Orada yemek artığı olmaz

A -
A +
"Elinde bir çanak vardı. Yoğurt kabı kadar bir çanak. O çanağın içine süt tozu döktü. Üzerine su ilave ederek onu bulamaç yaptı."

Yeğenim üç dört senedir Senegal'de çalışıyor. İki üç ay öncesinde ses tellerinde bir sağlık problemi olduğu için Türkiye'ye geldi. Ankara'da ameliyat oldu. Birkaç hafta süreyle Ankara'daki kız kardeşinde misafir kaldı. Bu sürede hanımı ve çocukları Senegal'deydi çünkü çocukların okulu filan devam ediyordu.
Ankara'da tedavi süresi tamamlanıp da Senegal'e gidecekken, sağ olsun halamı da ziyaret edeyim demiş.
Çok özlemişiz... Akşam geldi elimizi öptü. Geçmiş olsun dedik. Durumu çok şükür iyiymiş. "Çoluk çocuk nasıl, Senegal nasıl?" dedik. Neşeden, sevinçten, herkes bir soru soruyordu. Çocuğun her cümlesi sonu gelmeden başka bir cümleye çevriliyordu.
Bu arada akşam yemeği hazırlamıştım. Sofra öylesine ahım şahım bir davet sofrası da değildi ama fena da sayılmazdı...
Neşeli bir ortamda yedik akşam yemeğini. Sofrada bir sürü yiyecek artmıştı. Hiç dokunulmamış olanlar da ayrıca duruyordu. Laf lafı açıp da Senegal'de hayatın nasıl olduğun sorduğumuzda yeğenim sofrayı gösterdi farkında olmadan. Dedi ki:  
"Hala, şu sofrada bulunan yiyecekleri oranın halkı bilmez bile. Orada yemek artığı diye bir şey olmaz. Çünkü bunlar yerli halkı için ziyafet gibidir."
Hayret içinde ve acıma hissiyle yeğenimi dinlemeye başladık. Yeğenim tabaklarda arta kalan ve az sonra çoğu çöpe gidecek olan yiyeceklere bakarak bir anısını paylaştı:
"Bir gün sahurda, Senegalli bir işçiyi sahur yaparken gördüm.
"Size de ikram edeyim" dedi.
Misafirperverlikte bulundu.
"Sağ ol sen devam et" dedim. Oradan ayrılırken yüreğim acıdı. Sofrasında olan neydi biliyor musun hala?
Önünde bir çanak vardı yoğurt kabı kadar.  Çanağın içine biraz süt tozu döktü. Üzerine de su ilave ederek onu bulamaç yaptı. Sonra bu bulamaca çeyrekten biraz fazla kuru ekmeği batırarak yemeye başladı.
Sahur yiyeceği işte bu kadardı. Bu işçi bu sahur ile ta iftara kadar banttan kamyona 50 kg'lık torbalar taşıyacaktı.
Hemen herkes bu derece fakirdi. Ama niye böyle? Meğer oranın Müslüman halkı yıllar yılı Fransız sömürgesinde kalmış. Çalışmayı üretmeyi unutmuş. Düşünme ve akıl etmeyi bilmiyorlarmış. Sömürge baskısına karşı dededen toruna hep aynı tembih gelmiş.
"Bir makine gibi ol, seni çalıştırmadan sen çalışma."
              Hamide Salih- İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.