Alev Alatlı ve mefhumlarımız

A -
A +
Yakın zaman evvel vefat eden mütefekkir, münevver ve yazar Alev Alatlı hanımefendi kalemi, mefkûresi ve gönlüyle necip milletimize derdiyle dertlenmiş; sayısız eserleri ve TV programlarıyla ufuk açmış müstesna bir âlimeydi. Kendisi bir konuşmasında dilimizden düşmeyen, “etik” kavramıyla alakalı şöyle bir izahat yapmıştı:
Türkçe’de, “etik” denilen moda kelimenin yerine derin manasıyla “ahlak” mefhumu vardır. “Etik” ya da “etik değil” derken işi hafife alıyor; manayı da kaybediyoruz. Bunun yerine “ahlak”, “ahlaksızlık”, “edep” veya “edepsizlik” veya “hayâsızlık” gibi kendi mefhumlarımızı neden tefekkür etmiyoruz?
Bu izahtan hareketle kendimize ait mefhumları, isimlendirmeleri ele almaya çalıştım. Mesela “hemhâl olmak” mülahazası, fiili vardır. Israrla, ithal “empati” kavramı kullanılır. Oysa hemhâl olmak Türk-İslam medeniyetinin şifrelerinden birisidir. “Hâliyle hâllenmek”, o hâli tasavvur etmektir. Milletimiz, tarih boyunca garip gurebanın, kendisine sığınanın, yardıma muhtacın hâliyle hemhâl olduğu için merhametlidir; imdada koşar.
Biz asırlardır biriktirdiğimiz maddi-manevi değerler, eserler için “medeniyet”; bu birikimin cemiyette, âlimlerde tezahür etmesine “irfan” deriz. “Anadolu irfanı” denen bir hakikat vardır. İrfan sahibine “arif”; arif insanı yetiştirme işine “maarif” deriz. İçi dolu, mazisi, hikâyesi olan kelimelerdir.
İngilizler, müstakil 4 Türk devletinin, Doğu Türkistan’ın ve Afganistan’ın olduğu bölgeye “middle asian” (Orta Asya) demişler. Kadim beldenin tarihi ve gerçek ismi “Türkistan’dır”. Türk birliğinden bahsedeceksek “Türkistan” adını kullanmalı, yaygınlaştırmalıyız.
Merhume Alev Alatlı’yı ve aslımız, irfanımız, lisanımız vb. hususlarda “dertlenmemize” vesile kıymetli yazar ve münevverlerimizin cümlesini saygı ve rahmetle anıyoruz. 
     Hakan Karagöz-Rehber Öğretmen
 
 
ŞİİR
 
     Göçük altında sevdam
 
Her ne yana baksam, gönlüm seni görür
Gözüm seni arar.
Ah bu intizar!
Hasretin uzadıkça uzar
Bir seher vakti kopan ayrılık
Uzayıp gidecek kıyamete kadar
 
Terk-i can eyledim garip bir seherde
Soğuk bir şubat sabahında
En güzel çağımda
Sevdamın baharında
Aşka hazırlanırken tomurcuklar
Ah yâr
Bu nasıl ruzigâr, nasıl bir efkâr?
Evveli intizar, ahiri zar.
Zamansız gidişine, zaman ağlar
Beyaz gelinliğini topraklar sarar.
Bildim gayrı zamansız gidişini
Çözüldü gönlümdeki esrar
Aşka ehil değilmiş bu diyar.
 
El ele gireriz gül bahçesine
Böyle yazılmış yazımız
Böyle verilmiş karar
Göçük altında sevdam
Saçların avucumda, yumak yumak
Gayrı zülfünü rüzgârlar tarar.
 
Dünya titrerken soğuktan
Ellerin ellerimde, sımsıcak
Mısralar boğuldu hıçkırıktan.
Enkaz altında umutlarım, kucak kucak
Nutku tutuldu kalemin
Tükendi bir bir kelam
Ah sunam!
Vah anam!
Ben bu acılara nasıl dayanam?
     İdris İspiroğlu
 
 
 
KELAMI KİBAR KİBARI KELAMEST
(Büyüklerin sözü sözlerin büyüğüdür)
 
Büyüklerimiz buyurdular ki: Eğer bir mümin Peygamberimizi "aleyhisselâm" çok seviyorsa, Allahü teâlâyı çok seviyorsa birkaç şart var, onları yerine yetirecek. 1. Onun sevdiklerini çok sevecek, sevmediklerini sevmeyecek 2. Her zaman her yerde onun nimetlerinden bahsedecek. Karanlığı anlatacak, aydınlığı anlatacak, Allahü teâlânın nimetlerini, Hocalarımızın değer ve kıymetini anlatacak. 3. Her zaman her yerde ondan bahsedecek. Başka şey anlatmaya gerek yok ki zaten. Çok şanslıyız. Yani gören bir insan, görmeyen bir insan. Gören bir mümin, görmeyen bir insan. Bazen elektrikler gidiyor, bildiğin şeyi yapamıyorsun. Gözümüzü açtılar. O kadar zifirî karanlıkta ne yaparsın; farklı ışıltı verdiler, gözümüzü açtılar.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.