“Olacakla öleceğe çare yok”

A -
A +

“Balıkesir’den 15.00 sularında Bursa’ya hareket ettim. Şartlar yolculuk için çok uygundu...”

 

 

 

 

 

Efendim ben 45 yıllık şoförüm. Ülkemizin Marmara ve Ege bölgesinde daha fazla olmak üzere hemen her yerinde araba kullanmışımdır. Halen de kullanmaya devam ediyorum.

 

Bu süre içinde ufak tefek sürtünme ve dokunma dışında kazam olmamıştır. Trafik kurallarına azami riayet gösteren, dikkatli, hızı sevmeyen, sessiz, sakin, sabırlı bir insanım.

 

Ama öyle bir kaza yaptım ki aradan bir ay geçtiği halde hâlâ “Ben bu kazayı nasıl yaptım?” diye kendi kendimi sorgulamadan edemiyorum.

 

O kadar dikkatli olmama ve kurallara uymama rağmen nasıl böyle bir kaza yaptım diye işin içinden çıkamıyorum. Günlerce düşünmeme rağmen çözemediğim bu kaza olayında son olarak şuna inandım ki: “Olacakla öleceğe çare yok” demişler.

 

Benim de başıma böyle bir kaza geldiğine bu kanaate vardım. Öleceğe zaten çare yok bunu biliyoruz ama olacağa çare yok diye bir şeyi de kabullenmemiz gerekiyormuş. Yani ne kadar dikkat edersen et hangi tedbiri alırsan al bir şey eğer olacaksa buna çare bulmak mümkün olmuyor. “Tedbir takdire çare olmuyor.” Benim yaptığım kaza da bunun gibi bir şey.

 

Bir ay önce özel aracımla Balıkesir’den saat 15.00 sularında çıktım ve Bursa ya hareket ettim. Bütün şartlar yolculuk için çok uygundu, hava güzel, yollar fazla kalabalık değil, uykumu güzel uyumuşum; sağlığım moralim yerinde...

 

Yeniköy mevkiinde otobana girdim ve süratimi fazla artırmadan yola devam ettim. Kullananlar bilirler otoban yollarında seyahat ederken, şehir merkezlerine uğranmaz bütün ihtiyaçlarını oksijen kabilinden dinlenme tesislerinde karşılarlar.

 

Eşim her yolculukta ön koltukta oturur, hiç araç kullanmadığı hâlde bazen benden daha iyi şoför olur, her şeye karışır! Dikkatim kaybolursa veya hız sınırını aşarsam beni uyarmaya çalışırdı. Ancak bu defa ameliyat olduğu için mecburen arka koltuğa uzanmış, uykuya dalmıştı.

 

Epey yol almış Susurluk Kemalpaşa Karacabey kavşaklarını geçmiştik. Uludağ uzaktan görünmeye başlamıştı. Yola çıkalı bir saati aşmıştı. İlerlerken yolların ip gibi düzgün olması ve biraz da trafiğin az olması nedeniyle bende az da olsa bir uyku ve rehavet hâli başladı.

 

Az da olsa esniyor, gözlerimi açıyor kapıyor ellerimle ovuşturuyordum. Uykum dağılsın diye güneş gözlüğünü taktım olmadı, uzak gözlüğü taktım olmadı; radyoyu açtım dinleyeyim diye olmadı. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.