Eskiden ne Allahü teâlâyı zikreden diller, ne de onları sayan ellerdeki tespihler terk edilmemiş. Allahü teâlâyı sadece insanoğlunun değil, yer gök, canlı cansız velhasıl her mahlukatın zikrettiği gerçeğini bilen eskiler, O'nu hatırlamak için ellerinden düşürmedikleri tespihlere ayrı bir önem vermiş. 910 yılında Bağdat'ta vefat eden büyük alim Cüneyd-i Bağdâdî "kuddise sirruh" tespih hakkında: "Beni Allahü teâlâya yaklaştıran bu nesneyi terk edemem" buyurarak, ölüm döşeğinde dahi tespihi elinden bırakmamış. Allahü teâlâyı zikretmenin bir aracı olarak gördüğümüz tespihlerin adeta bir sanat eseri halini alması ise Osmanlı döneminde olmuş. Özelikle Beyazıt Camii gibi büyük selâtin camilerin avlularında kurulan sergiler ve Kapalıçarşı'daki tespihçilere uzak memleketlerden alıcıları gelirmiş.19. yüzyılın sonlarında Kapalıçarşı çevresinde 300'den fazla atölyede tespih taneleri tek tek işlenirmiş hünerli ellerde. Bin bir çeşit tespihler sadece İstanbul ve çevresinde değil, hac mevsiminde Kâbe'ye gönderilirmiş. Meyve çekirdeğinden zümrüte Yüzyıllardır devam eden bu sanat hâlâ benzer tekniklerle yapılıyor, eklenen birkaç torna tezgâhı o kadar. En kıymetli taşlardan, en harcıalem meyve çekirdeğine kadar her çeşit tespih imal ediliyor. 33'lük, 99'luk, 500'lük ve 1000'lik taneler halinde armudi, servi, şalgami, beyzi, üstüvane" gibi çok değişik biçimlerde yapılıyor. Eski tespihlerin yapımında çeşitli taşlar, kabuk, kemik, diş, boynuz, fosiller, camlar, ceviz türünden meyveler ve çeşitli ağaç türleri kullanılmış. Taş tespihlerde en çok kullanılan malzeme, zümrüt, yakut, inci, lapis, firuze, akik, yeşim, yıldız taşı, mercan, sedef, necef, kantaşı ve lületaşı olarak sıralanıyor. Kabuk, kemik, boynuz ve diş türü malzemelerin kullanıldığı çeşitlerde ise fildişi, balık dişi ve kemiği, hatta su aygırı, mamut gibi hayvanların dişleri ve kemikleriyle kaplumbağa kabuğu, gergedan, keçi ve geyik boynuzlarından faydalanılıyor. Çeşitli kehribarlar ve Oltu taşı (Erzurum taşı) da fosillerden yapılan tespihlerin ana malzemelerinden. Cam tespihlere gelince, Beykoz boncuk, çeşmibülbül ve kristal türlerini unutmamalı. Hindistan'da yetişen bir bitkinin meyveleri olan kuka ve narçılı da tespih yapımında kullanılan malzemeler arasında.Ağaç tespih türleri arasında ise siyah sert abanoz, koyu kahverengi demirhindi, gül ağacı, zeytin ağacı, sandal ağacı ve sakız ağacı bulunuyor. Küçük taneli tespihlere "zenne" yani kadın tespihi deniyor. Durak veya nişaneler her 33 tanede bir konulan ve tane dizisinden dışarıya doğru sarkan bölümleri. Pul, imameden itibaren yedinci veya beşinci taneden sonra konuyor. İmame ise, tane, nişane ve pulları iki uç halinde bir araya getirerek ipliklerin içinden geçirildiği, sanatçının yeteneğini gösteren en önemli parçalardan biri. Tespihe imameden sonra kamçı denen bir kordon bağlanır ve kamçının üst tarafına ise, Türk başı denilen dört zincirin ucuna bağlanan taneler takılır. Tepelik veya hatime ise kamçının üst ucunda bulunur. Bir tespihe 1000 altın Türklerin tespih ustası ve tespihe verdikleri değeri anlatmak için Padişah II. Mahmut'un Mevlânakapılı Mahmut ustanın evine kadar gelip kürevi tespih çektirdiği anlatılır. 1900'lü yılların başlarında altın çakmaklı Yeşim bir tespihin 1000 altına satılabildiğini söylersek maddi olarak verilen değerde iyice ortaya çıkmış olur. Ne denli doğrudur bilinmez ama tespih ustası Erzurumlu Mehmet Efendinin, "Bir sene zarfında ancak bir 99'luk tespih yaparım, yüz altına satarım" dediği söylenir. Bu zat yaptığı tespihlerin ilk 33'üne "Sübhanallah", ikinci 33'üne "Elhamdülillah", üçüncü 33'üne de "Allahüekber" yazısı ve duraklarına, imâmesine de ara duaları kazırmış. Bu oldukça ince bir sanat ise de, siyah kehribar (Erzurum taşı) nispeten yumuşak bir madde olduğundan böyle bir tespih bir senede ancak yapılabilirmiş. Yeşim gibi sert bir taş ise, ancak on senede yapmak mümkünmüş... Hadis-i Şerif Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır. (İbni Ebiddünya) Beyit ziyâfeti Olmuş o kadar halk-ı cihân merkte üstad Kim sabıka-i şöhret-i şeytan unutulmuş (Nabi) (Herkeste düzenbazlığa istek ne meraktır Şeytan dediğin usta değil, artık çıraktır) Her güne bir dua Kabir ziyaretinde okunacak duâlar Kabristana gelen bir kimse, ayakta, Esselâmü aleyküm, yâ Ehle dâr-il kavm-ilmü'minîn! İnnâ İnşâallahü an karîbin biküm lâhikûn, der. Sonra, besmele ile on bir İhlâs ve bir Fâtiha okur. Sonra, Allahümme rabbel-ecsâdilbâliyeh, vel-ızâmin nahire-tilletî harecet mineddünyâ ve hiye bike mü'minetün, edhıl aleyhâ revhan min indike ve selâmen minnî, duâsını okumalıdır. Allahümme innî eteveccehü ileyke bi câhi nebiyyike'l-Mustafa nebiyyi'r-rahme, en lâ tüazzibe hâzihi'l-meyyit, derse kabirdeki meyyitin günahları afvolur. Belgelerin diliyle... Anavatan Osmanlı Rusya'ya iltica ettikten sonra orada rahat edemediklerinden anavatanları olan Osmanlı topraklarına dönmek isteyen 30 Rum ailesine izin ve yol harçlığı verilmesine dair irade. 1865 yılında Abdülaziz döneminde çıkarılan bu irade Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde muhafaza edilmektedir. (İrade Hariciye, Nu: 12463) Maziden nükteler Telâşa ne hacet Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telâşla: - Sultanım, 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: - Biz de onlara yaklaşıyoruz... Özbek pilavı Malzemeler : 280 gram pirinç, 40 gram sıvı yağ, 3 su bardağı et suyu, 150 gram kuzu eti, 2 fincan yeşil fıstık, 1 çorba kaşığı margarin, tuz Yapılışı : Etleri bir tencereye koyup yağ ilave edin. Ara sıra karıştırarak 35 dakika pişirin ve fıstıkları sıcak suda haşlayıp kabuklarını soyun. Pirinci tuzlu ılık suda ıslayıp 30 dakika sonra 4 sefer yıkayarak süzgeçten geçirin. Tencereye yağı koyup kızdırın. Pirinci ilave edip 5 dakika kavurun ve tuzunu atın. Karıştırdıktan sonra fıstığı ve pişmiş etleri ilave edin. Kaynar et suyunu verip suyunu çektirin.10 dakika demlendirin ve karıştırıp servis yapın. Baş tacı seccadeler Osmanlı'da toplumun tespihler kadar önem verdiği bir başka şey de seccadelerdi. Zira seccadeler İslam inanış ve ibadetiyle kaynaşmış bir öğe olarak önemli bir yer işgal ediyordu. Her evde kalabalık bir cemaate yetecek kadar seccade mutlaka bulunurdu ve ramazanın gelmesiyle bunlara yenilerinin eklenmesi de âdet halini almıştı. Evlerde her nevi seccade bulunmasına rağmen halı olanlar elbette en makbul olanıydı. Halı seccadelerin en seçkin örnekleri Gördes, Uşak, Kırşehir, Avanos, Selanik, Kula, İzmir, İsfehan, Şiraz ve Mısır'da dokunmuş seccadelerdi. Bunlar dışında Velense olarak bilinen bir örtü olarak karşımıza çıkan tür, Anadolu ve Balkanlar'da yaygın bir talep görmüştü. Bunların en güzel örnekleri Karaferye'de dokunurdu. Bu dokuma tekniğinde yapılan seccadeler üzerinde sivri kemerli mihrap nişi kontur halinde sarı ve mavi veya sarı renkle işlenirdi. Manyaluka seccadeleri adını Bosna'daki bir yerleşmeden almakta olup, koyu renk zemin üzerine çiçek şeklinde renkli çuha parçaları işlenerek, etrafına ince kaytan çevrilerek yapılırdı. Aralarda da sırma teller konularak süsleme etkisi artırılır. Arakkiye adıyla bilinen keçe seccadeler tiftikten dövülerek yapılır ve renkli ipek iplikler veya klabdanla işlenirdi. Bunlar dışında hafifliği sebebiyle hanımların günlük olarak kullandığı yazma yüzlü seccadeler de vardı. Bu tip seccadeler düz renk zemin üzerine çeşitli renklerde çiçek desenleri ihtiva ederdi.