Türkiye'de yaşamak nimet

A -
A +

Her şey onun Amerika'da bir Türk kızı ile evlenmesiyle başladı. Eğitimli, geleceği parlak, kariyer sahibi bir gençti. Önceleri kimse kimsenin dinine karışmıyor, olabilecek herşeyi zamana bırakıyorlardı. Bir 11 sene böyle devam etti, 2 de çocukları dünyaya gelmişti. 1979 yılında Türkiye'deki kayınvalidesinin ölümü hayatlarını alt üst edecekti. Bu acı haber çok geçmeden eşinin hayatından önemli değişimleri beraberinde getirdi. Artık birliktelikleri farklı bir mecraya girmiş, onu da Müslüman olmaya götürecek süreç başlamıştı. Fazla direnmeden İslam'ı kabul etti. Bir süre sonra bununla da yetinmedi, hayali kendi deyimiyle İslamiyet'in beşiği olan Türkiye'de yaşamaktı, bunun için hemen herşeyi de göze almıştı, onu ne özgürlükler ülkesi Amerika, ne de iyi bir kariyer durdurabilecekti... * Mensubu olduğunuz dini terk edip İslamiyet'i seçmenizdeki süreç nasıl başladı? Aslında her şey Türkiye'deki kayınvalidemin 1979'da vefat etmesiyle başladı. Rahmetli muhafazakâr, din gayreti olan bir kimseydi. Bu acılı haber, zaman içinde hanımımın da hayat tarzında bazı değişimleri getirecekti. Çok geçmeden İslam dini hakkında kitaplar karıştırmaya başladı, belki size ilginç gelecek ama eşimin namaz kılmak, ibadetlerini yapmak, sureleri öğrenmek ve çocuklarına da aynı şekilde öğretmek için gösterdiği samimî gayretlerini, Yaratanımıza hizmet ve şükür sayarak derin saygı ile karşılamıştım. Şöyle de bir gerçek vardı ki çocuklarım Hıristiyanlıktan ziyade İslâmiyet ile ilgili kuvvetli bir eğitim görmekteydi ve bu durum beni rahatsız etmeye başlamıştı. Geçen zaman içinde hanımım dindar bir Müslüman'ın yapması gereken bütün işleri öğrenip tatbik etmeğe başlamıştı. Bende Allahü teâlâya karşı kuvvetli bir hizmet arzusu ve bağlılık ile, en dindar Hıristiyanda bile görmediğim derin bir hürmetin hâsıl olduğunu fark ettim. Sizi bu denli etkileyen ne oldu? Doğrusunu söylemek gerekirse hanımımın İslâmiyet'i yaşayışını gördükçe, Yaratıcımıza gösterdiğim hizmet ve şükrün eksikliğinden utandım. Büyük bir tazimle günde beş vakit namaz kılıyor olması bana o kadar derin tesir etmişti ki, ayrı bir odaya geçip Hıristiyan ibadeti yapmaya başladım. Aynı eşimin yaptığı gibi Allahü teâlâya doğru tazim ile eğiliyordum, dinimi değiştirdiğimi zanneder diye de bunu hanımıma göstermiyordum. Bir Ramazan-ı şerif ayı daha gelmişti. Hanımımın 30 gün oruç tutmadaki bağlılığı ve katlandığı zorluklar beni derinden etkilemişti, bu sefer de onun yaptığı gibi oruç tutmalıydım. Çok kolay değildi doğrusu, onun büyük bir haz ve zevkle tutuğu orucun bir hikmeti olmalıydı. Bu olayın ardından İslâmiyet'i inceleme cesaretim daha da gelişmişti. Adil bir mukayese yapmak için Hıristiyanlık yönünden kendimi yeteri kadar tazeledikten sonra bir incelemeyi yapacağımı ona bildirdiysem de, o aylarda İncil'i okumaya kalkıştım ama faydası yoktu. İz bırakmayan boş kelimelerden ibaretti. Herşey bitmişti! * O dönem hanımınızın size karşı olan tavrı nasıldı? O, İslamiyetle ilgili öğrendiklerini paylaşmak ve sabırla bendeki değişimleri gözlemekle yetiniyordu. Fakat her şeyi değiştiren bir şey oldu. Okuduğu kitapların birinde bir kâfir ile evlenmiş olmakla kendisinin de kâfir olduğu gerçeğini öğrenmişti. Bunun anlamı çok açıktı, artık bir arada yaşayamayacak, ayrılacaktık. Hanımım biliyordu ki, eğer ayrılırsak Amerika'da yanına gideceği bir arkadaşı veya akrabası yoktu. Türkiye'deki ailesine geri dönemezdi. Boşanma durumunda çocukların kesin olarak bana verileceğini de bildiği hâlde, bütün bu zorluklara karşı koymağa hazırdı. Zulme, destek ve sevgi eksikliğine hiç yer yoktu, benim de çocukları aynı ölçüde çok sevdiğimi ve benim himayemde kalmaları için kesin olarak mücâdele edeceğimi biliyordu. Lâkin hanımım, gerektiğinde bütün bunlara hazırdı. Onu uzun zamandır tanıyan bir kimse olarak, tuttuğu yoldan geri dönmeyeceğini biliyordum. Peki bu durumu nasıl aşmayı başardınız? Hanımımın bu konudaki net tavrı beni son derece etkilemişti ve işte o zaman gerçek Allah korkusunun ne demek olduğunu keşfetmiştim. Fedakârlık yapma sırası bana gelmişti ve artık bir karara varmak için İslâmiyet hakkında yeterli bilgi edinmek durumundaydım. Kur'ân-ı kerîmin İngilizce tercümesini alıp, Fatiha suresinden başlayarak okuyup anlamaya çalıştım. İşte, o anda bedenimdeki hisleri, bütün saçlarımın diken diken olmasını ve inkâr edilemez gerçeklerin anlaşılmasını tarif etmeye lisan kâfi gelmiyor. Tercümeyi bitirince hanımım, neler hissettiğimi sordu. Ben de, "İslâm'ın şartlarının hiçbirini inkâr etmiyorum ve İslâmiyet'i dinim olarak kabul ediyorum" dedim. Hanımımın sevincine diyecek yoktu. Elhamdülillah artık Müslüman'dım. Yeni hayata adım H Bu, yeni bir hayat demekti sizin için, peki bu hayata başlangıcınız nasıl oldu? Müslüman olduktan sonra yaptığımız ilk iş İslâm dînine göre nikâhımızı kıyacak bir hoca aramak oldu. Bu adres pek yakın olmayıp 240 kilometre uzaktaki Arif Efendi idi. Hiç unutmuyorum 1980 Ramazan-ı şerifin ilk gününe denk gelen bir cuma günüydü. Nikâhımız kıyılıp, bana da Abdullah İsmet ismini verdi. Nasıl namaz kılacağımı, hanımımın elleri ve yüzünden başka bütün vücudunu örtmesi gerektiğini bildirdi. Ehl-i sünnete göre ve Hanefi olarak dînimizi öğrenmek için bize İngilizce ve Türkçe birkaç kitap verdi. H İslam'ı kabulünüzden sonra iş hayatınızda ne tür sıkıntılar oldu? Bunun kaçınılmaz olacağını başta kabul ederek bu yola koyulmuştum. Ama yine de omuzlarımda bir tonluk bir yük var gibiydi. O zamanlar dünyanın en büyük sigorta şirketinin büyük acentelerinin birinin başındaydım. İslâmiyet'i kabul edişimi ve yeni ismimi bölgemde çalışanlara ilan edeceğimi şirketin Ana Bilgi Müdürü Yardımcısına bildirdim. Artık ismim Donald E. Alden Jr. değil, Abdullah İsmet'ti. Başta işlerimin bozulması kaçınılmaz gibi gözükse de kısa sürede her şey yoluna girmişti. H İşyerinizdeki olabilecek gerginlikleri göze alıp neden isminizi hemen değiştirme gereği duydunuz, bunu sonraki bir tarihe atamaz mıydınız? Her şeyden önce din bir oyuncak değil. Ben İslamiyet'i seçtikten sonra geçmiş hayatımda ne varsa onlara da bir perde çekmek durumundaydım. İçimde en küçük bir muamma olmamalıydı. Evet, ilk aşamadaki bazı sıkıntılar çektiğim doğrudur ama bir insan Allahü teâlâ seviyor ve onun emirlerine inanıyorsa olabilecek her türlü gerginliğe de göğüs germesini bilmeli. Binlerce kitap dağıttım H Peki Amerika'da İslamiyet'i istediğiniz gibi yaşama imkânı bulabildiniz mi? Şunu açık bir biçimde söylemeliyim ki Allahü teâlâ dinini yaşamak isteyene yardımcı oluyor. Evet Müslüman olduktan sonra 5 yıl boyunca mensubu olduğum yeni dinimi elimden geldiğince yaşamaya çalıştım. Yalnızdım, pek hoşnut olmasalar da çalıştığım iş yerinde namazlarımı bile kılıyordum. Okuduğum kitapların birindeki Hadîs-i şerîfte, "Birbirinize Müslümanlığı öğretiniz. Emr -i marufu bırakır iseniz, Allahü teâlâ en kötünüzü başınıza musallat eder ve duâlarınızı kabul etmez" buyuruyordu. Bunun üzerine Türkiye'den binlerce İngilizce, Arapça ve Türkçe İslamî kitaplar getirttim ve Müslüman dostlarımla birlikte tek tek dağıttık. H Herkes Amerika'ya gidip yerleşme hayalleri kurarken siz nasıl oldu da gelip Türkiye'ye yerleştiniz? Bu sorunun o kadar çok muhatabı oldum ki bilemezsiniz. Bunlardan ilkini 1985 yılında ailece Türkiye'ye geldiğimiz gün yaşadım. Uçaktan iner inmez atladığımız taksideki şoför, "Sen deli misin be kardeşim, millet Amerika'ya gitmek, orada yaşamak için can atıyorken senin ne işin var burada" diyordu. Evet, bu herkese çok ilginç gelmişti ama bu kararı vermem için de hayli geçerli sebebim vardı. Öncelikle Peygamber efendimizin yolundan giden Ehl-i sünnet Müslümanlar burada yaşıyordu, bunu okuduğum kitaplardan öğrenmiştim. Ama bu kararı vermemde en etkili olan kitap İmâm-ı Gazâli Hazretlerinin eseriydi. Nasihatinde, son nefeste imanla gitmek için bir rehberin, bir mürşidin olması gerektiği yazıyordu, aksi takdirde bu mümkün olamayacaktı. Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye kitabının İngilizce'sini okuduktan sonra artık yeni adresimin Türkiye olduğuna karar verdim. 7 ve 10 yaşlarında olan çocuklarım da artık dini eğitim alma yaşına gelmişti. Bu ilmi güvenilir ve doğru kaynaktan verebilmeliydim. Bunun adresi de elbette Türkiye'ydi. Şimdi çocuklarım yetişti, ne namaz, ne de oruç borçları var. Bir baba için bundan daha mutluluk verici ne olabilir ki?.. Namaz da mı kılıyorsun? H Peki Türkiye'de aradığınızı bulabildiniz mi? Türkiye'ye geldikten sonra bazı Müslümanların bana "Sen namaz da mı kılıyorsun?" kabilinde hayretle sorular yöneltmesi beni şaşırtmıştı Bu inanılmaz bir şeydi benim için, zira imandan sonra ilk şartın namaz olduğunu bir dinde böyle bir soruya muhatap olmak beni kahrediyordu doğrusu. Ama herşeye rağmen Müslüman bir ülkede yaşamak bir nimet, bunu yaşayan bilir. Allahü teâlâ insana, din kardeşine karşı öylesine büyük bir sevgi veriyor ki, inanın bu muhabbet dünyadaki her şeye bedel. Evet, 19 yıldır Türkiye'deyim ve inşallah son nefesimi de bu topraklarda vermek istiyorum. Allahü teâlâ bizi, İslamiyet'e en iyi hizmet edenlerden ve Allah'tan en çok korkanlardan eylesin! Âmin... Hadis-i Şerif Zenginlerin zekatı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ, onlara nafaka gönderirdi. Eğer fakirler, aç kalıyorsa, zenginlerin zekat vermeyişindendir. Beyit ziyâfeti Câm-i safâ gerekmez dünya-i dûn elinden Merdâneler sikâr-i almaz zebun elinden (Nev'i) Merd olan insanlar, zayıf ve düşkünlerin elinden menfaat temin etmeğe tenezzül etmezler. Bu fani dünya da, o kadar acizdir ki, ondan bir safa, saadet beklemek, mertçe hatta akıllıca iş sayılmaz. Her güne bir dua Şehid ölebilmek için duâHergün yirmi beş kere "Allahümme bârik lî filmevt ve fî-mâ ba'd-el-mevt" okuyanlar, Duhâ yâni kuşluk namazı kılanlar, her ay üç gün oruç tutanlar, yolculukta da vitr namazını terk etmiyenler, ölüm hastalığında, kırk kere "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü min-ez-zâlimîn" okuyanlar, her gece Yasîn okuyanlar, abdestli olarak yatanlar, devamlı olarak mudârâ edenler yani dini korumak için dünyalık verenler, her sabah veya akşam devamlı olarak üç kere "E'ûzü billâhissemî'il'alîmi mineş-şeytanirracîm" ile Haşr sûresinin sonunu okuyanlar "Âhiret şehîdi" olurlar. Peygamberimiz buyurdu ki, "Bu duâyı okuyan kimse, duâyı sabahleyin okursa ve akşama kadar ölürse, şehit derecesine vâsıl olarak ölür. Akşam okursa, yine sabaha kadar ölürse, aynı şekilde aynı dereceye ulaşır. Duâ şudur: Allahümme ente rabbî lâilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vaadike mesteta'tü eûzü bike min şerri mâ sana'tü ebûü leke bi-ni'metike aleyye ve ebûü bi zenbî fağfirlî zünûbî feinnehû lâ yağfirüzzünûbe illâ ente. Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn. (365 Gün Dua'dan...) Maziden nükteler Münâsebetsiz adam! İkinci Sultan Mahmud'a "Münasebetsiz Mehmet Efendi" isminde birinden bahsedilir. O da merak edip, huzuruna getirtir. Biraz konuşur, aklı başında bir adam bulunca : - Sizin için münasebetsiz diyorlardı. Halbuki pek makul konuşuyorsunuz. Mehmet Efendi dereden tepeden bahsettikten sonra birdenbire Padişah'a sorar: - Efendim, zurna çalmasını bilir misiniz? Sultan Mahmut gayet tabii bir surette cevap verir: - Hayır, bilmem. - Bendeniz de bilmem. - Ya? - Evet... Benim Bursa'da halamın damadının ihtiyar bir teyzezadesi vardı. - Evet... - O da zurna çalmasını bilmezdi. Sultan Mahmut mabeyinciye işaret eder: - Çıkarın şu herifi, şimdi bayılacağım!.. Bunları Biliyor musunuz? Sarayın gerçek yüzü Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazar Osmanlı kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre değerlendirip, "kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına mukabil, yıllarca İstanbul'da yaşayan "Muhteşem İstanbul" kitabının yazarı Gerard de Nerval, Osmanlı saray kadınları hakkında şunları yazar: "... saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer âlim olduklarını söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur. Çünkü saraya giren her kadın, tarih, edebiyat, resim ve coğrafya konularında çok ciddi bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu, sanatkâr veya şairdirler" Ramazanda fiyatlara zam yapılmaya! Ramazan ayı başlamadan evvel halkın bu ayı daha rahat ve huzurlu bir şekilde geçirmesi için hükümet tarafından bazı tenbihnâmeler neşredilirdi. Bunlar, bazı kuralları içeren bir nevi yönetmeliklerdi. Ramazan günleri ve gecelerinde bu aya hürmeten evlerin, sokakların ve dükkanların temizliğine itina gösterilmesi, padişahın şehri ziyaretleri sırasında ahalinin nasıl davranacağı, kadınların arabalı arabasız gezintilerde uyması gereken kurallar ve sosyal hayatın düzenini bozacak hareketlerden ve tavırlardan kaçınılması bu tenbihnamelerle açık bir şekilde halka duyurulurdu. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde rastladığımız 1807 tarihli belge ise bu tenbihnâmelere ilginç bir örnek. Ramazan-ı Şerifin yaklaşmasından dolayı gerek ekmek, gerekse eşya fiyatlarının inip çıkmaması hususunda koyulan narha dikkat edilmesini tembihleyen belge, nahr defterinin mahalle imamları ile bakkallara gönderilmesini emrediyor. (4. Mustafa dönemi, Hat-ı Hümâyûn, No: 53351) Halifenin kanaâtkârlığı Ömer Bin Abdülaziz'in oğlu mektepten ağlayarak gelir. Peder-i âlileri sebebini sorduğu zaman, oğlu, "Babacığım, arkadaşlarım beni ayıplayarak, yama ve eski elbise giymişsin, sen halife oğlusun böyle gezmek sana yakışır mı dediler" diye cevap verir. Ömer Bin Abdülaziz de hemen hazinedârına bir kâğıt yazarak, aylıklarına mahsuben, ay sonuna kadar 20 akçe verilmesini ister. Hazinedarı da, "Ya Halife, eğer ay sonuna kadar yaşayacağınıza emin iseniz, bizi de emin edin, emrinize uyarak verelim" diye cevap gönderir. Yüce halife bu cevabı alır ve oğluna da okuyarak: Ey oğlum, yine sen bu elbise ile mektebe git, ilim ve irfan tahsiline gayret et. Zira ben göz açıp yumuncaya kadar nefsime emin değilim, buyurur. Hedef eğitim olmalı Hayatının 37 yılını Amerika'da geçirmiş olan Abdullah İsmet, özgürlükler ülkesi diye bilinen Amerika'ya gidip yaşamak isteyenlere de bazı tavsiyelerde bulunuyor. Son yıllarda özelikle gençlerin rağbet ettiği Amerika'nın kimileri için hüsranla da sonuçlanabileceğinin altını çizen İsmet, öncelikli hedefin eğitim olması gerektiğini söylüyor. Türkiye'den giden gençlerin ancak yüzde 2-3'ünün iyi bir üniversite eğitimi alabildiğini kaydeden İsmet, "Elbette ilim neredeyse oraya gidip almalı ki bu bir Hadis-i Şerif... Amaç sadece Amerika'ya gidip bir şekilde oraya yerleşmekse bunu o kimse her yönüyle değerlendirmeli. Zira Amerika televizyonlarda lanse edildiği gibi de çok kolay bir ülke değil. Gençlerin ahlâki anlamda batağa düşmeleri için her türlü ortam hazır. Gençlerimizin en büyük eksiği dinleri hakkında yeterli bilgi sahibi olmamaları. Hal böyle olunca onların batağa sürüklenmesi de çok kolay oluyor. Önemli olan orada imanı muhafaza edebilmek ve fitneye sebep olmadan Müslüman kimliğini layıkıyla temsil edebilmek" diyor. Mantarlı Türkmen Böreği Malzemeler: 3 adet jilyen doğranmış havuç, 50 gram fasulye, 50 gram mantar, 1 adet yufka, 100 gram galete unu, 2 adet yumurta, 150 gram sıvı yağ, 1 adet soğan, ince doğranmış soğan, tuz, karabiber, kırmızıbiber. Yapılışı: Yufkalar dörde kesilir. Bir tavada havuç, soğan ve fasulyeler sotelenir, tuz ve karabiberi atılır. İnce doğranmış mantarla kırmızıbiber ilave edilip sotelenir. Hazırlanan iç yufkalara taksim edilir. Kenarları kıvrılıp rulo halinde sarılır. Önce yumurtaya ve galeta ununa bulanarak kızartılır. Soya sosu ile servis yapılır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.