İstanbul'a damgasını vuran belediye başkanları

A -
A +
İstanbul'a damgasını vuran belediye başkanları

Bugün sizlerle son 50 yılı dolaşacağız. İstanbul Belediye Sarayından kimler geçmiş hatırlamaya çalışacağız. Biliyorsunuz 27 Mayıs 1960'da askerler yönetime el koyar. Komutanlar vatansever olabilirler lâkin şehrin problemlerini anlamaktan uzaktırlar. Şimdi içinizden birini topçu bataryasının ya da ne bileyim bir istihkam birliğinin başına koysalar, işler nasıl sarpa sararsa, paşalar da vakit kaybettirirler İstanbul'a. Netekim, Orgeneral Refik Tulga, Albay Şefik Erensü, Albay Turan Ertuğ kalıcı bir eser bırakamaz. Yine ihtilalciler tarafından Belediye Başkanlığına getirilen Prof. Kamuran Görgün "Belediye yasası" üzerine çok kafa yorarsa da Ankara'da muhatap bulamaz. O da kızar ve istifasını sunar. Yerine atanan Bilecikli Niyazi Akı, Mülkiyelidir. Nahiye müdürlüğünden başlayıp yükselmiştir. Mesaisini daha ziyade elektrik meselesine harcar. Onun ardından koltuğa oturtulan Necdet Uğur da belediyecilik adına pek iz nişane bırakamaz. Biliyorsunuz Necdet Bey ilerleyen yıllarda CHP İstanbul Milletvekili olur, Ecevit hükümetinde İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlığı yapar. EROĞAN SEÇİLİR AMA... Gariptir, 1960 darbesi ile yıldızı parlatılan Necdet Uğur, 12 Eylül darbesi ile al aşağı edilir, el etek çeker politikadan. O günlerde İstanbul'a valiler tayin olunmaktadır, bunlar belediye reisliğine de bakar. 1963 yılından itibaren belediye başkanları tek dereceli sistem ile "seçilmeye" başlar. Kışla gölgesinde yapılan ilk mahalli seçim ne yazık ki milletin teveccühünü yansıtmaz. Sandıktan hesaplananın aksine Adalet Partisi adayı Kadri Eroğan çıkınca derin amcalar "bi dakka" buyururlar. Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle CHP adayı Haşim İşcan'ı başkan yaparlar. Yok, Eroğan adaylık başvurusunda hata yapmış da filan. Yetmez gibi YSK, AP'nin kazandığı bütün belediye meclisi üyeliklerini iptal eder, yerine CHP'li ve TİP'li üyeleri koyar. Haşim İşcan, Mülkiyelidir, değişik yerlerde valilik yapmıştır zamanında. Aslen Edirnelidir. Balkan muhacirlerinin iskânında vazife aldığı için göçmenler onu iyi tanırlar. Ölümünden sonra Saraçhanebaşı'ndaki geçide adı verilir. Geçidin dükkanları restoran olarak planlanmıştır. Ancak egzost ve idrar kokan, korna sesleri yankılanan sıkıntılı geçit lokantacılardan talep bulmaz. Bir zaman plakçıların mekanı olur, sonra da bisikletçileri ağırlar. Haşim İşcan, beyin kanamasından vefat edince Belediyenin başına vekaleten Faruk Ilgaz geçer. Futbol camiasının yakından tanıdığı Ilgaz'ın siyasi yönünü bilmezdik ama son günlerde ismi Encümen-i Daniş arasında geçiyor. 1968 seçimlerinde iş başına gelen AP'li Fahri Atabey doğma büyüme İstanbulludur, Rahmetli Menderes'in dostudur. İyi bir hatip ve iyi bir tabiptir. Nitekim başkanlık yıllarında da hastanelerin problemlerini çözmeye çalışır. Tiyatroya olan ilgisi ile tanınır ayrıca. KARAOĞLAN RÜZGÂRIYLA CHP, 1973 seçimlerinde "Mavi gömlekli kahraman" efsanesini iyi kullanır. Ecevit'in Robert Kolejden sınıf arkadaşı Ahmet İsvan yüzde 64 gibi bir oy ile Belediye Başkanlığını kazanır. Ahmet Bey, "aşırı" ama "ilkeli" bir insandır, başına gelecekleri bildiği halde Belediyeye partili doldurmaz. CHP Teşkilatı da onu hedef alır ve yıpratmaya başlar. Ücretleri ödeyemediği için temizlik işçileri grev yapar, İstanbul sokakları mezbeleye döner, iğrenç kokular burun kırar. Başkan dürüsttür, ancak dengeli duramaz. Hiç gereği yokken DİSK militanı gibi meydana çıkar ve 34 kişinin öldüğü, 1 Mayıs hadisesi onun başına patlar. 12 Eylül'de içeri alınır ve 27 ay hapis yatar. CHP 1977 seçimlerine Rizeli Aytekin Kotil ile (Mustafa Sarıgül'ün kayınpederi olur) girer ki bu kez parti örgütü de arkasındadır. Kaldı ki 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nın tesiri sürmektedir hâlâ. Aytekin Bey, Ayhan Işık'a benzer, iyi fotoğraf verir, yakışıklı adamdır vesselam. CHP bu seçimde yüzde 69 gibi rekor oyla Belediyeyi alır. Ancak Kotil, partililerin taleplerine "ı ıh!" diyemez, iş kontrolden çıkar. Eğer garajları hurdalığa çeviren güçsüz, gürültülü, müsrif İkarusları da saymazsak belediyecilik adına ders alınacak bir icraat yapamaz. DALAN, DALAR FAKAT... 12 Eylül'de Kotil, Milli Güvenlik Konseyi kararıyla görevden alınır. Yerine Korgeneral İsmail Hakkı Akansel'i atarlar. 30 Ağustos 1981 belediyenin başına konan Ecmel Kutay da yine bir general emeklisidir. (Adı Ercümen-i Daniş toplantılarında geçiyor.) 1982-84 arası ise halkın "Tırtıl Paşa" diye andığı Abdullah Tırtıl vazife yapar. Ve tekrar demokrasiye dönülür. Millet bu kez kendine yakın bulduğu Turgut Özal'a inanır. ANAP sadece Hükümeti kurmaz, Belediyeleri de alır. Bedrettin Dalan'ın arkasında Özal gibi bir Başbakan vardır. Tonton Amca "Yık gitsin!" der, "Sen onları mahkemeye vereceğine, onlar sana dava açsınlar!" Bedreddin Bey, bu kararlılıktan cesaret alır ve gereğini yapar. Haliç vadisine bir dalar, pir dalar. Denize kurum, atmosfere zehir saçan dökümhanelere acımaz. Foseptik çukuruna dönen 'Altın Boynuz'u "gözlerinin rengine" çevirme yolunda önemli adımlar atar. Eminönü - Alibeyköy arası 2 saati bulurken, düşer dakikalara... Tarlabaşı'nda açtırdığı bulvar ile Taksim soluk aldırır sonra. Yapılacak çok iş vardır, düşünebiliyor musunuz güzelim Eminönü, Sebze Hali ve kamyon ambarlarının kuşatması altındadır hâlâ. Dalan güzel bir ivme yakalar, ancak gurura kapılır. Kendini o noktalara getiren Özal'ı yok sayma gafletinde bulunur. Bir sonraki seçimde ANAP amblemlerinden uzak durur. Papatyalardan medet umarsa da netice ortada... Sonrasını biliyorsunuz, gücü milyar dolarlara varan İstek Vakfı okulları, parti kurma çalışmaları, ulusalcılarla girdiği dirsek temasları filan... Hırsın yuvarladığı yere bakın, Türk adaletinden kaçıyor şu an... İstanbul'un gördüğü son solcu SHP'li Prof. Dr. Nureddin Sözen olur. Nureddin Bey ünlü bir KBB uzmanıdır, İstanbul için de büyük projeleri vardır. Hakkını yemeyelim, özellikle metro için çok çalışır. Sembolik de olsa bebeklere süt dağıtır. Gel gelelim bu dönemde particilik tavan yapar. Trilyonun ancak devlet bütçesinde zikredildiği yıllarda İSKİ'den trilyonlar uçar. Bal tutanlar kaybolur, fatura Ergun Göknel'e çıkar. Gençliğinde sendikaları arkalayan Başkan grevcilerin gazabına uğrar. Düşünün Ümraniye'de çöp dağları patlar, havada cesetler uçuşur, kollar bacaklar... Yandaş medya üstüne gitmez, adeta pansuman yapar. Su haftada bir akmaktadır, o da sadece alt katlarda... İnsanlar ter kokar, çocuklar bitlenmeye başlar. Hazine arazisini talan etmek, kazanılmış haktan sayılır, arazi mafiaları palazlanır, varoşların çivisi çıkar. İÇİMİZDEN BİRİ Yine böylesi bir Mart günü (27 Mart 1994) beklenmedik bir şekilde seçimi kazanan Recep Tayyip Erdoğan genç bir isimdir ve yepyeni bir çığır açar. Yatırımı havaya ve suya yapar. Evlere doğalgaz dağıtır, su isale hatlarını yeniler, Belediye tarihte ilk kez baraj açar. Dumanı kara İkarusların yerine gıcır MAN'lar, yeşil Mercedesler alır, metro yapımına hız katar. Recep Bey'in asıl farkı insana değer vermesi ve içinden çıktığı kesimi unutmamasıdır. Kasımpaşalı olduğunu saklamaz, hatta bununla gurur duyar. O güne kadar sadece elitlerin girebildiği mekanları vatandaşa açar. İtilmişleri kakılmışları, saraylarda kasırlarda ağırlar. Ahali Belediye Başkanlarına rahat ulaşır, yönetim şeffaflaşır, yardımlaşma artar. Köprülü kavşaklar, yeni yollar... Üstelik borçlar (2 milyar dolar) ödenir, 4 milyar dolarlık da yatırım yaparlar. Gecekonduya karşı yeşili bol siteler planlanır, Başakkent'ten ev almayanlar pişman olurlar. Ve bir komedi daha... "Çaldın çarptın, vurdun kırdın" diyemeyenler "şiir okudun" bahanesi ile (Ki o dörtlük Ziya Gökalp'indir), Başkanın biletini keser, hapse atarlar. O sıralar, Hamideye Suları hakkında bir haber kovalıyordum hiç unutmam. CHP zamanında adı "Halk Su"ya çevrilen ve adeta pasa, pise terk edilen tesisi yenilemeye çalışıyorlardı. Genel Müdür Arif Dağlar, kendi fabrikası olsa bu kadar uğraşırdı ancak. Şebeke olmayan ücra semtlere kamyonla içme suyu taşıyorlardı ayrıca. Sıraya giren ilk kamyona bindim, varoşlara doğru çıktık yola. Şoför, sarışın bir gençti, muhabbeti tatlıydı. "Dünyanın en güzel işini yapıyorum abi" demişti, "Su dağıtmak gibi sevap mı var, üstelik bunun için bana para veriyorlar." Halbuki gecekondu semtlerinde kraldır onlar. İstese halkı hizaya dizebilir, yalvartabilirdi pekala. Üç sefer yapmak da elindeydi, 5 sefer yapmak da... Hasılı bu işler biraz da gönül işi, ekip işi... Hayırda sevap umanın farkı... Tayyip beyin şansı da burada... Ali Müfit Gürtuna, hukukçudur. Bir zamanlar TRT'de çalıştığı için medya ile münasebetlerini sıcak tutar. Nisan 1999 yapılan seçimlerde Fazilet Partisi'nden Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilmekte zorlanmaz. Gürtuna gölgede bir isimdir, evet masada o oturur ama işleri yine Tayyip beyin kadrosu yürütür, başkan değil emanetçi gözüyle bakılır ona... HEM KİBAR HEM MİMAR 5 yıldır birlikte olduğumuz Mimar Kadir Topbaş zarif bir insan olarak tanınır, kavga sevmez, ağız dalaşından kaçar. Estetik kaygılar da taşır ki İstanbul'un gerçekten ihtiyacı vardır buna. Dikkat ederseniz gelmiş geçmiş belediye başkanları içinde hekimler ve subaylar ağırlıktadırlar. Sonra mülkiyeliler ve hukukçular.... Halbuki bu iş mimar işidir ve Kadir Bey şehrin başına geçen "ilk" mimar. Bu seçimde diğerleri vaat yağdırsa da, o "eserlerim ortada" demenin rahatlığını yaşıyor. Metro artık hayatımıza girdi ve büyük bir yük kaldırıyor. Eğer Şişhane Ayazağa hattını görmeyen varsa bir denesin, yerin altında apayrı bir dünya... Bir Akbil'e Avcılar'dan Kadıköy... Metrobüsler yağ gibi akıyor, Cadillaclılar camdan bakıyor. Eskiden havaalanında işimiz çıktı mı midemize ağrılar girerdi, her zaman taksi tutacak para olmaz ki insanda. Şimdi tramvay taaa altına kadar giriyor. İDO'daki kalite apaçık ortada. İskelelerde kirli, pasaklı çımacıların yerini gencecik çocuklar aldı. Yıllardır zarar eden şehir hatları saat gibi çalışıyor. İstanbul'a damgasını vuran belediye başkanları

15 yıl önce biriken balçıktan vapurların bile yanaşamadığı Sütlüce'de, bugün dünya liderleri ağırlanıyor. İstanbul'a damgasını vuran belediye başkanları

RÜYA GİBİ Kağıthane'den Piyalepaşa'ya tünel mi açılırmış? Kabataş, Taksim'e tüple mi bağlanırmış? Boğaz alttan mı aşılırmış? Piyerloti'ye teleferikle mi çıkılırmış? Binlerce tamirci ve hurdacı barındıran Topkapı park mı yapılırmış? Kutlu Fetih, resim ve ışık şöleni ile mi anlatılırmış? Rüya gibi... Ama oluyor. Sütlüce Kültür Merkezi'ne bütün dünya hayran kaldı, yabancılar Türkiye'yi konuşuyor. En güzeli de İstanbullu sahil kentinde oturduğunu anladı, Ambarlı'dan bisikletine bin, deniz havası alarak Eminönü'ne kadar pedal bas... Aynı şey karşısı için de geçerli Ada manzaralı yürüyüşler sizi bekliyor... Doktora için yıllardır yurtdışında kalan ve yabancıyla evlenen bir arkadaşım anlattı. -Hanıma "İstanbulumuz çok güzeldir ama" demiştim, "çoraktır biraz, korkarım memleketini ararsın" Havaalanında bir indik... Aaaa ortalık yemyeşil, allı güllü çiçekler uzanıyor. Görmiyeli n'olmuş böyle... Hanım sordu "İstanbul'un neresi çorak?" Haydi gel burdan yak. Geçen sabah tramvay Pazartekke'de durdu. Millet huzursuz, vakit dar? Mikrofonda kibar bir ses. "Özür dileriz efendim. Önümüzdeki araç manevra yapacağı için bir dakika beklemek zorundayız, bilginize..." Yaşlı bir amca "Heyyy hey!" dedi, "Eskiden bizimle muhatap mı olurlardı? Bir şey sorsak azarlarlar. Demek ki bu makinistin müşteriyi memnun etme gibi bir derdi var." İşte "Toplam Kalite" denilen şey bu. Eğer en alttaki bile elini taşın altına koyuyorsa... Burada sussak iyi olacak, malum o mevzular Resul İzmirli Ağabeyimizin sahasına giriyor... İstanbul'a damgasını vuran belediye başkanları

Erdoğan, metro açılışına projede emeği geçen Sözen'i de davet etmeyi unutmaz. İstanbul'a damgasını vuran belediye başkanları

İstanbul'u raylı sistemle ören Başkan Kadir Topbaş, ilk yerli tramvay ile..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.