Tekstil uygarlığı ve Buldan

Sesli Dinle
A -
A +

Dokumacılık Türklerin çok eskiden beri sürdürdüğü geleneklerden bir tanesidir. Size bugün Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyelerinden Sayın Prof. Dr. Serap Yılmaz’ın "Tekstil Uygarlığı ve Buldan" isimli değerli çalışmasından birkaç cümle bilgi aktaracağım... Dokumacılık Türklerde eski bir gelenek ve Türkler hemen her çağda tekstil uygarlığının bir parçası olmuşlar... Bu geleneği bugüne kadar sürdüren yerlerden birisi de Buldan... Buldan’a has desenli, renkli, simli, pamuklu, ipekli giysi ve mefruşat büyük bir üne sahip. Teknolojinin her alanda gelişmesiyle birlikte tekstilde de motorlu tezgâhlar 1951 yılından başlayıp günümüze gelindiğinde hakimiyet kazanmış... Düşünün 1969 yılında el tezgâhları sayısı 1.900 civarında iken, 1975 yılında bu sayı 432’ye düşmüş, buna karşılık motorluların sayısı 1.300’e çıkmış. Bugün yaklaşık 4.500 motorlu tezgâha karşı yalnız 40-50 el tezgâhı bulunmaktaymış... Tabii burada üretilen sanayi değeri yüksek tekstil ürünleri, büyük kentlerde tekstil piyasalarında ilgi görüyor...

 

Buldan denildiğinde dokumacılık genelde ilçe merkezinde oluyor. Kasaba ve köyler ise tarım ve hayvancılıkla uğraşmakta. Aslında Buldan’ın durumu Türkiye genelini de yansıtmakta. Buldan’ın genel özelliklerinden biri de ev-atölye birlikteliği... Yani tezgâh ve makine, evin bir odasına, bir köşesine kurulu oluyor. Tüm aile bu şekilde aynı zamanda geçim kaynağını oluşturuyor. Tıpkı İsviçre’deki saat sanayinde nasıl ki aileler çalışıyorsa Buldan’da da örneğin ana baba ipleri hazırlıyor, tezgâhta işliyor. Genç kızlar ürünlerin dikim ve paketlenmesini yapıyor. Çocuklar masuralara iplik sarıyor... Dokumacılık bu sebeple hâlen Buldan ekonomisinin temelini oluşturuyor. Günümüzde ipekli vb. türdeki ince kumaşlar, peştamal, üstlük örtü türü dokumalar el tezgâhlarında diğer türler motorlu tezgâhlarda dokunuyor.

 

     Gülşah Bade Nazlıoğlu

 

 

 

 

 

     BABAM

 

 

 

-Rabbime bin şükür olsun ki babam sağ ama babasını bayramda kaybeden bir arkadaşıma ithafen-

 

 

 

Kavlimiz böyle değildi,

 

Yaktın ciğerimi babam.

 

Bütün dallarım eğildi,

 

Yaktın ciğerimi babam.

 

 

 

Göklere ulaştı külüm,

 

Yaprağını döktü gülüm,

 

Ayrı koydu bizi ölüm,

 

Yaktın ciğerimi babam.

 

 

 

Sensiz nefes almak çok zor,

 

Yalan dünya gözümde hor.

 

Tenim ayaz, yüreğim kor,

 

Yaktın ciğerimi babam.

 

 

 

Şimdi yüküm bana ağır,

 

Dilim lâl, kulağım sağır.

 

Viraneye döndü bağır,

 

Yaktın ciğerimi babam.

 

 

 

Baş ucunda “merhum” yazar,

 

Hasret büyür azar azar,

 

Aldı seni benden mezar,

 

Yaktın ciğerimi babam.

 

 

 

     Mustafa Sinan Ay-Isparta

 

 

 

 

KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)

 

 

“Din Büyüklerimiz buyurdular ki: Namazını kılan, haramlardan sakınan, Allahü teâlânın sevdiği kuldur. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde, hâlinizden şikâyetçi olmayınız. Her zaman hamd edici ve şükredici olun. Ya Rabbi! Korktuğumuzdan emin, umduğumuza nail eyle! Niyetimizi hâlis, amellerimizi makbul eyle! Muhabbetimizi, ihlâsımızı ve itaatimizi arttır ya Rabbi! Üzmemek için susmak, sevgiye yakışmaz. (Bütün ibadetlere verilen sevap, gazâ sevabı yanında, deniz yanında damla gibidir. Gazâ sevabı da emr-i ma'rûf Nehy-i anil-münker sevâbı yanında, deniz yanında bir damla gibidir.) Emr-i ma'rûfun şartları: Nefsinde tatbik etmek, rıfk ile söylemek, ilim sâhibi olmak, sabırlı olmak, sözünü kabul edecek olanlara, lisânı münasip ile, fitne uyandırmadan söylemektir. Hâl ile yapılan emr-i marûfun şartları yoktur. Herkes yapabilir ve yapmalıdır.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.