"Bizde sana verecek ilim kalmadı Molla Numan..."

A -
A +
"Burada talebe olarak kalman ziyan olman demektir. Buna razı gelemem."
 
Fadıl Hoca içi yanarak bir hakikati dile getirmeye hazırlanıyordu.
- Molla Numan, biz sana vereceklerimizi, ne varsa fazlasıyla verdik, maşallah sen de hepsini noksansız aldın. Bizi geçtin bile elhamdülillah!
- Estağfirullah Hocam! Daha öğrenecek çok şeyim var!
- Bizden bu kadar! Bize göre; ilmini başkalarına aktaracak vakit geldi.
- Ben bu hâldeyken başkalarına ne öğretebilirim ki?
- Bizde sana verecek ilim kalmadı Molla Numan... Versek versek ancak medresemizde müderrislik makamı verebiliriz.
- Aman hocam! Daha çok hamım, pişmem lazım! Ben burada müderris değil, talebe olmaya bile layık değilim.
- Burada talebe olarak kalman ziyan olman demektir. Buna razı gelemem. Madem çok arzulusun yüksek tahsile; o zaman Bursa’daki medreseye git, âlimleri bizden ileridedir.
- Hemen şimdi mi efendim?
- Hazırlan! Önce ne yapacağına karar ver! “Peki” diyen kazanır! Sabır ferahlamanın anahtarıdır. İnsan tez canlıdır. Ama hep Allahü teâlânın dediği olur.
- Âmennâ!
- Büyükleri tanımak, büyüklüğüne inanmak keramettir. Herkes tanıyamaz. Allahü teâlâ sevgili kullarını insanların arasına gizlemiştir. O büyükler insanlık hâlleri içinde saklı bulunurlar. Onlara o gözle, yâni normal insan olarak bakmak tehlikelidir. “Zâhirî zehirdir.” Herkes yanlarına gelebilsin diye böyledirler. Tıpkı kabirler gibi. Büyüklerin kabri hep büyük yapılır ki; insanlar edepte kusur etmesinler. Hürmetkâr olsunlar.
- Hep hikmet!
- Elbette hep hikmet! Tespih taneleri gibi bir ipe bağlı olmak lazım Molla Numan Efendi! Bağ olmazsa, tespih taneleri dağılır, zayi olur, bir şeye de yaramaz. Birlik beraberlik içinde, muhabbetle dolu olmak lazımdır. Zamanın büyüğünü tanımak, tam bağlanmak ve muhabbet içinde olmak lazım.
- İşte ben de onun peşindeyim hocam!
- Bilirim Mollam, bilirim ve onun için de nasihat ederim!
- Çok eksiğim hocam çok!
Numan Efendi, öyle gayretliydi ki; İlim, Çin’de de olsa gidip alacaktı. Bu kadar yakına gitmekten hiç geri durur muydu? Kafasına koyduğunu yapmak üzere helâllik aldı, niyetini düzeltti, kalktı hazırlandı. Bu arada sıla-i rahim zamanı da gelmişti. Ana, baba, kardeş, konu-komşu ve kuzucukları ona hasretti. Numan’ın hasretini çektiği ise  İLİMDİ...
Bursa medreseleri kucak açmış, onu bekliyordu…
 
                                ***
SILA-İ RAHİM… MOLLA NUMAN KÖYDE…
Ankara istikametinden gelen toprak yolun sonunda, bahçe içindeki taştan yapılmış ev sahipsiz bir virane gibi sakin görünüyordu. Tahtaları çatlamış oyma kapısının aralığına yaslanmış ak tülbentli, Fatıma ana, mühim misafirini beklerken keyifle etrafını seyrediyordu. Bazen bulunduğu yere, üzerinde gezinen böceklere bakarak düşüncelere dalıyordu. İki tarafa açık pencerenin arkasında, kalın taş duvarların arasına saklanmış sanki derin, duyulmaz bir muhabbet, huzur ve saadet sessizliği gizliydi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.