Çoban ile yılanın dostluğu!..

A -
A +
Ben size belki hemen herkesin bildiği, birçoğumuzun okuduğu, birçoğumuzun dinlediği bir fabl türünü anlatmak istiyorum… Fabllar genellikle hayvanlar arasında geçen konuşmadır. Genellikle de şiir şeklinde olur… Ama benim fablım hem şiir şeklinde değil hem de bir insanla bir hayvan arasında geçiyor… Hem de ormandaki bir çoban ile bir yılan arasında… Anlatayım mı yine de? Teşekkür ederim…
Çobanın bir tanesi nasıl olduysa bir yılan ile dost olmuş. Bu dost oluştan sonra da hayatı değişmiş… Çünkü çoban yılana her gün bir bakraç süt götürüyormuş… Yılan sütü keyifle içiyormuş… O da çobana gittiği bir mağaradan bir altın lira getiriyormuş. Çoban kısa zamanda bütün ihtiyaçlarını karşılamış… Zengin olmuş… Derken çobanın kısa süreliğine bir yere gidip gelmesi gerekmiş. Yolculuğa çıkmadan evvel çocuğunu çağırmış ve bu sırrını anlatarak demiş ki: “Ben böyle zengin oldum. Ama her gün yılana süt götürmek gerekir. Sen de benim gibi her gün bir bakraç süt alıp filan ağacın dibinde bekle… Yılan gelince de ona sütü ikram et. Sonra da sana getireceği altını al ve geri dön!..”
Babası gidince tamahkâr oğlu kendi kendine kurnazlık düşünmüş. Demiş ki içinden: “Ben her gün yılanın getireceği bir altını mı bekleyeceğim? O gün bir bakraç süt götürürüm. Sonra da yılanı gizliden takip ederim. Altını nereden getiriyorsa yerini öğrenirim. Yılanı da öldürüp bütün altınlara kendim kavuşurum...”
Kafasında planladığı gibi o sabah bir bakraç süt ile çıkmış yola. Babasının söylediği ağacın altında buluşmuşlar. Yılan delikanlının getirdiği sütü içmiş ve altını getirmek üzere mağaraya doğru süzülmüş. Açgözlü evlat yılan mağaradan süzülürken baltayı yılana savurmuş. Yılanın kuyruğu kopmuş. Yılan da dönüp onu sokmuş...
Nice zaman sonra çoban dönüp gelince durumu öğrenmiş. Üzülmüş ama artık olan olmuştur. Altınlara kavuşmak için yılanla dostluğa çok heveslidir. Bu arzu ile gidip yılana merhaba demiş dostluklarının devam etmesini söylemiş. Yılan demiş ki: “Sende bu evlat acısı bende de bu kuyruk acısı var iken bir daha dost olamayız!..”
          Mustafa Ali Mahdum
 
 
ŞİİR
 
 
            NE MÜMKÜN?
 
Bizleri yoktan var eden Sensin,
Sensiz varlıkta kalmak ne mümkün?
Zatımı sıfatlarımı tanıyın dersin,
Seni hakkıyla tanımak ne mümkün?
 
Bizlere kulluk şerefi veren Rabbim,
Sana layıkıyla kulluk ne mümkün?
Bizlere rahmet eyleyen Allah
Rahmetin olmadan kurtulmak ne mümkün?
 
Resûlullaha ümmet eyleyen Allah
Şefaat olmadan kurtulmak ne mümkün?
Dostlarını bize sevdiren Allah,
Onlarsız doğru yolda olmak ne mümkün?
 
Sana her daim muhtacız Allah’ım...
Sensiz nefes almak ne mümkün?
Her hâlimizi her an bilen Allah…
Affın olmadan kurtulmak ne mümkün?
 
         Fatih Toprak (Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)
 
 
 
GÜZEL YURDUMUZ
 
BAYBURT: Doğu Karadeniz bölgesinin iç kesiminde yer alan ve Doğu Anadolu ile geçiş bölgesinde bulunan bir ilimiz. İlin kuzeyinde Trabzon ve Rize, doğusunda Erzurum, güneyinde Erzincan, batısında Gümüşhane yer alır. Trafik kod numarası 69'dur. Bayburt şehrinin tarihi MÖ 3000’li yıllara kadar uzanmaktadır. Tarihin değişik dönemlerinde değişik kavimlerin yaşadığı Bayburt’u 1647 yılında ziyaret eden Evliya Çelebi, Bayburt adının zengin manasına gelen “Bay” belde manasına gelen “yurt” gibi iki kelime ile izah eder. Osmanlı dönemine ait kaynaklar ise ismi bugünkü söylenişine uygun olarak Bayburt şeklinde kaydederler...
Bayburt’ta tarım ve hayvancılık başlangıçtan beri ekonominin en önemli kaynağını oluşturmuştur. Hayvancılık da ilin en önemli geçim kaynaklarındandır. Bayburt aynı zamanda çok eski transit ticaret yolu olan Trabzon-İran arasındaki ipek ve Baharat Yolu'nun bir durağı olmuştur...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.