Nerede kaldı o eski günler? O zamanlar bir bir akıp gitti elimizden... Hiçbirine hükmümüz geçmedi aslında acı ya da tatlı... Biz sadece yaşadık... Yaşamak zorundaydık... Geçmişte kaldı hatıralar, yıllar gibi, aylar gibi günler gibi... Çocukken her birimizin anası yanındaydı babası yanındaydı... Kardeşlerimiz yanımızdaydı... Aile saadetimiz vardı, hiç bitmeyecek sandığımız... Yıllar birer birer ilerledikçe her birimiz bir şekilde koptuk birbirimizden... Kimini ecel aldı elimizden... Kimi yuva kurdu kendinden... Kimimiz evlendik çocuk çocuk derken bir de bakmışız kimse kalmamış, başka kendimizden...
Öğretmenlerimiz olmuş okullarımızda, arkadaşlarımız... Kimi heyecanlı kimi ıstıraplı kimi telaşlı günler yaşamışız... İş bulmak şimdiki gibi değilmiş, mezun olduktan sonra her birimiz bir devlet kapısına atanmışız... Sonra sıra gelmiş askerliğe, gitmişiz kıtalara dağılmışız... Komutanlar, talimgâhlar, seferberlik denemeleri... Tezkere alıp da bitince askerlik bir rüya gibi... Hayat bu, bir gün gelmiş ticarete atılmışız... Eş dost ehibba (dostlar) tanımışız...
Hayat nasıl da bir bir değiştirmiş hepimizi... Yeniden çekirdek aile yapmış her birimizi... Hanım, kız oğlan derken çocuklar; sonra gelinler, damatlar, dünürler, torunlar... Bir geriye dönüp bakmışız koskoca bir ömür... Bir de bakmışız “Sular hep aktı geçti,/Kurudu vakti geçti,/Nice han nice sultan,/Tahtı bıraktı geçti,/Dünya bir penceredir,/Her gelen baktı geçti...” diyor ya Yunus Emre, anlamaya başlamışız... Bu dünya bir hayal gibi...
Ya Rabbi binlerce şükür verdiğin nimetlere... Böyle bir mesut ve bahtiyarlığı herkese nasip eyle... Göç hazırlığı başlar öteye... Nasıl ki her kemalin bir zevali varsa, bizim de güneşimiz gurup vaktinde... Edebiyat karın doyurmuyor evet ama kafayı doyurabiliyor... Karnı doyanlar taşkınlık yapabilirken kafasını doyuranlar kemale erip izzet sahibi olabiliyor... Edebiyat edepten gelmiyor mu? Bütün sohbet meclislerinde “İlim meclislerinde aradım kıldım talep,/İlim geride kaldı ille edep ille edep” denilmiyor mu?
Agah Çırakoğlu
ŞİİR
YAZARA MEKTUP
Kalemden fışkırır hikmetli sözler,
Feyzi'nin kaynağı neresi hocam?
Okudukça şifa buluyor özler,
Kim bu ilimlerin hocası hocam?
Bin yıllık kültürün vârisi biziz,
Artık olmalıyız gür sesi hocam.
Edebiyatımız ve edebimiz,
Gönüllerin olsun neşesi hocam.
Huzuru sükûnu şöyle yaşayan,
Dünyanın kalmadı köşesi hocam.
İnsanlığın üzerini kaplayan
Küffarın zulmeti nefesi hocam.
Biliriz ki İslamiyet’tir devâ,
Huzur, Saadet’in adresi hocam.
Onu yaymak bize yegâne dâvâ,
Ehli sünnet onun kalesi hocam.
Şimdiki ilimler arıyor çözüm,
Ancak buluyorlar teşhisi hocam.
Tedavi nerede arıyor gözüm,
Çaresizlik sarmış herkesi hocam.
Bedenler beslenir, ruhlar dâim aç,
Kaçmış insanlığın neşesi hocam.
İslam'ın nurunu kaleminle saç,
Nasip olsun cihat pâyesi hocam.
İlim, sohbet, ibadet ruhun gıdası,
Değil insanların parası hocam.
Bunlara kavuşan kulun âlâsı,
Gayemiz Hakk'ın rızası hocam.
Mürşid-i kâmiller bizedir rehber,
Onlardır peygamber vârisi hocam.
Verirler fâniden bâkiden haber,
Bunlardır kalplerin casusu hocam.
Alaaddin Erdoğan
KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)
Din Büyüklerimiz buyurdular ki: İbadetler insanın vazifesidir. Güzel ahlâk ise meziyetidir. Tevekkülü azalanın imanı zayıflamış demektir. Tevekkülünü kaybedenin ise imanı kalmamış demektir. Tevekkül, her türü sebebe yapışarak gayret göstermek, sonucu Allahü tealadan beklemek ve sonucun mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Bir Müslümana, yeise (ümitsizliğe) kapılmak yakışmaz. Çünkü, herkesin yardımcısı, hâmisi olduğu gibi, Müslümanın hâmisi de cenabı Allah'tır "celle celalühu..."