Hoca odun kesmek için ormana gittiği bir gün, bir tavşan görmüş. Daha önce hiç tavşan görmediği için, hayvan çok acayibine gitmiş. Bu acayip hayvanı herkese gösteririm diye yakalayıp torbaya koymuş, ağzını bağlamış. Eve gelince, hanımına sıkı tembihte bulunmuş:
— Aman Hanım! Bu çok acayip bir hayvan… Kulakları eşeğe benziyor, ön ayakları kısa, arka ayakları uzun, kediye de benziyor, bıyıkları var… Sakın bu torbayı açma, gidip herkesi çağıracağım, gelip görsünler bu hayvanı…
Hoca dışarı çıkıp kimi gördüyse,
— Gelin size çok acayip bir hayvan göstereceğim, diye çağırmış.
O ara hanımı merakla torbanın ağzını gevşetince, tavşan hop diye fırlayıp kaçmış… Kadın da, Hoca fark etmesin diye, torbaya bir ölçek koymuş, ağzını eskisi gibi bağlamış, yerine bırakmış.
Hoca olanlardan habersiz, toplamış milleti eve getirmiş. Herkesin önünde torbanın ağzını çözüp ters çevirince, ölçek teker meker ortaya yuvarlanmış… Hoca, her zamanki hazırcevaplığı ile:
— İşte! Bunun altı tanesi bir kile yapar. Her şey kader iledir; ağyar elinden ne gelir? Kendi kendine kul olmayan, başkasına kul olur. (Hazreti Mevlâna)
Bu hikâyede görünenden fazlası saklıdır. Hoca’nın torbasında aslında bir hayvan değil, insanın nefsini ve merakını sınayan bir ders gizlidir. Merak bazen ilmin anahtarıdır ama sınır tanımazsa nefsin oyuncağı olur.
Hoca’nın hanımı gibi biz de zaman zaman torbaların ağzını aralamak isteriz. Sabredemeyiz.
Sözde doğru olmak kadar, içimizde taşıdığımız niyette de doğru olmamız gerekir. Hoca halkı çağırırken, içindekini olduğu gibi anlatıyor; abartmıyor, gizlemiyor. Ama kaderin cilvesi, torbadaki sırrı başka bir şekle sokuyor.
Tavşanın kaçışı, kaybolan bir nimeti değil, fark edilmeyen bir hikmeti işaret ediyor. Çünkü Hazreti Mevlâna’nın dediği gibi: Nice insanlar gördüm, üzerlerinde elbise yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
Hoca’nın ‘Bunun altı tanesi bir kile eder’ sözü, sadece bir zekâ parıltısı değil, kaderle barışık bir ruhun veciz ifadesidir.
Öyleyse insan da kendi torbasına bakmalı: İçine ne koydu? Kalbine ne sığdırdı? Gösterdiği ne, sakladığı ne? Çünkü bir gün o torba açılacak… Ve içindekiler ortaya dökülecek. Torbamızdan çıkanla değil, kalanla ne yaptığımızla imtihan oluruz.
Ve her imtihan, içinde bir ölçü saklar… Kimi o ölçüyü kaybeder, kimi onunla kendini tartar.
Selman Devecioğlu
ŞİİR
Rıza için verdiysen, sevap için yaptıysan;
Anında kayda geçti, hafazalar çalıştı!..
Seherde gönderdiysen, Allah için kalktıysan;
Manevi niyet ile katlamaya alıştı,
Dünya için dünyalık, kocaman alçalıştı!..
Zerre miktarı hayır, bire yedi yüz olur;
O gün var ya o gün, herkes yaptığın bulur;
Ehl-i sünnet yolcusu, elbette ki kurtulur!..
Anında kayda geçti, hafazalar çalıştı;
Manevi niyet ile katlamaya alıştı!..
Nefsin için verdiysen, desinler, gaye ise;
Maksadın hile hud’a, dubara ve desise;
O gün kapılacaksın, çok büyük bir yeise!..
Anında kayda geçti, hafazalar çalıştı;
Dünya için dünyalık, kocaman aldanıştı!..
Riya/gösteriş var ya ve bir de şu “desinler”;
Reklam reklam üstüne, hep onu söylesinler;
Obez insan şiş göbek, abur-cubur besinler!..
Anında kayda geçti, hafazalar çalıştı;
Hafî/gizli niyetler, günahlara dalıştı!..
Yaptım, ettim, ben, demek, sevap için boş emek;
Şan, şöhret, star olmak, manşet için beklemek;
Zekâtsız altın yığmak, faiz… faiz eklemek!..
Anında kayda geçti, hafazalar çalıştı;
Dünya için maddeye, mala-mülke dalıştı!..
KAYIKÇ’Ali diyor ki, Allah için verdiysen…
…Sevap için yaptıysan, huzuruna erdiysen…
…Anında kayda geçti, sen önden gönderdiysen!..
Hafazalar çalıştı, katlamaya alıştı;
Dünya için dünyalık, kocaman alçalıştı!..
__________________
Hafaza: Dünyada insanları koruyan ve yaptıkları iyilik ve kötülükleri tespit eden (melekler)
Hud’a: Hîle, düzen, oyun, aldatma.
Ali Kayıkçı-İlkadım-Samsun
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...