“Tamirat için malzemeyi aldım ama testerem yoktu. Aklıma Ragıp Baba’dan istemek geldi...”
Yıllar önceydi… İlk tayinim Anadolu’nun beş bin nüfuslu bir kasabasına çıkmıştı. Burayı çok sevmiş hatta bir ömür boyu burada kalmayı düşünmüştüm.
Evim kasabanın dışında, bahçe içinde tek katlı 70 m²’lik şirin bir evdi. Sahibi Almanya’da iken vefat etmiş ve ev kasabadaki yeğenlerine miras kalmıştı. Onlar da evi kiraya vererek aslında harabe kalmasını ve yıkılmasını önlüyorlardı.
Benden önce evde yine bekâr bir öğretmen kalmıştı. Badana yapmadan önce onun izlerini, her yerde görebiliyordum. Faruk Nafiz Çamlıbel gibi şiiri seven birisiymiş. Aklına geldiği her yerde bir iki mısra ya da dörtlüğünü duvara döktürürmüş.
Evi badana yaptırdığım usta bana “bu arkadaş ya âşık ya da iyi bir şairmiş" dedi. Can sıkıntısından usta ile gün boyu konuştuk. O da Memleket Hikâyelerindeki ayakkabı tamircisi gibi bir yandan “ha”, “ya” öyle miymiş?” gibi beni dinliyor, bir yandan da hiç aksatmadan badanasını, boyasını sürdürüyordu...
Gerçekten işini bitirip de giderken ben de o hikâyedeki “çiviler ağzına batmıyor mu?” diye soran ve Türkçeye hasret o minik Türk çocuğu gibi bir tuhaf olmuştum. Usta da benim mahzunluğumu anlamış ve giderken tembih etmişti:
“Başın sıkıştığında sana bu çevrede en iyi yardım edecek olan Ragıp Baba’dır” dedi ve uzaktan evini de gösterdi.
Ben de kendisine teşekkür ettim. “Ustam sağ ol. Tabii ki komşulara ihtiyacım olur. Nasıl iyi bir adam mı bu Ragıp Baba?” dedim. Bana döndü, o zamana kadar hiç takınmadığı bir çehre ile:
“O mu? O insanın hasıdır. O’nun insan hâlinden anlayan kocaman bir yüreği vardır” dedi.
Ustayı yolcu ettim. Bu arada Ragıp Baba'yı da aklımın bir köşesine yazdım. Okullar açılmadan evimin eksiklerini gidermeye çalışıyordum. Sıra bahçenin çitine gelmişti. Çiti tamir edebilirsem bahçeye kışın yetişen sebzelerden de ekmek istiyordum. Tamirat için her türlü malzemeyi aldım fakat testerem yoktu. Aklıma Ragıp Baba’dan istemek geldi.
Acaba bir basit testere için o adam rahatsız edilir miydi? Bu duyguyla çekinerek de olsa kapısına kadar gittim. Enteresandı, daha ben ziline basmadan o kapıyı açtı:
“Buyur yeni komşum hoş geldin” dedi. Beni zorla da olsa içeriye davet etti. Evde gördüğüm manzara beni hem şaşırttı hem hayli duygulandırdı... DEVAMI YARIN