Şimdi bu olanları nasıl izah etmem gerekiyordu? Allah rızası için yola çıkmada görülen, yaşanan mâniler, ne güzel finallerin habercisiydi de biz bilemiyor, yeise kapılıyorduk!
Çimen, çiçek kokularıyla geldiğimiz bu bahar akşamı, şu dar pencerenin önünde kalpten kalbe muhabbet saçan yepyeni hadiselere şahit oluyordu. İçerideki, baskıcı muhitin, hain mazinin, zalim ve bozuk inançların, itikâdların doğmadan katlettiği bu canlı ölüleri, onların ebedî sükûnunu dinleyerek, seyrederek muhakeme oluyordum iç âlemimde…
Nerede oldukları belli olmayan kuşlar, bütün kuvvetleriyle cıvıldaşmasına, atölyelerin çekiç sesleri, tezgâh gıcırtıları, derinden gelen motor ve korna seslerine karışıyor, emeklerin ziyan olmadığını haykıran gözyaşlarımın buharıyla sonsuzluğa doğru uçuyordu.
Gözlerime yaş doldu,
Kalpler sanki taş oldu.
Ayak idi baş oldu.
Tevbe ettim bin kere,
İşte kapandım yere!
Neyim varsa mal, para,
Alsın, fakir fukara.
Kimse düşmesin dara!
Tevbe ettim bin kere,
İşte kapandım yere!
Duası kabul olur,
Kimler cömert kul olur.
Her şeyi Rabbim bilir!
Tevbe ettim bin kere,
İşte kapandım yere!
Hoca, aşırı gitme!
Kimseyi mahrum etme!
Mazluma zulüm etme!
Tevbe ettim bin kere,
İşte kapandım yere!
***
HİZMETTE SİNİR VE SINIR YOKTUR!..
İstanbul'un, tarih, kültür ve sanat yuvası sonsuz ufuklarına bakan Yenibosna'daki üç katlı TGRT binasının çatısı, sanki anten ormanı gibiydi. İnce, uzun, yuvarlak alüminyum ve demir uzantılarının alaca gölgeleri E5'e inen yola kadar düşüyor, sonbaharın tozlu rüzgârıyla uçuşan kuru yapraklar, poşet ve gazete parçaları çöp yağmuru olarak her bir yana dağılıyordu. Etrafında çeşitli fabrikaların bulunduğu gülkurusu boyalı bina, vatan, millet sevdalılarıyla dolup dolup boşalıyordu.
Bu Türkiye'nin ilk hususi televizyonunun ikinci bodrum katından yukarı çıkarken aklıma neler gelmiyordu ki:
Gazetedeki ilk seneler,
Çocuk Dergisi,
TGRT'nin kuruluşu,
Radyo tiyatroları,
İlk film maceramız, daha neler neler...
Bu muhteşem oluşumun ilk elemanlarından olma şerefi beni ayrıca mesut ve bahtiyar ediyordu.
Onlarca radyo tiyatrosu, televizyon filmi ve dizisi, belgesel ve çeşitli programlar yapmanın hazzı anlatılacak gibi değil... İçimde tatlı bir sevinç, gönlümde tarifsiz bir huzur vardı.
Bugün, ilk haber programımız "Yankı" yayınlanacaktı. Gecenin geç saatleri olmasına rağmen, yeni haber programının bütün ekibi ayakta, olanca hızımızla çalışmaya devam ediyorduk. Bu seçme kadroda kimler yoktu ki?
Rahmetli Ömer Lütfü Mete: Malumunuz Kurtlar Vadisi dizisinin proje tasarımcısı.
Prof. Mithat Baydur: Yankı Programımızın takdimcisi, sunucusu.
Ahmet Tezcan: Yazar, editör.
Ahmet Hakan: Meşhur köşe yazarı ve haber program sunucusu.
İsmail Güneş: Meşhur yönetmenlerimizden biri.
Abdurrahman Çapar: Yapımcı, yönetmen, bir ara Kanal 5'in program müdürü olarak da vazife yaptı.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...