Seyyidler baştacıydı

A -
A +

Vaktiyle Belh padişahına bir hanım gelmiş, "Efendim ben seyyideyim, fakir ve muhtacım. Sizden yardım dilerim" demiş. Padişah, "Vesikan var mı" diye sorunca, kadıncağız buruk bir tonla, "Yok efendim" demiş. Bunun üzerine padişah sert bir üslupla, "Öyleyse yardım da yok. Haydi başka kapıya!" deyip kadıncağızı sarayından kovuvermiş. Mahzun halde geri dönmüş o seyyide hanım. Bir vesileyle rastladığı zengin bir Mecusi'ye derdini anlatınca Mecusi'nin kalbi yumuşayıp, "Madem ki Peygamber evladısınız, size feda olsun" deyip bir ev, birkaç hizmetçi ve bol bol da yiyecek vermiş kendisine. O gece Belh padişahı rüyasında Peygamber efendimizi görmüş. Cennet gibi bir mekân, yeşillikler içinde köşkler ve kalabalık insanlar hayli merakını celbetmiş Padişahın ve "Bunlar nedir yâ Resûlullah?" diye sormuş. - Şu gördüğün köşkler de saraylar da Müslümanlarındır. - Ben de Müslümanım yâ Resûlallah, benim köşküm hangisi? Efendimiz sormuşlar: - Vesikan var mı peki? Padişah cevap veremeden kan ter içindeymiş uyanmış. Derhal adamlarını çağırıp dün gelen o hanımı bulup getirmeleri için emir vermiş. Adamlar her yeri arayıp, sonunda Mecusinin evinde bulmuşlar o seyyide hanımı. Padişah bizzat gidip yalvarmasına rağmen Mecusi vermem diye diretmiş. Padişah ona bin altın teklif etmesi üzerine Mecusi, "Yüz bin altın versen de o seyyide hanımı sana vermem" demiş. Hayrete düşen Padişah nedenini sorması üzerine, - Bu hanım, sonsuz saadetime sebep oldu benim. Dün bana gelip yardım istedi. Bütün ihtiyacını temin ettim. O anda kalbim değişti ve Müslüman oldum. Bu gece de Efendimizi rüyada gördüm. Cennet gibi bir yer, yeşillikler içinde köşkler, kalabalık insanlar vardı. Merak edip, "Bunlar nedir yâ Resûlallah?" diye sordum. - Şu gördüklerin Müslümanlar. O köşkler de onlara ait, buyurdu. Arzettim ki: "Ben de Müslüman oldum yâ Resûlallah. Benim köşküm hangisidir?" Padişah hemen atıldı, "Vesika sordular mı?" diye... - Hayır, "Şu yeşil köşk de senin" buyurdular diye cevap verdi. Belh padişahı hatasını anlamış, ama iş işten çoktan geçmiş. İşte Evlâd-ı Resûl olan bu kıymetli kimselere asr-ı saadetten bu yana edep ve hürmetten asla taviz verilmedi. Müslümanların kalplerinde yaşattıkları, coşkun ehl-i Beyt sevgisi, onların tarih boyunca, Resûlullah'ın torunlarının soyundan gelenlere sonsuz bir sevgi beslemelerine ve onları diğer insanlardan ayırt ederek dünyevî muamelelerde farklı bir yere oturtmalarına sebep olmuştu. Öyle ki Abbâsîler, Memlûkler gibi Osmanlı Devletinde de gösterilen hürmetin yanında, onlara ait işleri görmek için seyyid ve şerîflerden seçilen "Nakîbüleşrâf" adı verilen bir memur tayin edilmişti. Padişahtan sonra en yüksek kademeli kişi olan Nakîbüleşrâf, Peygamber efendimizin torunlarının işlerine bakar, neseplerini kayıt ve zapteder, doğumlarını ve vefâtlarını deftere geçirir, onları adi işlere ve şanlarına uygun olmayan sanatlara girmekten men ederdi. Fenâ hâllere düşmelerine mâni olur, haklarını korurdu. Ganîmetten onların hisselerini alıp aralarında dağıtırdı. Bu sülâleden olan kadınların küfvü, dengi olmayanlarla evlenmelerini men eylerdi. Nakîbüleşrâf bütün bu vazîfeleriyle, Peygamber efendimizin torunlarının umûmî bir vasîsi durumundaydı. Onları her türlü vergiden muaf tutan Osmanlı, geçimlerini sağlayacak kadar arazi verir, hayvan beslemelerini sağlayarak geçimlerini güvence altına alırdı. Askerlikten de muaf tutulan Seyyid ve Şerifler kanun ve adetlere aykırı bir hareketleri olduğu zaman, herhangi biri gibi ceza görmez, bizzat Nakibüleşraflık makamı tarafından cezalandırılırdı. Hatta çeşitli İslam toplumlarında Seyyidler için özel mahkemelere rastlamak mümkündü. Osmanlılar zamanında, Halep'te seyyidlere ve şerîflere mahsus bir mahkeme vardı. Ceza uygulanırken önce seyyidin başındaki yeşil sarık öperek çıkartılır, cezadan sonra da iade edilirdi. Borçlandıkları ve ödeyemedikleri zaman bu makam onları hapseder, ama borçlarını da öderdi. Buna dair bir örnek II. Mahmut'a ait hatt-ı hümayunda vardır. Burada borçları dolayısı ile Nakibüleşraflık makamında mahpus tutulan seyyidlerin borçlarının ödenmesi için padişahın 10 bin kuruş gönderdiği yazılmaktadır. 1200 yıllık bir makam Nakîbüleşrâflık bir ara lağvedildiyse de, seyyid ve şerîf olmadıkları hâlde hürmet görmek için bu iddiâda bulunan bâzı sahtekârların ortaya çıkması üzerine, Sultan İkinci Bâyezîd Han devrinde 1494 yılında yeniden ihdâs edildi. Nakîbüleşrâf ismi de bu târihte verildi. Zamanla nakîbüleşrâflar yeni tahta çıkan pâdişâha kılıç kuşattılar. Nakîbüleşrâfların resmî dâireleri, kendi konaklarında bulunur, maiyetinde çalışanlar da bu konaklarda hizmet ederlerdi. Taşrada da yine sâdâttan olmak üzere, nakîbüleşrâf kaymakamları, seyyid ve şerîflerin isimlerini ihtivâ eden defterler tutarlardı. Merkezde ve taşrada tutulan bu defterlere Secere-i Tayyibe defteri denilirdi. Buraya bütün seyyidlerin ve şerîflerin isimleri Peygamber efendimize kadar silsileleri, evlâdı, ahfâdı, ikâmetgâhları kaydedilirdi. Nakibüleşraflar için II. Abdülhamit döneminde Yıldız'da bir konak tahsis edilmişti. Yine bu döneme kadar 1000 kuruş olan aylık ücretleri 5000 kuruşa yükseltilmiş, kalabalık olan kalem çalışanları ise 1000 kuruş aylıklı bir kişiye düşmüştü. Bunlar II. Meşrutiyet (23 Temmuz 1908) sonrası uygulamalar olup bu makam Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922) ile son bulmuştu. Günümüzde artık Nakibüleşraflık olmasa da, Peygamber efendimizin temiz ve mübarek kanını taşıyan seyyidler ve şerifler, bugün de çeşitli ülkelerde yaşamaya devam ediyor. Bunların kıymetini bilmeli, hürmette ve hizmette kusur etmemelidir. Sadaka almaları yasaktı Seyyid ve şerîfler, halk arasında belli olmaları için, kıyâfet olarak yeşil sarık sarar ve yeşil cübbe giyerlerdi. Osmanlı sultanları, Osmanlı topraklarına gelen seyyid ve şerîflere, başka memleketlerde misli görülmeyen bir sevgi ve saygı gösterirlerdi. Onların rahat ve huzur içinde yaşamaları için gereken her türlü hizmeti yaparlardı. Örneğin, sadaka malın kiri sayıldığı için, Şerif ve Seyyidlerin sadaka almaları yasaklanmış ve onların zekat almaları da uygun görülmemişti. Seyyidlere toplumda sağlanan itibar ve statü, Seyyidlerin yaşama biçimlerinin değişmesine de vesile olmuştu. Örneğin sırf bu nedenden dolayı, Şerîfe ve Seyyidelerin, dengi olmayanlarla evlenmeleri çok az vuku bulmuştu. Şerîf veya Seyyid olmayan bir kimse, bir Şerîfe ile ancak onu kırmamak, hiç incitmemek ve onun arzularına göre hareket etmek şartıyla evlenebilirdi. Belgelerin diliyle... İlk toplu sözleşme Dünyada ilk toplu sözleşmenin Osmanlı Devleti zamanında gerçekleşmişti. Kütahya Vahid Paşa Kütüphanesinde bulunan şeriye Mahkemesi sicilinin 57. sayfasında kayıtlı belgeye göre, yeryüzündeki bu ilk sözleşme Kadı Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 işyeri ile işçileri arasında imzalandı. Bu sözleşmeye göre, kalfaların, yardımcıların, ustaların ve vasıfsız işçilerin yevmiyelerinin tespit edilip, her gün belli sayıdaki fincan imali karşılığı alacakları ücretler belirlenmişti. Her güne bir dua Günahların affı için duâ Her günahın affı için, kalp ile tövbe etmek ve dil ile istiğfâr etmek ve beden ile kaza etmek lazımdır. Yüz kere tesbîh etmek, yani "Sübhânallah-il-azîm ve bi-hamdihi" demek ve sadaka vermek ve bir gün oruç tutmak, çok iyi olur. "Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm" Bunu, her gün ve her gece yüz kere okumalıdır. Hadis-i şeriflerde buyruldu ki: "Sabah-akşam 7 defa "Allahümme ecirni minennar" diyen cehennemden kurtulur" "Sabah-akşam 7 defa, 'Hasbiyallahü la ilahe illa hu, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşil-azim' okuyanın dünya ve ahıret işine Allah kâfi gelir." "Sabah akşam yüz defa 'Sübhanallahi ve bihamdihi' diyenin, günahları deniz köpüğü kadar da olsa affedilir." Maziden nüktelerBir günde evine uğrasın Bir zat ramazanda hiç evine gelmez, boyuna davetli davetsiz iftarlara gidermiş. Bir akşam evine birisi gelerek, "Bu akşam efendiyi filan yere iftara davet ediyorlar, buyursunlar" deyince karısı: Ramazan her nerede ise bitecek, efendiyi gören yok. Siz görebilirseniz, lütfen ona söyleyin, bir gece de kendi evine iftara buyursun demiş. Etli domates dolmasıMalzemeler: 12 adet domates, 150 gram pirinç, 2 çorba kaşığı çiçek yağı, 2 adet soğan, 180 gram kıyma, 1 yemek kaşığı salça, 1 çorba kaşığı tuz, 1 demet maydanoz, 1 demet dereotu, 1 çay kaşığı karabiber. Yapılışı: Pirinci bol suda haşlayıp, soğutun. Ayrı bir tencereye yağı koyup soğanları sarartıp ilave ederek kıymayı kavurun. Salça ve tuzunu ilave edip suyunu verin ve 10 dakika kaynatıp ateşten alın. Tel süzgeçten geçirip bir tencereye koyun. Karabiberi kıyılmış dereotunu, maydanoz ve sonradan pirinci ilave edip karıştırın. Domateslerin içini çıkartıp dolma içini doldurun ve kapaklarını kapatın. Üzerine şeker ve tuzunu atın. Kıymanın salçasını üzerine döküp 10 dakika fırında pişirin. İman ona da nasip oldu Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bir kış gününde Bağdat camilerinin önünde bir mecusînin kuşlara yem dağıttığını görüp ona: - Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allahü teâlâ, evvelâ imanı farz kılmış, geri kalan hayır hasenatı ondan sonra emretmiştir, iman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allahü teâlânın indinde makbule geçmez, dedi. Bu sözler üzerine mecûsî: - Ben de biliyorum kabul olunmayacağını. Fakat Allahü teâlâ bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri: - Elbette görür ve bilir, deyince, Mecusî: - Öyleyse o da bana yeter, deyip kendi bildiğine devam etti. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bundan sonrasını kendisi şöyle anlatıyor: - Aradan zaman geçti. Ka'be-i Muazzama'yı çok arzulamıştım. Hac mevsiminde Mescid-i Haram'a gelip tavaf yapmakta idim. Bu esnada bir adamın ellerini açmış Allahü teâlâya yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını gördüm, iyice dikkat ettim, o zat karlı bir havada kuşlara yem veren Mecusî idi. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakaladım. Mecusî beni tanımıştı. - İşte Allahü teâlâ gördü ve bildi, deyip hayretle yüzüme bakarak kelime-i şehâdet getirip ruhunu gözümün önünde teslim etti. O anda bir nidâ işittim: - Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu. Bir mecusînin mübarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması onun ahırete imanla gitmesine vesile olmuştu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.