Sosyal medya linciyle adaleti aramak

A -
A +
Av. Cengiz Gülaç   Sosyal medyada gündem olan bir olaya ilişkin var olan delilleri hiçbirimiz merak etmiyoruz bile. Linç öyle bir boyuta geliyor ki, savunma hakkının evrensel ilkesi bir korku aracına dönüyor. Hukukçular bile evrensel, meslek etiğine uyan cümle kuramıyorlar. Çünkü hükmü sosyal medya veriyor.       “Sosyal medya” eliyle sağlanan adaletin ne tür sakıncalara yol açtığını, insanoğlunun binlerce yıl biriktirdiği tecrübelerinin bugün sosyal medya linciyle nasıl ortadan kalktığını ibret verici bir şekilde görüyoruz. Bu yazıda adalet nedir, özet olarak nasıl bir ilerlemesi olmuştur gibi genel bir değerlendirmeden sonra sosyal medya linçlerine dönüşen adalet arayışını ele almak istiyorum. Adalet kavramı ilk olarak ne zaman ortaya çıktı sorusunun tam bir cevabını vermek mümkün değil ama insana, doğasına, ihtiraslarına ve kavgalarına baktığımızda genel kabulün adaletin, insanın tarihiyle başladığını söylemek mümkün. Adalet nedir diye sorgulama yaptığımızda genellikle davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak, orta yol, istikamet, eş, benzer, misil, düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, dürüstlük ve tarafsızlık, doğrunun, hakkın korunması; doğru olmanın öz belirtisi ve en geniş anlamıyla da hak sahibine hakkını tam olarak vermek gibi tanımlamalar karşımıza çıkmaktadır. İlkel topluluklarda insan davranışlarını yasalar değil, totemler ve tabular belirlemektedir. Bu yüzden topluluğun lideri, söz gelimi, bir insanın kanını dökme fiili gibi bir olayda, totemin öfkesine yol açmamak ve oymağın güvenliğini tehlikeye düşürmemek için suçluyu cezalandırmak zorundadır.   TARİHTEKİ CEZANLANDIRMA YÖNTEMLERİ   Tarih boyunca çok çeşitli ve maalesef ilkel cezalandırma yöntemleri uygulanmıştır. Düello ile adaleti tesis etme gibi yöntemlere birçok medeniyette sıkça rastlanılmıştır. Söz gelimi, 1584’te Felemenk Cumhuriyeti’nde Orange’lı William’ı öldüren suçlunun ilkin sağ eli kızgın demirle yakılmış, eti kemiklerinden kerpetenle kopartılmış, vücudu dört parçaya ayrılmıştır. Sümerlerde Hammurabi yasalarına göre cezayı devlet verirdi. Özgür insanı yaralamak kısası gerektirirken, köleyi yaralamak para cezası ile karşılanırdı. Mülkiyet çok önemli olduğundan mülkiyete karşı işlenen suçlar cana karşı suçlara göre daha ağır cezalandırılırdı. Antik Yunan’da da adalet kavramı çok tartışılmıştır. Aristophanes’in kaleme aldığı “Eşek Arıları” MÖ 422 yılında sahnelenmiş bir eserdir. Aristophanes, bu komedyasında Atina’nın adalet mekanizmasıyla alay eder. Adaleti, iyi olanı kötü olandan ayırma bilgisi olarak tanımlayan Sokrates, bu bilginin de hukuk duygusu şeklinde, insanların vicdanlarında yer aldığına işaret eder. İnsanların vicdanlarında var olan adalet, Sokrates için insanlara neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildirir. Adalet kavramından en çok bahseden ve bu konuya eserlerinde en fazla yer veren düşünür Platon’dur. Bunun sebebi muhtemelen, Sokrates’in devrin iktidarına sahip olan demokratlarca hiç hak etmediği hâlde idam edilmesidir. Aristoteles, adalet düşüncesini adaletsizlikten yola çıkarak açıklamaya çalışır.   İSLAM’DA ADALET   İslam’ın temel kaynağı olan Kur’ân'a baktığımızda pek çok yerde adalet kavramı üzerinde durulduğu görülmektedir. Kur’ân'da adalet kavramı, Allah’ın hükümleri ve emirleri, insanlar arasındaki ilişkilerde şahitlik, insanların birbirleri hakkındaki hükümler ve yetimler gibi konularda pek çok defa kullanılmıştır. Diğer taraftan Kur’ân, iyiliğin de kötülüğün de zerre kadarının bile önemli olduğunu belirtir ve her ikisinin de karşılığının hem bu dünyada hem de ahirette görüleceğini belirterek ahlaki erdemler ve eylemler için sarsılmaz bir temel, sağlam bir gerekçe, çok güçlü bir motivasyon sağlar. Zilzal Sûresi’nde meâlen bu durum “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa karşılığını görür” şeklinde ifade edilmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki Kur’ân’da birçok fazilet bize tavsiye edilmektedir. Nitekim erdem ve erdemsizliklerin birlikte verildiği âyetler de vardır. Mesela, Nahl Suresi 90. âyette meâlen “Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir” buyrulmuştur. Kur’ân’da hak ve adaletin mutlaklığı öylesine vurgulanmıştır ki, bizzat Allah’ın ahirette hiçbir haksızlığa yer vermeyeceği ve adaletle hükmedeceği belirtilmiştir: “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız.” (Enbiya/21) Bir diğer âyette ise “Ey inananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki Allah, işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.” (Nisa/4) Bir başka âyette ise yüce Allah, adalet konusunda şuna vurgu yapar: “Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun, bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden haberdardır.” (Maide/5)   İSTİKLAL MAHKEMESİ “ADALETİ”!   Bilinen tarihten bugüne adalet tesis edilirken sayısız haksızlıklar yapılmıştır ve bilinen birçok ünlü olay yaşanmıştır. Şüphesiz bilinen en eski ve en ünlü yargılamalardan birisi Hazreti İsa’nın Yahudilerce muhakeme edilmesidir. İslam’a göre doğru olmayan bu Hıristiyan öğretisinde Hazreti İsa döneminin sosyal baskısı sonucu çarmıha gerildiği iddia edilir. Zira Hazreti İsa için bir suçlama yapılamıyordu, sadece tanık aranıyordu. Seyit Rıza’nın idam olayında da İstiklal Mahkemeleri, önce sanıkların idamına, kararın kesinleşmesine ve infazına, sonra şahitlerin dinlenmesine karar vermişti. Adalet duygusunun nasıl sağlanabileceğine dair verilebilecek örneklerden birisi de Fatih Sultan Mehmed’in yargılamasında dair rivayet edilen menkıbedir. Evliya Çelebi’nin bu rivayetine göre; Fatih, haksızlık yaptığı iddiasıyla bir vatandaş tarafından şikâyet edilmiş, yargılama sonunda Fatih’in elinin kesilmesine hükmedilmiştir. Fatih’in sözleriyle Kadı Hızır Bey’in sözleri Osmanlı’nın adalet anlayışının nasıl olduğu konusunda tarihin şeref sayfalarına kaydedilmiştir. Yine Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih Sultan Mehmed, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek şunları söylemiş: “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkûm etmeseydin bununla başını paramparça ederdim, der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim.”   DÜNYADA MUTLAK ADALET   “Mutlak adalet mümkün mü?” sorusuna verilebilecek en güzel örneklerden birisini yine Osmanlıdan verebiliriz: Belediye tarafından belirlenen yerlerin haricinde hayvan kesimi yasaklanmıştır. Gizlice ahırında kesim yapan bir kasap hayvanın kaçması üzerine telaşla, elinde bıçak olduğu hâlde hayvanın peşine düşmüştür. Aynı bölgede bir cinayet işlenmiştir. Dönemin kolluk kuvvetleri katilin peşine düşmüşler. Dar bir sokakta polislerle kasap karşı karşıya gelince kasap “Kaçak kesimden ötürü birileri beni şikâyet etmiş olmalı, galiba beni arıyorlar” diye düşünüp kolluk kuvvetlerinden kaçmaya başlamış. Kolluk kuvvetleri de üstü başı kan içinde, elinde bıçak olan kasabı görünce “katili yakaladık” diye düşünmüşler. Kasap, kadı’nın huzuruna çıkmış. Tüm deliller aleyhineymiş. Teknoloji olmadığı için üstünde, bıçağında bulunan kanın DNA incelemesi vs. yapılamamış ve idama mahkûm edilmiş… Mutlak adalet bu dünyada hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. İnsanın olduğu yerde her zaman hata olacaktır ve bu kaçınılmazdır. Hazreti İsa’nın bir recm cezasında söylediği sözlerin sebebi mutlak adalete dair en güzel örnektir: “İçinizde ilk taşı günahsız olan kim varsa o atsın!” Rahmetli Adnan Menderes’i idama götüren yargılamaların dönemin muktediri darbeciler tarafından ekranlarda topluma nasıl sunulduğu yakın tarihimizin utanç vesikası olarak durmakta. Fatih Sultan Mehmed’i yargılayan adalet anlayışından, hükme razı gelen devlet adamlığından, Menderes ve arkadaşlarının idamına giden adaletin nasıl bir irtifa kaybı olduğu bugünümüze ışık tutmalı.   IRKÇI HUKUK SİSTEMİ   “Kasırga” lakaplı ünlü ABD’li boksör Rubin Carter sırf derisinin rengi yüzünden tam 22 yıl cinayet suçlamasıyla cezaevinde kalmıştı. Dönemin medyası ırkçı hastalıklar yüzünden Kasırga’nın hayatından tam 22 yılını çalmıştı. Yargılama medya lincine dönmüştü. Çağımızın mitolojik yargılamaları artık sosyal medya eliyle yapılmaktadır. Belki insanların yüzlerine damga vurulmuyor ama vicdanlara vurulan ve adalet hissini ortadan kaldıran damgaların nelere mal olduğunu hâlen daha idrak edemiyoruz… Bu yazının amacı kesinlikle belli olayları aklama çabası değildir. Bu sebepledir ki sosyal medya kampanyalarına dönen herhangi bir dava örneğinden kaçınılmıştır. Çünkü verilecek her örnek adalet arayışının nasıl olacağına ilişkin örnekler olarak değerlendirilmeyip sadece yeni bir lincin kapası aralanacaktır! Eski Hint mitolojilerinde suçlanan kişi önce tartılır sonra bir kâğıda kişinin suçu yazılırmış. Kâğıt sanığın başına koyularak tekrar tartılırmış. Eğer ağırlık değişirse kişi suçlu bulunurmuş. Yok, eğer ağırlık değişmezse beraat edermiş.   “MİTOLOJİK” SOSYAL MEDYA!   Belki çok zaman sonra mitolojik çağ olarak anılacak günümüz adalet arayışı da şu an Antik Hint dönemine benzemektedir. Sosyal medyada kurulan linç mahkemelerindeki yöntem de aynı değil mi? Sosyal medyada tartınız nasıl oluyor, hangi yönde paylaşım fazla yapılıyor? İsnat edilen suç ve mağdurun kimliği söyleniyor, başkaca hiçbir bilgi olmadan sosyal medya tartılarına göre karar veriliyor. Sosyal medyada gündem olan bir olaya ilişkin dosyada var olan delilleri hiçbirimiz merak etmiyoruz bile. Linç öyle bir boyuta geliyor ki, savunma hakkının evrensel ilkesi bir korku aracına dönüyor. Hukukçular bile “karşı tarafı dinlemek gerekir, delilleri görmeden sadece isnat edilen suç üzerinden değerlendirme yapmak doğru olamaz” gibi genel, evrensel, meslek etiğine uyan cümle kuramıyorlar. Çünkü sosyal medya hükmü veriyor… Davalı ve davacı Nasrettin Hoca’nın huzuruna çıkmışlar. Hoca uzun uzun davacıyı dinlemiş ve kararını vermiş: Davacı davasında haklı! Davalı “Aman hocam ne yaptınız? Beni dinlemediniz bile!” deyince Hoca cevabı patlatmış: “Seni dinlersem kafam karışır!” Nasrettin Hoca misali kafamız karışmasın diye dinlemeden sosyal medya üzerinden verilen hükümlerle birilerinin hayatlarını karartmış olma ihtimalini hiç düşünmüyoruz. Her şeyi çok hızlı tükettiğimiz gibi adaleti de lince dönüşen bir iştahla tüketip yeni bir linci bekliyoruz. Mutlak adalet var mıdır sorusunun felsefî tartışmaları bir tarafa, mutlaka ve muhakkak “Adil Olanın” hükmünün üzerinde olduklarını iddia edenlerin, adil vicdanlara sahip olmasını beklemek bir beklenti değil mecburiyettir! Çünkü Allah adildir!  
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.