Mevsimler değişir hasret baki kalır

Sesli Dinle
A -
A +

Uzun bir yoldayız. Başı arayış, ortası kayboluş, sonu vuslat olan upuzun bir yoldayız. Kimilerimiz hızla yürüyor bu yolu dünyaya yetişme telaşıyla... Kimilerimiz de yavaş yavaş yürüyor bu yolu her anın tadını çıkarıp kıymetini bilerek… Hangi tarafındasın sen bu yolun? Kalbiyle kâinata bakıp yürüyenler tarafında mı; yoksa hırsla, durmadan koşturup daha fazlasını elde etme arzusuyla bir adım sonrasını düşünenler tarafında mı?

 

Hepimiz aynı yoldayız esasında. Asıl mevzu yolun hangi tarafında olduğumuzda gizli. Yol, sandığımız kadar uzun bile değil belki de kim bilir... Hepimizin varacağı yer aynı, bizi bekleyen bir ölüm gerçeği var ki bu kaçınılmaz! O yüzden hırsla, kibirle, kavgayla ve kötülüklerle yürünmez bu yol. Bu yol aşkla, sevgiyle, umutla, iyilik ve güzelliklerle yürünmeli! Yürünmeli ki, yol da güzelleşsin, yolcu da… Yürünmeli ki boşa gelmiş olmasın bu dünyaya insan. O insan ki; varoluşunun sırrında nice hikmetler gizli, bu yüzden kulluk bilinciyle hareket etmeli ve güzel izler bırakmalı ardında…

 

Bu dünyayı ahiretin bir tarlası bilmeli. Ne ekerse onu biçeceğini çok ama çok iyi bilmeli. Zira yarın geç kalmakla meşhurdur. Yaz biter, güz geliverir hiç anlamaz insan. Gençlik bir yaz mevsimi, yaşlılık hazan… Değişir mevsimler gaflette kaybolur insan. Su misali akar gider ömür çeşmesi… Kimler gelir, kimler geçer. Çeşme durmaksızın akar; kimileri içer, kimileri göçer gider. Dediği gibi şairin; “Baki kalan kubbede hoş bir seda imiş...”

 

Öyleyse yolcu yolunda gerek! Yolcu olmak esasında biraz da aramak demek… Yolu aramak, yoldakileri aramak, kendimizi aramak ve en çok da bizi bu yola düşüreni aramak... Aramak her zaman bulmak değildir fakat bulma arzusunu canı gönülden en derinimizde duymaktır… Kim bilir vuslat kapısı ansızın açılıverir de kapıdaki o hazin güzden sonra gül bahçeleri aralanıverir yüzümüze... İşte o vakit bir söz dökülür kalbimizin semalarından: “Mevsimler değişir, hasret baki kalır.”

 

     Kübra Can-Balıkesir

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

          OLSAYDIM

 

 

 

Ufacık yardımla elinden tutup

 

Karşıya geçenin gözü olsaydım.

 

Hiç sesi çıkmayan masum birinin

 

Haksıza hitaben sözü olsaydım.

 

 

 

Doğru düşünenin kararı olsam,

 

Çok güzel bir işin tekrarı olsam,

 

Gönülden sevenin esrarı olsam,

 

Sevda ateşinin közü olsaydım.

 

 

 

Yetimin gözünün yaşını silsem,

 

Başını okşayıp yüzüne gülsem,

 

Çaresiz yoksulun halini bilsem,

 

Dikenli yolların düzü olsaydım.

 

 

 

Yiğit bir kimsenin duruşu olsam,

 

Borçtan inleyenin kuruşu olsam,

 

Yetmiş iki milletin barışı olsam,

 

Sevginin samimi yüzü olsaydım.

 

 

 

Şu Kadir Fidan'ın nazı ben olsam,

 

Sıcacık çorbanın tuzu ben olsam,

 

Masal ülkesinin gizi ben olsam,

 

Hayal ikliminin güzü olsaydım.

 

 

 

     Kadir Fidan-Dağların Şairi

 

 

 

 

 

UNUTULMAZ KELİMELER

 

 

 

İAŞE: Yedirip içirme, besleme, bakma.

 

MAİŞET: Geçim.

 

EŞREF-İ MAHLÛKAT: Şerefli yaratılmış olanlar. İnsana verilen sıfat.

 

BEŞERİYET: İnsanlık.

 

EMSAL: Benzer, yaşıt, örnek oluşturmak.

 

MUHAFIZ: 1. Koruma, koruyucu. 2. Bir kalenin veya bir şehrin önemli yerlerini korumak, düzeni ve güvenliği sağlamakla görevli komutan; kolcu.

 

NEŞ’ET ETMEK: Kaynağını bir yerden almak, doğmak.

 

MEŞ’ALE: 1. Ucunda alev çıkarabilen yanıcı bir madde bulunan, aydınlatmaya yarayan değnek; çırakma, çırakman, yanarca. 2. Bir düşüncenin öncüsü.

 

TEZHİP: 1. Levhaların, yazma kitapların, sayfaların yaldız ve boya ile bezenmesi, yaldızlanması ile yapılan süsleme sanatı. 2. Yaldızlama.

 

ESEF: 1. Olmaması, yapılmaması gereken veya yapılamayan bir şey için duyulan üzüntü. 2. Yerinme.

 

RÜCU: 1. Geri dönme, sözünü geri alma; cayma, tersinme.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.