Büyük şehrin tutsakları!..

A -
A +
İnsanoğlu riyayı, gösterişi, kibri o kadar çok sever ki nefis bu duyguları damarlarımızda akan kan gibi benliğimize nüfuz ettirmeye çalışır.
Bu anlamda dünyadaki bütün insanların içinde olduğu gibi bizlerin de içinde medeniyet içinde olmak, medeni olmak, büyükşehirde yaşamak gibi arzular vardır. Bunun bir adım sonrası görkemli malikânelerde yaşamak, lüks araçlara binmek, markası olan pahalı kıyafetler giymek arzusudur. Bu duygular çevremizdeki insanlara “ben” sözünü dedirtmek içindir. Aslında nefis insana en büyük oyununu “ben” duygusu ile aşılar. Buna günümüz iletişimcileri ego diyorlar. “Ben yaptım”, “ben kazandım”, “ben elde ettim” gibi… İnsan hayatında oluşan bu “ben” yani “ego” duygusu gençlikte kendimizi "ölümsüz" olduğumuz kanısına götürmektedir. “Benim evim”, “benim arabam”, “benim arsam”; sonra “benim kurallarım”, “benim isteklerim”, “benim zevklerim”, “benim tercihim” vb. sözler hayatımızı bir örümcek ağı gibi kuşatır… İnanılmaz bir soyut sarmal içinde kendi kendimizin egosunun esiri olmaya başlarız.
Hatta o kadar ki bir süre sonra insan olarak birçok “insani” duyguyu yaşayamaz hâle geliriz… Oysa bu evler, arabalar, eğlence hayatları bizlere ne kattı? Sonsuz bir nimet sandığımız şan, şöhret ve para bizi hangi huzur ortamına kavuşturdu? Dönüp kendimize sorsak “Şu hayatta kaç gerçek dostumuz ve sırdaşımız var?”, “Paramız olmasa bizleri arayan çıkar mı?” Bence büyükşehirlerde yaşayıp buranın esiri hâline gelmiş insanlarla bir hasbihâl edin. Bu insanlarda âdeta bir çiçek gibi buram buram kokan memleket hasretini hissedeceksiniz. Dostlukların, arkadaşlıkların, gösteriş ve şatafattan uzak normal hayatın insana huzur veren ortamını göreceksiniz. Büyük şehirlerde yaşayan insanlar iyi bilir. Para, şan, şöhret uğruna geldikleri bu topraklar zamanla onlar için bir zahmet tarlası hâlini almıştır. Ben merkezinden ayrılıp hiçlik merkezine dönmek koca bir hayal olmuştur...
       Mustafa Terzi
 
 
 
ŞİİR
 
             Seninle
 
Kimsenin yerine koyamadığım,
Mutluluk kapımı seninle çaldı.
Yüzüne bakmaya doyamadığım,
Mutluluk kapımı seninle çaldı.
 
Senden önce kurak çöle dönmüştüm,
Ne tebessüm etmiş ne de gülmüştüm,
Fiziksel bitmiş duygusal ölmüştüm,
Mutluluk kapımı seninle çaldı.
 
Aldatılıp hayatıma küsmüştüm,
Saçım yolmuş dizlerimi dövmüştüm,
On sekiz yaşımda iken sönmüştüm,
Mutluluk kapımı seninle çaldı.
 
Duyguyu kâğıda döktüren sensin.
Sözleri heceye böldüren sensin.
Çiçeği böceği sevdiren sensin,
Mutluluk kapımı seninle çaldı.
 
Şair Ertürk der ki, artık yeşerdim,
Dört mevsim dalımda çiçekler verdim.
Kırk yılımı mutlu senle geçirdim,
Mutluluk kapımı seninle çaldı.
 
          Şahin Ertürk-Kütahya
 
 
 
GÜZEL YURDUMUZ
 
UŞAK HALISI: Uşak, halı sanatının Anadolu'da ilk merkeziydi. Halıcılık Anadolu'ya Oğuz Türkleri ile Orta Asya'dan gelmiştir. Uşak halısı, dünyaca meşhurdu. Halıya, gelin çeyizlerinin içinde en kalıcı eşya olduğu için “kalı” diye söylendiği de rivayet edilir. Her evde halı dokunurdu. Uşak için halıcılık, ocakta bulgur tenceresi ve tandırda yufka ekmeği gibi tabii bir işti. Halının çözgüsüne, atkısına eli varmayan Uşaklı yok gibiydi. Uşak halılarının ilk örneklerindeki geometrik süsler (Orta Asya modelleri) ile Kızılderililerin dokumalarındaki geometrik süsler aynıdır. Günümüzde halı dokumacılığı eski önemini kaybetmiş olup makine halıcılığı gelişmişse de el dokumasının kıymeti tekrar anlaşılmıştır. Bir saygınlık göstergesi de olan tarihî Uşak halıları bugün; Paris Louvre Müzesi, New York Metropolitan Sanat Müzesi, Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi gibi birçok müzede sergilenmektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.