Yürek taşına kazınanlar

A -
A +

Onlarca yıl aynı çatı altında yaşadı. Aynı çayı demledi, aynı sofraya oturdu. Aynı acılarda susup, aynı dualarda “âmin” dedi. Bir ömür boyunca fedakârlığın kitabını yazdı da… Belki kimse okumadı. Ama o yine de yazdı, sessizce, sabırla, sevdayla…

 

Kimse görmedi belki… Kimse teşekkür bile etmedi. Ama o her gün yeniden kendinden vazgeçip, başkasını yaşattı.

 

Ve bir sabah, adını sayıklarken göçtü bu hayattan. Adına “eş” denilen ama aslında ömrünün duasıydı. "Kadın gibi kadın" derler ya… İşte onlardan biriydi:

 

Yabancı bir erkekle göz göze gelmeye hayâ eden, evinin eşiğini eşinden başkasına açmayan,

 

yalnızca eşinin sözünü kural bilen, sessiz bir tevazu ile fırtınalı yıllara göğüs geren bir kadındı.

 

Şimdi… Aradan aylar, belki yıllar geçti. Yılların vefasının ardından, bir başka isim… Bir başka niyet… Yeni bir yol arkadaşı.

Elbette… İnsan hayatının geri kalanında bir eş figürü talep edebilir. Bu, insan olmanın, yalnızlığın ve yol arkadaşlığı arzusunun doğal bir sonucudur.
Abes olan; gidenin vefasını, cefasını, gerçek sevgisini, ruhunun safiyetini sıfırlayıp yeni bir arayışa girmektir. Yani geçmişi silip, hatıraları yok sayıp, sanki hiç yaşanmamış gibi davranmak…
İnsanın kalbi buna razı olsa bile, vicdanı susar mı? Kalbin boşluğu, başka biriyle değil; ancak hatıralarla yüzleşerek dolabilir.
İnsan unutarak değil, anlayarak iyileşir.
Oysa sevgi bu kadar kolay, bu kadar basit olmamalıydı. Bir tüp C vitamini gibi herkesin kolayca erişebildiği bir şey miydi sevgi? Manav tezgâhında duran, el uzatınca alınan bir şey mi? Yolda düşene verilen bir şeker gibi mi?
Hayır… Sevgi, bir ömrün kefaretiydi. Bir hayânın mahremi… 
Bir duanın sabrıydı.
Başkalarını değil, kendimizi değiştirdiğimizde herkesle anlaşabiliriz. Asıl mesele, dışarıda daha iyi birini bulmak değil, içeride daha sabırlı ve bilinçli biri olmaktır.
Birlikte içilen çayın bile hatırı varken, senelerce aynı yastığa baş koymuş bir kadının sırtını yasladığın, yükünü omzuna yüklediğin o kadının hiç mi hatırı kalmadı? Bazen insanın kalbi kırılmaz da… İnancı sarsılır. Meğer sevgi dediğimiz, sadece bir alışkanlıkmış demek. Sadakat de sadece iki dudak arasında kalan bir kelimeymiş…
Ama unutulmasın: Gerçek sevgi, mezar taşına değil, yürek taşına kazınır. Ve o taş bir kez kırıldığında… Yeni bir sevgiyle tamir edilemez.
Çünkü sevgi, günü kurtaran değil, ömrü yoğuran bir duygudur. HATIR-lamaktan korkmayın... İnsan hatırladığı zaman değil, unuttuğu zaman ölür.
“HATIR”-layabildiğiniz için şükredin. Hatırdaki sevgiyle…

Safiyet

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

 

Birer ikişer

 

 

Üç günlük dünyada birbirimize

 

Çatıyoruz işte birer ikişer.

 

Aldığımız ahla derdimize dert

 

Katıyoruz işte birer ikişer.

 

 

 

Gaye edinince mülkü maddeyi,

 

Haraç ile gaspla sağdık caddeyi,

 

Nefisle bozarak pak akideyi,

 

Yitiyoruz işte birer ikişer.

 

 

 

Küçüğe sevgimiz olmadı bizim,

 

Büyüğe saygımız kalmadı bizim,

 

Gönlümüze huzur dolmadı bizim,

 

Bitiyoruz işte birer ikişer.

 

 

 

Asi olduk Hak'tan gelen emre,

 

Kinle haset kattık daim hamura,

 

Şeytan'ın yolundan gidip çamura,

 

Batıyoruz işte birer ikişer.

 

 

 

Doğru yaşayanlar oldu gülzarda,

 

Biz doğrandık zaman denen hızarda,

 

Kimimiz mahpusta kimi mezarda,

 

Yatıyoruz işte birer ikişer.

 

 

 

Durmuş Tunacık

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.