“Dünyada iyilik etmek kadar güzel ne vardı? Öyleydi de niye herkes iyilik edemiyordu…”
Geçenlerde bir sosyal paylaşım sitesinde gördüğüm video ile hayretten hayrete düştüm. Gözlerim doldu geldi inanın. “Dünyada böyle insanlar kaldı mı Allah’ım?” dedim kendi kendime. Dilimin döndüğü kadar anlatayım size…
Bir kuyumcunun dükkânından içeriye bir anne ile bir kız giriyor. İkisi de mağdur durumda, hâllerinden belli… Kadın cüzdanından çıkardığı bir yüzüğü satmak istiyor. Kuyumcu yüzüğü alıp baktığında bunun orijinal bir çalışma olduğunu anlayıp soruyor?
-Bu yüzük sizin mi?
-Evet?
-Bir hatıra mı?
-Annemin hatırası.
-Niçin satıyorsunuz öyleyse?
-Paraya ihtiyacımız var… Mecbur kaldık…
Kuyumcu yutkunuyor. Yüzüğün fiyatını hesap ediyor. Kararsız bir şekilde hanımefendiye parayı takdim ediyor… Kadın parayı alıp saymaya bile yüzü olmadığı için arkasını dönüp giderken kuyumcu sesleniyor:
-Buyurun bu da annenizin hatırası olan yüzüğünüz…
Şaşırıyor anne kız? Çünkü sattıkları bir yüzük bu… Ama niye kendilerine geri veriyor ki kuyumcu? Derken göz göze geliyorlar kuyumcu ile… Diyor ki kuyumcu:
-Bu yüzük sizde kalsın… İhtiyacınız olup da satmak istediğinizde yine beni ararsınız…
Yani kuyumcu yüzüğü satın alıyor, sonra da ihtiyaçtan kendilerine annelerinden yadigâr kalan bu yüzüğü yine onlara hediye ediyordu... Kadıncağız ve yanındaki kızı duygulanıp ağlarken aslında kuyumcu da ağlamamak için kendini zor tutuyordu…
Bu bir mizansen değildi, bir hikâye değildi. Bir kuyumcu dükkânının gizli kamerasına yansıyan görüntülerdi…
Dünyada iyilik etmek kadar güzel ne vardı? Öyleydi de niye herkes iyilik edemiyordu…
Yıllar önce ben çocukken anneciğimle birlikte yaşadığımız bir hatıra canlandı gözümde… Babam bir iş yerinde neredeyse karın tokluğuna çalışıyordu. Aslında çalıştığı iş yerinin patronu çok cömert bir insandı. Ama işçisine az veren fabrika servis şeflerinden haberi yoktu... Ay sonuna doğru paramız kalmazdı. Anneciğim evin geçimini sağlamak için dört bir taraftan kısmaya başlardı… Bir gün birlikte pazara gittik. Cebindeki on iki lira vardı. Bir tezgâhtan domates alacaktık. Bir veya iki kilo domates… Zaten et alamıyorduk… Kıyma derseniz ayda yarım kilo aldığımızda evde bayram ediyorduk. Maaş aldığı gün alıyordu babam. Maaş günü de bize bayram günü gibi geliyordu…
Annem iki kilo kadar patates almıştı… İki kilo kadar da kuru soğan… Şimdi de bir iki kilo domates alacaktık... DEVAMI YARIN