Kemal Belgin

Şampiyonluk yolunda büyük mücadele veren F.Bahçe ile G.Antepspor tam anlamıyla futbolseverlere dün akşam golleriyle, pozisyonlarıyla, birer yarı paylaştıkları olumlu futbolla, lüks bir futbol tarifesi sundular.

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan G.Saray-Antalyaspor maçından sonraki yazımda, Fatih'in Bernabeu Stadı'nda sol çizgiye çıkartılmasının ve de düşük tempoyla oynamanın faturasının kaybedilecek yarı final vizesi olacağına değinmiştim.

Öteden beri söylüyorum ve yazıyorum. G.Saray rakibin yavaş temposuna uyduğu, ya da kendisi önündeki maçı düşünüp de vitesini indirdiği anda sahada sıkıntılar çeken bir takım görüntüsüne bürünüyor.

Bu akşam, ligin erteleme maçı İstanbulspor'la G.Saray arasında saat 17.30'da Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda başlayacak. Bu maçta, hiç kuşkusuz, sarı-kırmızılı takımın taraftarları rakibine oranla daha fazla olacak.

Futbolun Avrupa ve Latin Amerika'da, hatta hatta Afrika'nın büyük bölümünde ne denli bir tutku olduğu açık ve net biçimde ortadadır.

Real, İspanyolca'da "kral" anlamına gelir. Gerçekten de Madrid şehrinin bu eski zamanlardan gelen, dünyada bir numaraya tırmanmış firması, dün gece Ali Sami Yen'de günümüz futbolunun bir makine düzeninde nasıl işleyebileceğinden resitaller sundu.

F.Bahçe'nin 4 eksikli takımı, dün gece artık 2.Lig takımı olduğuna inanmış Adanaspor karşısında 7 kişiyle de oynasaydı maçın skorunda Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın klasiği değişmezdi. Ama ne var ki; hakem Murat Ilgaz, icat ettiği penaltı ile maçın keyfine limon sıktı. Penaltı golü Adanaspor'u maçtan çıkartıp sanki evine yolcu etti.

Milli Takım'ın, Slovakya beraberliği ve ardından da Makedonya'dan çıkan zor galibiyeti skor tabelacıları ve televizyonlarda ahkâm kesenlerce birer futbol faciası şeklinde yorumlandı.

Milli Takım, 2002 Dünya Kupası elemelerinde grubundaki belki de en zor rakip karşısına ön liberolu, dörtlü alan savunması olan çağdaş sistemle kurgulandığından dolayı Şenol Hoca'ya koca bir tebrik yolluyorum. Bu bizim Milli Takımımız'ın ilk defa bir resmi oyunda bu sisteme başvuruşudur.

Star'ın "Telegol"ünü izlerken tüylerim diken diken oldu. Telefonla katılmak istedim ama ulaşmak mümkün olmadı. Burada yazacaklarımı, canlı yayına katılarak dile getirmek istedim. Neyse biz gelelim sadede...

Beşiktaş'la Trabzonspor'un dün 90 dakika içinde İnönü Stadı çimlerinde sahneledikleri oyuna futbol demeye bin şahit lâzımdı. Trabzonspor'un koşan, dinamik ama lunaparktaki çarpışan otomobillere benzeyen kadrosu, oyunun sadece ilk 5 dakikasında doğrular üzerinde gezindi. Bu doğru neydi?

Hagi'nin, G.Birliği maçında hem kendini, hem takımı yakması, hem de arkadaşlarını yangının içine çekmesi, tribünlerin daha maç başlamadan aşırı biçimde gerilmesi, hakemlerin diken üstünde maça çıkışları, bence, Rumen futbolcunun maç günü Sabah Gazetesi'nde çıkan röportajında yer alan sözlerinin eseridir.

Rüzgâr eken, fırtına biçer... Ne de güzel söylemişler.. Günlük hayatımızda olsun, tarihte olsun, bu deyimin gelecekte de olacağı gibi ölümsüz kalacağı bir gerçektir.

Teknik direktör Mustafa Denizli'nin ligin 11.haftasına kadar kadrosuna bir türlü yakıştıramadığı Johnson'un F.Bahçe'nin iyi oyun, rakibe top kullandırmama gibi futbol özelliklerinde ne kadar önemli adam olduğu dün akşam ortayı çıktı. Şayet böyle bir olguyla karşı karşıya kalınılıp sıkıntı çekiliyor ise, demek ki F.Bahçe'nin hocası alternatifli oyuncu kullanmakta hâlâ sınıfı geçememiş.

Geçen sezon G.Saray UEFA Kupası'nı kazandıktan sonra İstanbul'daki radyo evinin önüne şöyle bir pankart asılmıştı: "Başka söylenecek ne var".

Beşiktaş'ın dün A.Gücü karşısına dizilen kadrosu bence yapısına en uygun olanı idi. Ali Eren'in çabukluğu, sürati ve cesur kişiliği savunmanın arkasına düşen toplara da, adamlara da iyi bir tedbir oldu. Orta sahayı fazla adamla kullanıp, Nouma'yı tek başına ileride bırakmak, Beşiktaş'a oyunda dikine oynama ve saha bulma imkanı sundu.

Bizdeki kulüp yöneticisi, genelde çağdışı kalmışlıktan ve atıp tutmaktan bir türlü kendini kurtaramıyor. Bu nedenle de hem kendi kulübü bünyesinde, hem de kamuoyunda tepkiler çekiyor. Şimdi son örnekleri sıralayalım...

Hatırlarsanız, G.Saray-Deportivo maçından sonraki yazımın başlığını "İnsanlık suçu" olarak koymuştum. Neydi bu suç? Fatih Terim'in göreve geldiği ilk günden, veda ettiği güne kadar büyük uğraş ile G.Saray'a kazandırdığı sistemin, yanlış transfer politikası yüzünden deforme edilişi, dahası, o sistemin temel taşlarının adeta elektrik törpüsü ile yokedilişi idi.

Efendim; mümkün olduğu kadar meslek grubu içinde sürtüşmeye düşmemek için elimizden gelen gayreti göstermeye, kalemimizi cebimizde tutmaya özen gösteriyoruz. Ancak ne var ki; Galatasaray-Deportivo maçının sonrasında iki gazetede gördüğümüz "Yıldız tablosu" yani futbolcuların performanslarını simgeleyen notlar karşısında, açıkça itiraf edeyim, çılgına döndüm.