Yüksek ökçeli terlik

A -
A +

Düzen her şeyin yerli yerinde ve sorunsuz işlemesi midir? Ömer Seyfettin’in Yüksek Ökçeler adlı hikâyesinde aslında normal işleyen bir düzenden bahsedilir. Belki de bizim de tarif ettiğimiz düzen odur. Ama bu düzenin bir de ‘ama’sı vardır… Çünkü köşkte yaşayan çok zengin ve kısa boylu kadının bir sağlık sorunu, düzeni bozar. Aslında olagelmiş işleyişlerin hep küçük aksilikleri ve bozanı olmuştur.

 

Hikâyede Batı hayranı ve kendisinden çok fazla yaş farkı olan bir insanla evlendirilen Hatice, kendi dönemiyle ilgili tahlil yaparken aynı zamanda bir başka konuya dikkat çeker. Köşkün hanımı sürekli yüksek ökçeli terliklerle dolaşmasına bir süre ara verir. Çünkü ayağında sıkıntı olur ve topuklu giyemez. Aslında evin düzeni çok iyidir. Dürüst güvenilir insanlar çalışır. Topuk sesleri bu mükemmel düzenin sebebi gibidir. Ama kadın, ayaklarına rahat ve sessiz bir terlik giydiğinde farklı bir durumla karşılaşır. Aşçıyı hırsızlık yaparken, bahçıvanla hizmetçi kızı birlikte yakalar. İşte o an evin bütün düzeni(!) bozulur... Kadın yeniden yüksek ökçeli terliklerini giyer ve eski düzene geri döner...

 

Yüksek ökçeli terliği tekrar giymek bir tercihtir elbet. Bilip de görmemek, duyup da işitmemek gibidir. Gözün görmediğinde vicdan da rahat(!) olur.

 

Soru şu: Bizim yüksek ökçeli terliklerimiz var mı? Varsa çıkarmayı düşünüyor muyuz? Yoksa o köşkte yaşayan zengin kadın gibi hayatımıza böyle devam ederek mutlu mu olacağız? Yüksek ökçeli terlik giymiyorsak zaten, her şeyi göre göre başımız dertten kurtulmuyordur. O zaman bize hemen yüksek ökçeli terlik verilmesini konuşabiliriz...

 

     Serhat Yahyaoğlu

 
 
ŞİİR
 
     Rüyam
 
Ya Rab arzuhâlim malumdur sana,
Yüzerim elbet bin ikram içinde
Şükürden acizim bunca ihsana,
Bir hayal süslüdür rüyam içinde.
 
Kerim-i Mutlak’sın, geniş hazinen,
Vermeyi seversin kime istesen,
Ele dünyaları ver de istersen,
Bana dua bahşet, ihram içinde.
 
Dönerken pervane misali canlar,
Bağışla cümleyi kulundur bunlar,
Mahşer nedir, insan burada anlar,
Lütfeyle Mescid-i Haram içinde.
 
     Fadime Sağlam-İstanbul

 

 

 

 

DUYGU DAMLASI

 

Gönül yıkmak...

 

Hemen herkes hayatının bir veya birkaç döneminde yaşadığı için “hiç kalbiniz kırıldı mı?” diye sormayacağım. O anı, bir ömür unutmadığınızı, unutamadığınızı ve aklınıza geldikçe kalbinizin derinden derine sızladığını biliyorum. Bir de bile bile kalp kırdığı hâlde, kalbini kırdığından özür dilemek aklına gelmediği gibi en ufak bir pişmanlık bile duymadan her önüne gelenin kalbini kıranlar yok mu? İşte ona kahroluyorum. Hem kalbi kırılanlar için hem kalp kıranlar için... Ne diyor Yunus Emre: “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil,/Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil...” Ne olursa olsun, şu üç günlük dünyada kimsenin kalbini kırmaya değmiyor... Aksine bir ihtiyaç anında bir kimsenin gönlünü almak, kalbini kazanmak kadar insanı mutlu eden bir duygu da yok...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.