrıca oruç tutmaya mani olacak derecede hasta olanların oruçlarını bozabileceğini, daha sonra kaçırdıkları gün sayısı kadar oruç tutmaları şartının olduğunu belirtir. Seferde ise muharebeden önce aç kalıp mecalsiz düşmemek için orucun ertelenebileceğini kaydeder. Dünyevî isteklerden arınılır Busbecq'ten tam bir asır sonra (1655 yılı) ülkemizde bulunan Jean Thevenot dokuz ay kadar kaldığı İstanbul'dan sonra Bursa, İzmir ve bazı Ege adalarını gezer ve yolunu Kudüs'e kadar uzatır. Thevenot, oruç için şunları söyler; "Türklerin riayet etmek zorunda oldukları ikinci şart oruçtur, bununla nefse hâkim olunur ve dünyevî isteklerden arınılır ve ruhlar temizlenir." Thevenot sadece bunları değil, takvim sistemimizi, Peygamber Efendimiz'in hicretini ve bunun yılbaşı olarak kabul edildiğini de yazar. Yevm-i Şek'ten bahisle Rü'yet-i Hilâl'in yani hilâlin görülmesinin o zamanlarda da önemli bir mesele olduğuna değinen Thevenot, Ramazan ayının hilâlinin umumiyetle ilk gün görülmediğini ama yine de bunun için vazifelendirilmiş bazı kimselerin yüksek yerlere çıkarıldıklarından bahseder. Hilâli görenin mükafatlandırılıp top atılmak suretiyle Ramazan ayının ilan edildiğini söyler. Mahyalar ve Ramazan gecelerinden epey hoşlanmıştır Thevenot. Fakat onun en çarpıcı Ramazan izlenimi bizce aşağıda kaydettikleridir. "... Ben Mısır'da, çok sıcak yaz aylarında son derece susayanları ve oruç tuttukları için su içemeyenleri, içme ve yeme yasağı bittiği saatin yaklaştığını farkederek ellerinde bir su testisi tuttuklarını ve iftar saatini bildiren ezanı büyük bir sabırsızlıkla bekleyerek en yakın minareye doğru baktıklarını ve zaman gelince bağırmaya başlayarak bütün testiyi hızla içtiklerini gördüm." "Kendimizden utanmalıyız!" İstanbul'un iflâh olmaz aşıklarından biri olan Robert Mantran, "16 ve 17. Yüzyılda İstanbul'da Gündelik Hayat" isimli kitabında orucu feragat ve arınma niyeti ile yapılan bir ibadet olarak tanımlar. İşte Mantran'dan ilginç satırlar: "Bu güç oruç sınavını Müslüman Türkler öylesine bir karakter gücüyle geçmektedirler ki, Batılılar buna hayran kalmaktadırlar: "Ne insanların durumu, ne günlerin uzunluğu ve sıcaklığı, ne iş yorgunluğu bu nefse hakimiyetten alıkoyabilmektedir ve buna karşı küçücük bir kusur bile çok ayıp sayılmaktadır; nihayet onların buna uyumdaki sebatları, kırk günlük perhizden kaçınmak için hastalık bahane eden, inançsızlıklarını hastalıkla örten Hıristiyanlığın büyük bölümü için utanç vesilesi olmalıdır. Bu uygulamanın tek amacının, gece boyunca tüm maddi zevkleri daha da arttırmak olduğu iddia edilerek, oruç çok defa çeliştirilmiştir. Ama bu uzun yaz günlerinde, bir bardak su da dahil, nelerden mahrum kalındığını (Allah bilir ya İstanbul'da Haziran Ekim arasında bazen çok sıcak yapmaktadır) veya kışın mide boşken soğuğa dayanmanın ne kadar zor olduğunu bilmezden gelmek demektir." diye yazar. Müslümanların önce namazı kıldıktan sonra iftar sofrasına oturduklarını yazan Mantran, Müslümanların sahurdan sonra da ibadetlerine devam ederek dini disiplin gereği zor bir güne daha hazırlandıklarını yazar. Bayramlara dair de birkaç not düşen Mantran, bu üç gün boyunca fakir fukaraya sadaka dağıtıldığı ve akraba ziyaretlerinin asla ihmal edilmediğini notları arasına düşer. Her güne bir dua Dert ve belâdan kurtulmak için... Hadis-i şerifte buyruldu ki, "Birinize dert ve belâ gelince, Yûnus Peygamberin duâsını okusun! Allahü teâlâ Onu muhakkak kurtarır. Duâ şudur: "Lâ ilâhe illâ ente sübhâne-ke innî küntü minez-zâlimîn" Yine hadis-i şerifte, "Sabah, kalkınca, üç kere "Bismillâhillezî lâ-yedurru ma'asmihî şey'ün fil'ardı velâ fissemâ ve hüvessemî'ul'alim", okuyana akşama kadar, hiç dert, belâ gelmez" buyuruldu. "Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil' aliyyil'azîm" Duâsı da, ruhi hastalıklar ve bütün hastalıklar için okunur. Dertlerden kurtulmak için ve murada kavuşmak için beş yüz kere okunur. Evvelinde ve âhirinde yüzer defa salevât-ı şerîfe okuyup duâ etmelidir. Ayrıca şu duâ da okunmalıdır: "Yâ Allahü biketehassantü ve biabdike ve res-like seyyidine Muhammedin sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem estecertü." Oruç ve sağlık İnsan vücudu gençleşir Bünyemizin sağlıklı olup olmaması hücre faaliyetlerine bağlıdır. Hastalık ve yaşlılık, hücrelerin gençleşme ve yenileşme işlemlerinin yavaşlaması ile başlar. Bu yavaşlama ölmek üzere olan hücreler, sağlıklı hücrelerin beslenmesine ve oksijen almasına engel olur. Hücrelerin görevlerini yerine getirebilmesi için, ölmek üzere olan hücrelerin mümkün olduğu kadar kısa süre içerisinde vücuttan dışarı atılması gerekmektedir. Orucun önemi, burada ortaya çıkar ve Allahü teâlânın emrettiği orucun tutulmasıyla insan vücudu gençleşir. Oruç sırasında ölü veya ölmekte olan hücrelerin dışarı atılma işlemi kolaylaşır ve hızlanır. Hücreler, zehirli atıklardan kurtulur. Hücre oksijeni temin ederek çalışmasını normal seviyeye yükseltir. Oruç tutanlar arasında yapılan araştırmalarda, oruç sırasında kandaki lipit oranının (katı yağ oranının) düştüğü ve normalleştiği belirlenmiştir. Acıkan bir insanın midesinin asit salgılamasına karşılık, oruç tutanların, oruçlu oldukları süre zarfında midelerinin asit salgılamadığı belirlenmiştir. Oruç tutanlarda kana geçen besin maddesi en az seviyeye indiği için böbrekler bir yıl boyunca devam ettikleri çeşitli maddeleri ayrıştırma ve süzme işlemlerinin yorucu yükünden oruç sayesinde en az 4-5 saat uzak kalır. Oruç tutan insanlarda akciğer, karaciğer, böbrek ve deri gibi boşaltım organlarının temizlenme görevleri de artar. Buralarda birikmiş olan artık ve toksin maddeler hızlı bir şekilde dışarı atılar. Mesela oruç esnasında, idrar içerindeki toksinlerin konsantrasyonu normal zamana göre 10 kat artmaktadır. Ramazaniye Oruç ayı geldi yine Aşıklara edin sala Oruç ayı geldi yine Rahmet denizi cuş edip Âlemlere doldu yine Kur'an'da Allah övdüğü Cümle nebiler sevdiği Ümmete Allah verdiği Oruç ayı geldi yine Aydın eden gönülleri Mesrur eden müminleri Ma'mur eden mescidleri Oruç ayı geldi yine Üftade'nin canı sever Oruç ayın daim över Dost iline edin sefer Oruç ayı geldi yine Üftâde (Ö.158O) Ramazanlık nükteler Ramazana sakla!.. Vaktiyle adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır: "Hanım bunu, ramazana sakla" dermiş. Gel zaman git zaman ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler pişmeğe, iftar sofraları dolup taşmağa başlamış. Günlerden bir gün kapıya bir dilenci gelip Allah rızası için bir yardım istemiş. Kadın: - Adın ne senin? demiş. - Ramazan - Ramazan mı? Dur öyle ise, deyip, evde ne kadar ayrılmış güzel yiyecek içecekler varsa kaplara doldurmuş. - Al git bunları, bizim bey sana saklıyordu, demiş. Akşama bey eve gelince olanı biteni anlatmış. Tabii bir güzel fırça yemiş. Sonunda ne yapalım demişler. Bir yılda topladığımızı bir günde bitirdik. Bu akılsızlığımızı biz de her gece bir komşuya anlatır, onlara misafir oluruz. Rivayet bu ya ramazan ayında sıra gezmek; fıkra, masal anlatmak bundan sonra âdet olmuş. > Hünkârın hocasına hürmeti Aziz Mahmud Hüdâyi hazretlerinin ne denli büyük bir evliya olduğu konusunda şüphe yoktur. Bugün Üsküdar'da adıyla anılan caminin avlusunda türbesi bulunan Aziz Mahmud Hüdâyi, I Sultan Ahmed'in de hocası idi. Hükümdardan büyük saygı görür, kendisi de hükümdarını sever ve sayardı. Biri din ve maneviyatın ulusu, diğeri devletin ulusu bu iki insan uzun süre birbirini görmeden duramazdı. Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri ziyaretine geldiğinde onun hizmetini bizzat kendisi yapardı. Aziz Mahmud'un Topkapı Sarayı'nda yine padişahı ziyaret ettiği bir gün namaz vakti yaklaşmış, Aziz Mahmud Hazretleri de abdest alıp hazırlanmak istemişti. Derhal leğen ve ibrik istendi. Padişah suyu kendisi dökerek hocasının abdest almasına yardımcı oldu. Bu sırada valide sultan (padişahın annesi) de kurulanması için havlu elinde kapının kenarında bekliyordu. Valide sultan bu sırada içinden şunu geçiriyordu: "Ah şu mübârek insan bir keramet gösterse de gözümüz açılsa ne olur?" Abdest almayı bitirmiş, kurulanmak üzere havluya uzanırken, valide sultanın içinden geçenlere vâkıf olan Hüdayi Hazretleri, "Dünyanın en büyük devletinin hükümdarının ibrikle su döktüğü, annesinin en nadide iplikten dokunmuş havlusunu tuttuğu insan, hiçbir sıfatı bulunmayan, sıradan bir kul, bir abdi acizdir. Bundan daha büyük keramet ne olabilir?" der. > Hadis-i Şerîf Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır. [Nesâî] Ramazân ayındaki nâfile ibâdet, sâir zamândaki farz gibidir. Ramazândaki farz, sâir zamândaki yetmiş farz gibidir. Ramazân ayının her gecesinde birkaç bin cehennemlik kişi, cehennemden azâd olur. 1/45. [Se'âdet-i Ebediyye: 305.] > Bolu mutfağından Mengen pilavı Malzemeler: * 250 gram pilavlık pirinç * 100 gram mantar * 100 gram ceviz içi * 150 gram kuru üzümü * 150 gram kuzu eti * Maydanoz ve tere otu * 4 yemek kaşığı katı yağ * 3 çay kaşığı tuz Hazırlanışı: Önce içini hazırlamak gerekir. Tavada katı yağı erittikten sonra küçük küçük doğranmış kuzu etini ilave edip kavurun. Sonra ince doğranmış mantar ile beraber ceviz ve üzümü de ilave ederek kavurun. Kavrulduktan sonra bir kenara alın. Başka bir tencereye yağ koyun. Önceden 20 dakika tuzlu suda beklettiğiniz pirincin suyunu süzerek yağda kavurun. Tuz ve su ilave ederek hafif ateşte pirincin suyunu çektirin. Yaptığınız pilavı tencerenin kapağını kapatarak 10 dakika dinlendirin. Daha sonra kapağı açarak önceden yaptığımız harcı içine karıştırın. Maydanoz ve dere otu doğrayıp servis yapın. > Günün Mönüsü: Domates Çorbası, Mengen Pilavı, Barbunya Pilaki, Ayran

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.