Bir zamanlar nahiye idi Çırmıhtı’dan Yeşilyurt’a

A -
A +

Yeşilyurt, Malatya’nın en gelişen bölgesi, nüfusu 300 bini aştı, bir yıl gelmeyen tanıyamıyor.

Malatya Yeşilyurt adına yakışan bir kasaba. Yeşille iç içe, yan yana.
Kirazlar kayısılar bahçelerden taşmış, dutlar dökülmüş yollara.
Arsalar, teraslar, kaldırımlar yekpare meyve, güneşe yayılmış kurumayı bekliyorlar sabırla.
Asıl adı Çırmıktı (halk Çırmıhtı diyor). Millî Şef’imize atfen, İsmetpaşa diye adlandırılmış bir ara, hatta heykeli dikilmiş 1946 yılında.
Demokrat Parti iktidarında ilçe olmuş, adı da değiştirilip Yeşilyurt konmuş (1957).
Malatya merkeze mesafesi 8-9 kilometre civarında. Birleşti birleşecek, pek boşluk kalmamış arada.
Nüfusu 2011’de 7.707.  
2012’de 7.941.
2013’de ise 267.365’e yükseliyor.
Bu ne büyük sıçrama diyeceksiniz. Ne oldu da 33 misli arttı bir anda?
Şöyle. Malatya 750 bini geçip de büyükşehir statüsüne alınınca Yeşilyurt ve Battalgazi, merkez ilçe oluyor. Civar köyler mahalleye çevrilip onlara bağlanıyor.
Gündüzbey, Yakınca, Şahnahan, Dilek, Topsöğüt, Bostanbaşı beldeleri ve şehirden gelen 36 mahalle katılınca metropol oluyor âdeta.
7-8 binlik nüfusuyla kendi hâlinde tıkırdarken yüz binleri omuzluyor; dertler de, hedefler de katlanarak büyüyor.

Bir zamanlar nahiye idi Çırmıhtı’dan Yeşilyurt’a

PINARLAR KANALLAR
Efendim Yeşilyurt, Malatya’nın en gelişen bölgesi, bir sene gelmeyen tanımakta zorlanıyor.
Sulak bir mevkide kurulmuş…  Pınarbaşı’ndan kaynayan Derme Suyu (Beyler Deresi) şırıl şırıl akıyor, caddeye saç örgüsü gibi dolanıyor, uzanıyorlar yan yana.
Tatil günleri mesireciler Gündüzbey, Kapılık, Kozluk, Yakınca, Şabandede, Davulpınar, Güvercin Pınarı, İnekpınarı, Atmalı Vadisi ve Koru Deresi’ne akın ediyor.
Günümüz Yeşilyurt’u geniş caddeleri, albenili binaları, mağazaları, lokantaları, pastaneleri, parkları, bahçeleri ve siteleri ile modern bir şehir havasında.
Organize sanayii her geçen gün büyüyor, gelişiyor.
Ancak eski merkez pek değişmemiş, kasaba hüviyetini kaybetmemiş. Doğrusu da bu zaten, bırakın olduğu gibi kalsın, böylesi daha yakışıyor ona.
Yeşilyurt’a girince sizi bir saat kulesi ve Selçuklu mimarisini andıran yapısı ile Cami-i Kebir’ karşılıyor.
Kitabede “Fetedallahü Melâiketi ve Hüve Kaimu Musalli fî mihrab / El-Hac sahibü’l-hayrat Hacı Musdafazade el-Hac Abbas Ağa Hicri 1169” (Miladi 1753) yazıyor.
İlahi, bu hayratın sahibi daim said olsun
Varıp cennet makamına cehennemden baid olsun
Sahibü’l-hayrat Şeyhzade el-Hac Hüseyin Ağa 1221 (Demek tekrar yapılmış ikinci defa)
Yanında hamamı da varmış, etrafından çınarlar, dükkânlar… Alayını yıkmış güya nefes aldırmışlar meydana.
Caminin minaresi daha yüksek olacakmış da ustası düşünce aşağıya...
Çok anlatılır, bu efsaneye sık rastlıyoruz Anadolu’da…

ASIRLIK KONAKLAR
Yeşilyurt’un Lezzet Caddesi’nde eski ahşaplar, konaklar var, havuzlu, tulumbalı avlular. Bunlar elden geçirilmiş, gastronomi merkezine döndürülmüşler.
Malatya hanımları, yemek hususunda istekli ve maharetli. Bir kuş sütü eksik sofralarında.
Kiraz yaprağı sarması gibi zahmetli bir yemeği sunabilmek için didiniyorlar adeta.
Ziyaretçilere ev yemekleri sunuyor, içli köfteler, sebzeler ve mantılarla ağırlıyorlar. Etlisi sütlüsü, ne geliyorsa aklınıza… Sadece bulgurun 80 çeşidini yapıyorlar, zaten her tabaktan bi’ gıdım tadayım desen kemeri üç diş gevşetmen gerek, patlarsın yoksa.
Mükellef bir ziyafet sonrası Dadaş’ın çayını unutmuşlar.
Dönünce hanımı sormuş “Nasıldı?”
“Cık” demiş, “bi’ çay bile vermiyorlar adama!”
Yeşilyurt’ta içtiğim çaylar tam ayarında, çünkü suyu çok güzel, yakut gibi parlıyor bardakta.

Bir zamanlar nahiye idi Çırmıhtı’dan Yeşilyurt’a

KAHVEYE DAİR NE VARSA
Konaklardan biri eski mutfak malzemelerine ayrılmış. Müzede bakır tencereler, sahanlar, tepsiler, kepçeler, güğümler, kazanlar, çinkolar, çomçalar… Sofra adabına dair canlandırmalar…
Bir konak da kahve tiryakilerini ağırlıyor. Kahve kavurma tavaları, dibekler, teraziler, cezveler, mırra kapları, fincanlar, dantelli tepsiler, lokumluklar…  “Kahveye dair her şey” diyebilirsiniz rahatlıkla…
Dile kolay itina ile seçilmiş 700 parça eser sergileniyor. Ki, bazıları 16 yy.dan kalma.
Nitekim Tarihî Kentler Birliği Müze Özendirme Yarışması’nda ödüle layık bulunuyor.
Ellerinde elbette; Yemen, Habeş ve Brezilya kahveleri var. Ancak kayısı çekirdeğini kavurarak yaptıkları kahvede çok iddialılar. Acı çekirdekleri sütle yumuşatıyor, tatlıları sade içiyorlar.
Diğer kahvelerin hatırı kırk yıl, bununki 44 yıl (plaka).  
Böyle çalışmalara çok önemli, örf ve âdetlerimiz de yaşatılıyor. Türk kahvesi (ki bence odur) ecnebi markalara, zincirlere direniyor.  

TEKSTİL NELER GÖRDÜ...
Eskiden Yeşilyurt dokumacı yurduymuş, şakur şukur tezgâh sesleri yankılanırmış gece boyunca. Kadınlar küt küt kirkit vururmuş halılara. İnsanlar bu yeknesak takırtılara alışmış, ezkaza tezgâh duracak olsa telaşla uyanıp sorarlarmış: N’oldu bir şey mi var acaba?
Çalıklar da Yeşilyurt’ta tekstil ile uğraşan bir aile. Şehre çok tesis kazandırmış, çok adam yetiştirmiş, çalıştırmışlar.
Yaptırdıkları mektepler, yurtlar, hastaneler hala faal, hemşerilerinden dua alıyorlar.
Yeşilyurt Belediyesinin kurduğu tekstil müzesi, rahmetli Mahmut ve Hasan Çalık’ın isimlerini taşıyor. Burada tarihî seyri içinde Malatya tekstili anlatılıyor. Dile kolay, yaklaşık 1.500 parçayla.
Pamuk toplamaktan, yün kırkımından başlanıyor taaa vitrine çıkasıya… İp üretimi, kumaş dokuma, kıyafet tasarlama, bezeme süsleme safha safha.
Kök boyalar, kollu pedallı dikiş makineleri, kömürlü ütülerden, tahta dokuma tezgâhlarına...
Tekstilimizin 200 yıllık geçmişi göz önüne serilirken bir yandan gençlere kurslar veriliyor.
Mesela uzunca bir aradan sonra Çırmıklı halıları alınmış tezgâha. Halı dokumak bir kadın için en güzel meşgale. Evinden ocağından ayrılmak mecburiyetinde kalmadan, çocukları ile yan yana. Ne kadar istiyorsan o kadar çalış, üç beş gelir her hâlükârda
Malatya Turgut Özal Üniversitesi çatısı altında eğitim veren Yeşilyurt Meslek Yüksekokulu sadece dokuma giyim değil, ayakkabı ve deri sahasında da vasıflı elemanlar yetiştiriyor. Gençlerden çok şey bekliyorlar, sektöre hız katacaklar inşallah.
Başkan Mehmet Çınar, müzelerin ehemmiyetini keşfetmiş, cezaevini de müzeye çevirmiş, çobanlık gibi köklü bir mesleği de canlandırmaya çalışmış; Kent Hafızası, El Sanatları ve Savaş Makineleri Müzesi ile dikkat çekici işlere imza atmış ayrıca.
Evet gidilir, gezilir, mahallî mimari, damak zevki, dağ, dere, tabiat, hediyelik eşya.
Ve mütebessim insanlar.
Ne istenir ki başka?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.