Günümüzde hemen her alanda donanımlı bir nesil yetiştirdiğimizi söyleyebiliriz elbette… Ama görmezden de gelemeyiz bu yeni neslin habersiz kaldığı, bilgiden mahrum bırakıldığı dinî tarihî ve kültürel zenginliklerimizi…
İşin garip tarafı bu zenginlikler bizim için bir anlam ifade etmese de batılı ilim adamlarının hâlen ilgilendiği ve yaşatmaya çalıştığı birer el sanatları şaheserleridir…
Neden mi söz ediyorum? Çini-seramik ve çömlek kültürümüz ve sanatımızdan…
Aslında Çinicilik Orta Doğu'ya has bir sanattır ve pek eski tarihlere dayanmaktadır. Hatta Asurlular zamanına varan bir sanat denilebilir. Orta Asya'da Turfan, Aşkar ve Koça bölgelerinde yapılan araştırmalarda, nefis Türk çini ve resimlerinin ortaya çıkmış olması, Türlerin çok eski devirlerde, 8. yüzyıldan önce, bu sanat dalında da ne kadar ileri gitmiş olduklarını göstermektedir...
Osmanlı döneminde mimarinin vazgeçilmezlerindendi bunların her biri… Ecdat asıl malzemesi olan kilden üretirdi bu şaheserleri… Önce onu çeşitli işlemlerden geçirerek kurutur, sonra fırınlarda pişirirdi belli sıcaklıkta ve belli süreler çerisinde. Belli süre içinde soğuduktan sonra desen çizilecek olanların üzerine bugün aydınger de denilen şeffaf kâğıtlara çizilip, iğnelerle delinen modeller yerleştirilirdi. Kömür tozuyla modelin üzerinden geçilerek desen seramiğin üstüne aktarılırdı. Konturları belirlenen desen boyanır. Boyalı çininin üzerine, pişince şeffaflaşan renkli veya renksiz sır çekilirdi. Böyle bir dizi işlemden geçirilen çiniler tekrar fırınlanırdı.
Çini Osmanlı mimarisinde önemli bir dekoratif unsurdu. 18. yüzyılda İznik çini ve seramik imalatının son bulması üzerine, daha önce de İznik’e destek veren Kütahya’da seramik üretimi hız kazanmıştır… Kültür Bakanlığına bağlı Türkiye’nin Ustaları adlı sitede "Günümüzde önemli çömlekçilik merkezleri arasında Eskişehir, Manisa, Bilecik, Nevşehir, Avanos, Adapazarı, Bursa, Balıkesir, Menemen, Kütahya, Konya ve Diyarbakır yer alır" denilmektedir.
Mehmet Metin Tunç
ŞİİR
Verir
Hakir görme, garip olan kimseyi,
Bazı güller bataklıkta boy verir.
Hikmetle halk etmiş her bir nesneyi,
Adaletle hepsine de pay verir.
Hiç beklenmez, âlim doğar zalimden,
Nice fidan neşet eder zulümden,
Perdelenip kem gördüğün ölümden,
Nevbahar’da keremiyle Hayy verir.
Deme! ‘Bu hayırlı’ yahut ‘hayırsız’,
Rabbim'in rahmeti sonsuz, sınırsız,
Kapı açar ötelerden, apansız,
Habibi’ne kız evlattan soy verir.
Kömürün özünde saklar cevheri,
Zifiri karanlığa ekler seheri,
Başıboş zannetme cümle âlemi,
Cüz'î iradeye ancak, re'y verir.
Fıtrata muhalif geçerse ömür,
El âlemde elmas, sendeki kömür,
Hiç altınla emsal olur mu demir?
Mihenge değende sana deyverir.
Mustafa Özkahraman-Kastamonu
GÜZEL YURDUMUZ
ADANA DÜZİÇİ: İlçe 1983 senesine kadar Haruniye adıyla, Bahçe'ye bağlı bucaktı. Pamuk üretiminin bölgede önem kazanması üzerine Haruniye hızla gelişmeye başladı. Bir süre sonra yakınındaki Hacılar köyü ile birleşti. 29 Kasım1983'te Bahçe ilçesinden ayrılarak Düziçi adıyla ilçe merkezi oldu. Düziçi ilçesi kendi ismini aldığı Düziçi ovasının kenarında kurulmuştur. Etrafı dağlarla çevrilidir. İlçenin yüzölçümü 460.90 km2dir. Doğal bitki örtüsü makidir. İlçenin kuzey ve batısını çizen Ceyhan Nehri en büyük akarsuyudur. Diğer önemli akarsu ise Sabun Çayı'dır. İlçenin kuzey-batısında Kadirli, kuzeydoğusunda Kahramanmaraş ilinin Andırın ilçesi, doğusunda Amanos Dağları ve Bahçe ilçesi, güneybatısında ise Osmaniye ili...
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri yerfıstığı ve pamuktur. Ayrıca buğday, arpa, mısır gibi tahıllar da yetiştirilir.