“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” demiş atalarımız... Ne güzel söylemişler değil mi? Burada iki tanım çok önemli. Biri sivrisinek, diğeri davul-zurna... Sivri sineğin sesi ile davul-zurna sesi arasındaki zıtlığa bakar mısınız? Sivrisineğin sesini sessizlikte ancak duyabilirsiniz... Davul-zurna sesi ise yedi sokak öteden duyulur...
Bir konuyu anlatmak için anlatandan çok dinleyenin durumuna dikkat çekilmektedir...
Eğer bir kimse “anlayan” ise, “anlayışlı” ise; anlatana önem veriyor ise, anlatanı değerli kılıyor ise ve kendisi de anlamaktan yana ise o kimse için onca söz söylemeye öyle kırk dereden su getirmeye, o kadar bağırıp çağırmaya gerek yoktur...
Kulağına fısıldasanız yeter... Hatta bir işmar etseniz yeter... TDK sözlüğünde işmar için “El, göz veya baş ile yapılan işaret” demektedir...
Bazen öyle durumlar olur ki insanlar o ortamda her şeyi olduğu gibi söylemek istemezler. Çünkü yeri ve zamanı olmayabilir... Böyle durumlarda bir söz, bir işaret bazen maksadı anlatmaya yeterli olur.
Yine örnek olarak bir konu vardır. Konuyla ilgili danışılan makam vardır, kişi vardır. Durumunuzu anlatırsınız, size bir kelimelik, bir cümlelik söz söylerler... Ne demek istediklerini hemen anlarsınız. Kendi aramızda “mesaj alınmıştır” deriz hani...
Bir başka örnek çocukların anne babalarına bakarak durum değerlendirmesi yapmasıdır. Hani çocuklar bir eyleme geçeceği zaman annesinin babasının gözüne bakar... Onay verecek mi vermeyecek mi bekler... Anne babanın işaretinden veya bir kelimesinden yola çıkarak ya eylemlerine devam ederler veya vazgeçerler... İşte “anlayana sivrisinek” bu gibi durumları anlatır... Davul-zurna kısmı ise anlamayan kimsenin anlaması kıt, affedersiniz geri zekâlı olduğunu belirtmek için söylenmemiştir... Aksine anlayışsız olduğuna, anlamak istemediğine umursamazlığına dikkat çekilmiştir. Böyle birisine ne söylersen söyle ne anlatırsan anlat zaten anlamak istemediği için beyhude olacak demektir... İşine gelmediği için anlaşmazlığa gelecektir. Allah anlayışlı olanlarla karşılaştırsın dileğiyle...
Bilgehan Canikli
ŞİİR
MUHAFAZA
(Allah Azze ve Celle, Devlet, Millet)
Milleti zilletten, mülkü zevalden,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım.
Kavuştur felaha, bizi melâlden,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım.
Fitne zamanından, böyle zeminden,
Namertçe söylenen sözün keminden,
Bunlara kanarak cehenneminden,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım.
Zor günde devlete kin kusanlardan,
Hakkı söylemeyip hep susanlardan,
Zalimlerden korkan ve pusanlardan,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım.
Uzak durup bugün Ehl-i sünnetten,
Ahmaklıktan, bidat denen illetten,
Miskinlik, gevşeklik ve ataletten,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım.
Her hayra muhalif dili afetten,
Buçuğundan, uçuğundan, şirretten,
Müfteriden, müraiden, zulmetten,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım.
Ayırma şu devlet namlı nimetten,
Teşkilat ve Ordu hem Emniyetten,
Cümle kurumları her hıyanetten,
Muhafaza eyle yüce Allah’ım
Celaleddin Küpeli
UNUTULMAZ LEZZETLERİMİZ
Ülkemizin her yöresinde unutulmaz lezzetler vardır... Bunlardan birisi de Tokat’tır. Tokat’ta yemek kültürü de oldukça zengin ve iştah açıcıdır. Tokat Kebabı, Tokat Tavası, Baklalı Dolma, Etli Dolma, Yavan (Erikli) Dolma, Pehlili Pilav, Kuskus, Dolma İçi, Madımak, Nohut Yahnisi, Nivik, Bacaklı Çorba, Helle Çorbası, Toyga Çorbası, Gendüme Çorbası, Mercimekli Hamur Çorbası, Bat, Keşkek, Nohut Mayalı Cevizli Çörek, Katmer, Yufka, Çökelekli Gözleme, Çökelekli Pide, Tokat Simidi, Yağlı, Elbiseli (Bez) Sucuk, Çemen, Zile Pekmezi, Köme, Pestil, Tarhana, Elma, Erik, Vişne, Kızılcık Hoşafı, Kuşburnu ve Zambak Reçeli tadı ile damaklarda iz bırakan lezzetlerdir...
Siz de yörenizle ilgili unutulmaz geleneksel mutfak lezzetlerinizi yazın yayınlayalım...