Ünal Bolat

Anacığım “yetiş Süleymaaan! Mustafa kuyuya düştü” diye bağırıp bayılıvermiş...

“O zamanlar şimdiki gibi cep telefonları yoktu. Mektup haberleşmenin yegâne aracı idi...”

“Gönlü insan sevgisi ile dolu bu yüzbaşımı bizim bölükte olmasa da hepimiz çok severdik...”

​“Rahmetli ebemin elleri her çamaşırdan sonra buruş buruş olurdu!..”

“Sabah olunca, mahalle arkadaşları da geldiler Tahsin'i ziyarete. Fotoğraf albümünü açtılar.”

“Şimdi gelin kız da nereden çıkmıştı böyle? Filmde gelin kızdan filan da söz edilmiyordu...”

“Konuşun fikirlerinizi, düşüncelerinizi ama sadece konuştuğunuz kişi dinlesin olur mu?..”

“Görünmez kazalar bazen insanın sonu oluyor. Yıllar geçtiği hâlde o anı hiç unutamam...”

“Ben bugün doksan üç yaşındayım. Bunun otuz senesi 'zor' denilen askerlikte geçti...”

“Ancak bir üzüntüm var ki o da 1960 ihtilalinde o kahramana sahip çıkamadık...”

“1949 güzünde yine Âdetleri üzere bulabildikleri üç-beş liralık borç para ile yola düşmüşler...”

“Üç defa batıp çıktığımı hatırlıyorum. Her defasında 'imdat' diye bağırdım…”

“Herkes aldatılıp kandırıldığını ve birbirine düşman olmaktaki aptallığı anlamıştı ama...”

​“Evet o da hatırlamıştı o geceyi… Hatırlamış olacak ki yüzü kıpkırmızı oldu… Sustu.”

“Irak elimizden alınınca o hengâmede son bir çırpınışla dost devlet Türkiye’ye sığındık”

​“Doğal bir şey sandığımız siyasi farklılık bazılarının canımıza kast etmesi için yeterliymiş”

​“Bizlere vermiş olduğu emeklerin karşılığını Allahü teâlâ iki dünyada da nasip etsin...”

“Canım öğretmenim, beni o garip günlerimde boynumu bükmemek için elinden ne gelirse yapmış...”

“Ölenler var mı bilemiyorum, tekerlekli sandalyede oturan bir yaşlı kadın gördüm...”

“Bir yetimin bir kimsesizin gönlünü almak nasıl bir duygu bilir misiniz? Ben onu yaşadım...”