Kapı hakkında… -1-

A -
A +
Kapı… Kimi zaman mutluluğa açtığımız, bazen mutsuzluğumuzu gizlemek için kapattığımız, bazen davetkâr yarı açık bıraktığımız, bazen sıkı sıkı kapattığımız…
Kapının yolculuğu manayı gizlemekten maddeyi gizlemeye nasıl dönüştü?
Kapının anlamı insanın duygu ve düşüncesi ile nasıl değişime uğradı?
İnsanoğlu varlığını yeryüzünde arttırdıkça gizlenme duygusu da aynı oranda artmak durumunda kaldı. İnsan emrolunduğu üzere mahremiyeti gizleme yolunu önce birbirine uzak mesafelerde ararken nüfusu arttıkça mesafeler azalmış saklanma için başka çareler aramış.
Emrine sunulmuş hayattan faydalanan insan, ağacı, toprağı, hayvan derisini zaman içinde şekillendirerek şimdi “kapı” arkasına sığınır olmuştur. Hayatlarını kapılar ardında yaşamaya başlamış kapı ile birbirine mesaj gönderen bir hâle dönüşmüştür. Kapı zaman içinde insanın sessiz dili olmuş, insanlar kapı hâlleri ile konuşarak anlaşır olmuş.
Geçmiş kültürümüzde kapının önemi yok sayılamaz. Genelde ağaçtan olan kapı üzerine ses çıkaran tokmak günümüzde zil ile yer değiştirmiş…
Gelenin erkek ya da kadın olduğunu ayırt etmek amaçlı tiz ya da tok ses çıkaran, üzerine iki tokmak takılan kapıların yerini kamera ile gözlenen ve çelikten malzeme ile daha korunaklı hâle getirilen kapılar almıştır.
İnsan sayısının artması mesken ihtiyacını beraberinde getirmiş en çok iki katlı olan evlerin yerini çok katlı binalar almış evler birleştikçe insanlar uzaklaşmıştır.
Eski mahalle kültüründe “güven” kelimesinin özne olduğu yıllarda evlerin kapıları gündüz kilitlenmezdi…
Evin hanımı şöyle bir komşuya ya da su için mahalle çeşmesine gidecek olsa kapı arasına kendince bir tedbir olarak terliğini koyar, kapısını kilitli tutmazdı.
Aile üyelerinin her birinin ayrı ayrı anahtarı olmaz anne hep evde bulunacağından kapı nasıl olsa açılacak umudu olurdu hep.
Evin reisi baba yanında anahtar taşısa da kullanmaz kapıyı mutlaka çalar hanımı kapıda karşılasın isterdi. Değişen kültürle değişen insanlar kapıları da değiştirdi, kapı ardında sakladıklarını da...
           Yasemin Bağcılar
 
 
ŞİİR
 
  Koronayı besliyoruz
 
Bize postu serdi gibi
Koronayı besliyoruz.
Bir aile ferdi gibi,
Koronayı besliyoruz.
 
Dinlemedik nasihati,
Edemedik sabahati,
Bizde bütün kabahati,
Koronayı besliyoruz.
 
Mescitlerde camilerde,
Sahillerde gemilerde,
Koruyucu hamilerde,
Koronayı besliyoruz.
 
Nere gidek biz bu halla,
Elimizde kalan dalla?
Her öğünde kaymak balla,
Koronayı besliyoruz.
 
Nöbetçi der; duy ahali.
Perişan tüm halkın hâli…
Hiç doymayan fil misali,
Koronayı besliyoruz.
 
       "Nöbetçi Şair"-Şahin Ertürk
 
 
 
UNUTULMAZ TARİHLER
 
YAVUZ SULTAN SELİM HAN’IN KUDÜS'Ü FETHİ: Bugün Yavuz Sultan Selim Han'ın Kudüs’ü fethinin yıl dönümüdür. Şöyle ki… 15 Aralık 1516’da sefer hazırlığına başlamıştır Sultan… Sadrazam Sinan Paşa, Anadolu ve Rumeli beylerbeyleri, bütün vezirler, paşalar, akıncı beyleri, erler, erenler... Hepsi cihan Sultanı Padişahlarını bekliyorlardı...
Güneş üç mızrak boyu yükselince, Gazi Hükümdar Yavuz Sultan Selim Hân hazretleri, bütün heybetiyle otağından çıktı. Atı Karaduman, hırsla toprağı toynaklıyordu. Tam bu sırada, Mehterbaşı duaya başladı. Büyük Cihangir, atı Karaduman’a atladı ve bekleyen askerine hitap etti, onlardan helallik aldı. Sultan Selim Hân “Ya Allah Bismillah!” diyerek, sefer emrini verdi...
Şam’dan, on beş günde Kudüs-ü şerife geldiler. Selim Hân ziyaret edilecek yerleri ziyaret etti. Mescidi Aksâ’da yatsı namazını kıldı. Kur’ân-ı kerîm okudu. Çok dua ederek gözyaşı döktü. Sabahleyin fakir halka ihsanlarda bulundu. 9 Ocak’ta Kudüs-ü şeriften ayrılıp Sina Çölü'ne geldi…
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.