Bir vakıf insan...

A -
A +

Meslekte 20 yılım Vakıf Gureba'da geçti. Bizimle temas edenler, nasıl biri olduğumuzu bilir. Bir dönem başhekimliğini de yürüttüğümüz Vakıf Gureba İstanbul'un göbeğinde. Medyanın da gündemindedir hep. Ne kadar iyi yönetilirse o kadar iyi hizmet verir. Bu hizmet sadece İstanbul'a değil Türkiye'ye bile verilebilecek kadar önemlidir. Hastaneye 1989'da gelmiştim. Daha o yıllarda bizim Ordu'dan bile buraya hasta gelirdi. Şimdi de öyle midir bilmiyorum. Bizim orada otobüsler gündüz saat 3'te kalkardı. Vatandaş sabahleyin otobüsüne biner, sabah 08.00'de Topkapı'ya inerdi. Şimdi Otogar'a iniliyor. Vatandaş hastasıyla birlikte sabahın erken vaktinde doğruca Vakıf Gureba'ya gelir, öğleye kadar muayenesini olur, ilacını falan alır; öğleden sonra da saat 16.00'da tekrar otobüsle memleketine dönerdi. Ben onlara sorardım: -Yahu niye bunca yolu tepip de buraya geliyorsunuz? -Birincisi, sana güveniyoruz, onun için geliyoruz. İkincisi, tanıdık tanımadık demeden bizim işimizi görüyorsun. Üçüncüsü de, (o yıllarda) bizim Fatsa'da Ordu'da, Samsun'da işimiz en erken 3 günde bitiyor. Gidip gelmek daha zor ve masraflı oluyor. Buraya onun için geliyoruz. Sadece Ordululara mı böyle bir hizmet veriyordum? Asla... Ben kapıdan içeri gelen hastamın nereli olduğuna kim olduğuna, kimin nesi olduğuna falan bakmam. Birinci baktığım husus "Hasta mıdır?" İkinci baktığım husus "Vakıf Gureba Hastanesinin ilgilenmesi gereken bir garip midir?" Eğer garip ise ve hasta ise derhal gereken hizmet verilir. Benim doktorluk anlayışım budur. Vakıf Gureba'yı vakfeden II. Hanım Sultan burayı kurarken, oraya bir sürü de gelir bağışlamış. Terkos Gölü bile bu hastanenin akarıymış. Hanımcağızın niyeti halismiş ki 1843'ten bu yana hastane hiç kesintisiz hizmet veriyor. Bezm-i âlem Valide Sultan ismi de baki olarak yaşıyor ve yaşayacak. Kanun gereği bütün hastaneler (150 tane) Sağlık Bakanlığına devredilmesine rağmen Vakıf Gureba bundan istisna tutuldu. O kanunun gerekçesi de şuydu: "Mazbut vakıf hastaneleri devredilemez." O da bir tek Vakıf Gureba idi. Hatıramı Başbakanımız, Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili bir anekdotumla tamamlayayım: Yıl 1996... Benim bir hocam vardı. O yıllarda bir üniversitede hocaydı. Şimdi de bir hastanede başhekim. O zaman Recep Tayyip Erdoğan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Kendisiyle de hasbelkader bir tanışıklığımız var. Hocam hastaneye ziyaretime gelmişti. Hoş beş sonrası demiştim ki: "Hocam, gel seni Belediye Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile tanıştırayım..." Birlikte kalkıp belediyeye gittik. Bir toplantıda imişler. Biraz bekledik. Çay molası verilen zamanda kısa bir görüşme yapıldı. Sonra onlar toplantıya devam ettiler. Biz dışarı çıktık. Dışarı çıktığımızda Hocama duygularını sordum: -Nasıl buldun? Hoca'nın söylediği söz çok enteresandı: "Allah eğer bir kulunu severse, o kulunu diğer kullarına da sevdirir." Ben de başka bir şey sormaya gerek duymadım. Aradan yıllar geçti... Herkese ve her şeye rağmen millet "Tayyip Erdoğan" dedikçe hep o güzel tespiti yapan Hoca'm gözlerimin önüne gelir. Ben şunu biliyor şunu söylüyorum: Arkadaş, bu memleketi sevenle sevmeyeni bu millet iyi ayırıyor. Söylemlerinden, hareketlerinden tavrından anlıyor. Hatta o bağırıp çağırırken, hırçınlık yaparken bunu memleket için mi yapıyor kendi menfaati için mi, millet anlıyor. Bunun örneklerini çok önce de gördük şimdi de görüyoruz. Opr. Dr. Şenel Yediyıldız-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.