Dünyanın en büyük üçüncü müzesi

A -
A +

Bu müzedeki makinelerin tamamı faal, takın pilini, filmini; yürüyün, hiçbiri yolda koymaz.      

Malatya’da böyle bir müze! Hiç gelir miydi aklıma?             
Düşünün iki binden ziyade fotoğraf makinesi var, hepsi de saat gibi çalışıyor, tak filmi, bas tuşa.
‘Leica’lar, ‘Hasselblad’lar, ‘Contax’lar, ‘Pentax’lar, ‘Minolta’lar, ‘Nicon’lar, ‘Canon’lar, ‘Kodak’lar, ‘Agfa’lar.
Ben de az meraklı değilimdir. Darı ambarına düşmüş tavuğa döndüm bir anda.
Bunlar, Baki Tamer Selçuk Bey’in 35 yıl boyunca topladığı makineler, tabii üstüne de ilave edilmiş  zamanla.
Başında Emre diye bir arkadaş var. Hem ilgili, hem bilgili, fotoğrafçılığı sevdireceğim diye çırpınıyor âdeta. Mektepleri davet ediyor, miniklerin eline makine veriyor, vizörden baktırıyor. Enstantane nedir, diyafram neye yarar, film nasıl takılır, nasıl sarılır, kapak açılırsa ne gibi bir facia?

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi
Onları foto safariye götürüyor sonra, öyle ya asıl ders sahada. Karanlık odası da var, agrandizörler solüsyonlar... Her şey tam tekmil, yeter ki iste, arzula.  Sinema ve projeksiyon salonu, sergi alanları emre amade, fotoğrafçılık kütüphanesi de pek yakında.
Anadolu önümüze mi geçti ne? İstanbul’da böyle bir imkânı kim sağlar sana?
Yeryüzünde bundan büyük iki müze varmış, biri Amerika’da, üç zengin kolleksiyoner aynı mekânda toplanmışlar, biri de Japonya’da.
Peki gelen giden oluyor mu?
Yılda 120 bin kişi geziyormuş ki, Avrupa’nın ünlü fotoğrafçıları, TIME muhabirleri gelmiş, hayran kalmışlar. 

Dünyanın en büyük üçüncü müzesiDünyanın en büyük üçüncü müzesi

TARİH SIRASIYLA
Emre kardeşimiz önümüze düşüyor, geziye en eskiden başlıyoruz ki, tarihî seyri anlaşıla. Girişte 1876 model ahşap kasalı bir alet var, neredeyse sandık ebadında. Ustası kapağı açıyor ve 333'e kadar sayıp kapatıyor, derin nefes al kıpırdama, göz yummak, sallanmak, yasak. Bir ki üç tıp. Beş buçuk dakika, bak flu çıkarsın yoksa!
1895 İngiliz makinesi hayli heybetli duruyor, düşünün 10-12 inçlik (25 -30 cm ebadında) filmler kullanıyor. Okkalı görünüyor, katırla taşınır anca.
Sonra İstanbul imalatı bir kamera çıkıyor karşımıza. Markası "Karakache Freres"... Anladınız siz onu "Karakaş Kardeşler!"
Çok da şık, bence akranlarından alımlı. Demek treni kaçırmamış, ayakta uyumamışız  o yıllarda.
Devam ediyoruz körüklü makineler, alaminütler.  Alaminüt (à la minute) hemen, dakikada gibi bir mana taşıyor, alelacele, ayaküstü, çabuk tarafından.

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi
Bu yemek olursa tost, sandviç filan. Fotoğraf olursa, bir çeyrek otur şurada, yıkayım, vereyim gelme bir daha.  
Hani vilayet önlerinde üç ayaklılar olur ya, fotoğrafçılar perde içine girer tıkırdarlar. 1964 Ümraniye'sinden hatırlarım, ilk mektebe yazılırken vesikalıklarım çekilmişti onlarla. Hafif bir sarılık olur dokusunda.
Yalnız o gösterdikleri delikten kuş filan çıkmadı, yalancılar n'olcak!
Derken stüdyo makinelerine geçiyoruz, iris diyaframa sahipler ama hayli iri ve perde yok hâlâ.
Bunları alıp dışarı çıkamaz, sehpasız kullanamazsınız, işte Leica buna son veriyor, küçük pratik bir alet, al eline şehri harmanla.
Oskar Barrnas'ın 1920’de tasarladığı Leica prototipi geçenlerde 2,5 milyon sterline satıldı. Bu müzede biri 1921 tarihli olmak üzere yüzün üzerinde Leica var. İçlerinden biri özel imalat, 24 ayar altın, mücevher gibi parlıyor kerata.

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi

MERAKLISINA
Müzede az üretilen hususi makineler de var.  Mesela Zenith TLE sadece 270 adet imal edilmiş, biri burada. Üstelik seri numarası 008, en başlarda.
1974 altın Mamiya’dan yeryüzünde 300 tane mevcut, biri Malatya’da.
Yine çok özel ‘Hasselblad’lar var. Yaprak flaşlar, içi görünen transparanlar.
1930’lu yıllarda Kodak tek kale maç yapıyor. Rainbow (gökkuşağı) serisinin tamamı sıralanmış. Kolay iş değil aslında.
Operalar için tasarlanan kutu makineler var sonra. Resmi çekeceksin ama deklanşör sesi duyulmayacak ve o karanlıkta flaş varmış gibi görüntü alacak.
Kodak, saldırgan bir pazarlama ağı kuruyor. Film alıyorsunuz, makineyi bedava veriyor. “Siz çekin biz yıkayalım” sloganıyla yayılıyor ve 180 bin kişi çalıştırıyor. Böyle bir imparatorluk yıkılır mı? “Digital” çıkınca deniz bitiyor. Sahile vuruyorlar 2011 yılında.     
Karpitli ve magnezyum flaşlar tek çakımlık, ikinci şansınız olmaz. 60’lı 70’li yıllarda bataryalılar gelişiyor. ‘Braun’lar, ‘Philips’ler, National, Osram ve Toshiba yapmayan kalmıyor.   
Ve TLR (twin-lens - çift lens) makineler. Üstten bakmalı, ‘Rolleiflex’ler, ‘Lupitel’ler, ‘Yashika'lar.
Yashika bizim elle yaptığımız ayarları (ışık, mesafe, pozlama) elektronik olarak hallediyor (1965) ve o dönem 8 milyon adet satıyor.
Amerikalılar fotoğrafını çekeceği sahsa “çiiiz” (cheese yani peynir) dedirtirler malum, geniş bir ağız, dişler ortada, tam gülümseme pozisyonunda. Biz de peynir dedirtiyoruz alt dudak üste düğümleniyor, olmuyor baba.

AJANLARDAN KALMA
Müzeye gelen misafirlerin çoğu casus cihazlarıyla ilgileniyor. Ellerinde 200’ün üzerinde mikro makine var, çoğu da KGB teşkilatından çıkma.

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi
Düşünün piyasada henüz tek kare çekebilen ve uzun pozlamalar isteyen ahşap makineler varken, matara içine gizlenen cihaz, çat çat basıyor  ve ardarda 6 kare çekebiliyor. Bunu Türkiye’de bulmuşlar, made in USA, Anadolu’da cirit atan casuslardan kalma.
İngilizler ise çook hafif bir kamera yapıyor, posta güvercininin göğsüne bağlıyor. Makine kurulu, iki dakika sonra çekmeye başlıyor, 30 saniyede bir poz alıyor ve 11’e tamamlıyor. Bir nevi drone diyebilirsiniz ona.
1951 Alman yapımı kol saati, deklanşörlü peşpeşe 6 resim çekebiliyor.

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi
Çakmaklar ve dolmakalemler de tekin değil, eğer biri size doğru çevirirse gülümseyin, mümkünse el sallayın hatta.  
Yine transistörlü radyo, cep saati, kitap, anahtarlık, madalya şeklinde fotoğraf makineleri var.
Dünyanın en hassas mini makinesi Minox. Tek tuş, herkes kullanabilir kolaylıkla.
O zamanlar X-Ray yok tabii, ajanlar kamera ve filmleri ayakkabı ökçelerinde çıkarıyor yurt dışına.  
Her birinin marifeti, meziyeti, hikâyesi var, onun için bu müzeye zaman ayırmanız lazım. Geçiyordum uğradımla olmuyor.   

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi

 

ÇEKMEYENİ DÖVÜYORLAR
Malum cep telefonları hepimizi fotoğrafçı yaptı. Eskiden makarayı takardınız 36 poz şansınız olur, kareleri seçerdiniz itinayla. Şimdi sınır yok, bas babam bas. Yüzlercesini çekiyor, on tanesini beğeniyoruz. Onun da ikisine fotoşop yapıyor, birini yolluyoruz yarışmaya.

Sanat teknikten ziyade kadraj ve bakış açısı ile alakalı. Çocukları kampa götürüyoruz, herkes aynı şeyleri çekiyor ama her biri farklı bakıyor olaya.   
Makineciler 1900 yıllardan itibaren panaromiklere kafa yormuşlar. Objektif ekseni etrafında dönüyor çok pozu bir filmde birleştiriyor. Bilhassa şehir fotoğrafları için kullanılıyor...   
Sonra şipşak devri, anında kartı veriyor. Palaroid, sahanın önemli oyuncularından
Streo makineler iki objektifli ve üç boyutlu çekiyor, garip bir derinlik oluyor.
Özetlersek Fransızlar başlamış sonra İngilizler el atmış, bir ara ABD hâkimiyeti, sonra Alman kalitesi. Şimdi sektör Japonlarda.  
Emre kardeşimiz “Gezmek dolaşmak serbest” diyor, "kimseden ücret alınmıyor. Müzede ziyaretçilerin resimlerini çekiyor, adreslerine yolluyoruz ayrıca. Açıldığımız yıl Tarihî Kentler Ödülü’ne layık bulunduk. Dünya Müzeler Yarışması’na katıldık, milyon dolarlık otomobilleri sergileyenler bile yaklaşamadı yanımıza. Zirve olmak kolay değil ama yerini korumak daha zor, emek istiyor. Yeni hamleler peşindeyiz daima."

Dünyanın en büyük üçüncü müzesi

MEZAR KAÇKINLARI
Biliyorsunuz son yıllarda fotoğrafçılar sahalarını seçtiler. Yok düğün fotoğrafçısı, yok doğum fotoğrafçısı, çiçek böcek çekenler, manzara avcıları, kuş kovalayanlar... Avrupa'da bir de ölü resmi çekenler var, cesedi giydiriyor, kuşatıyor, saçını tarayıp aralarına oturtuyorlar. Değişik aparatları var, gözünü açık, belini dik tutuyorlar.   Bize ters tabii, cenazeyle oynanmaz, bir an evvel kabristana.

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.